Öncelikle şunu kabul etmeliyiz: Göç olgusu tarihsel bir gerçektir. Gerek işsizlikten, gerek yoksulluktan, gerek can güvenlikleri olmadığı için farklı ülkelerden farklı ülkelere göçler tarihin her döneminde yaşanmış, bundan böyle de yaşanmaya devam edecektir. Bu gerçeği kabul ettikten sonra, ülkelerin göçmenlere bakış açısının insani ve vicdani boyutunu ele almamız gerekiyor.
Sosyal, kültürel, demografik nitelikte ülkeler bahsettiğimiz gerçeklerle yüzleşerek ülkelerine gelen göçmenlere vicdani ve insani şekilde muamele etmeli, onları asimile etmeye kalkışmamalı, kendi vatandaşlarından ayrı tutmayacak sosyal politikalar üretmelidir.
Bugünlerde ülkemizde de bir göç ve sığınmacı tartışmasıyla karşı karşıyayız. Tartışmanın bir ucunda bulunanlar, ülkemizde bulunan sığınmacıları kayıtsız şartsız olarak ülkelerine gönderme üzerine bir siyasal söylemi dillendiriyorlar. Hatta öylesine ileriye gidiyorlar ki, sadece “Kovalım” demiyorlar. Oysa göçmenlik ve sığınmacılık tarihsel bir olgu olarak karşımızda duruyor. Hiç bir göçmen, keyfi öyle istiyor diye bir yabancı ülkeye gidip yerleşmek istemez, kendi öz vatanından ayrılmak istemez. Bu gerçeklerden yola çıkarak ülkemizdeki tabloyu gözden geçirelim.
Geçtiğimiz dönemde Suriyeliler başta olmak üzere Ortadoğu’dan, Afganistan’dan, Pakistan’dan ve daha birçok ülkeden insanlar savaştan, kaostan kaçarak, işsizlik ve yoksulluk dolayısıyla ve can güvenlikleri olmadığı için ülkemize geldi. Ülkemizde yaşamaya başladı. Birçoğu ülkemizde iş kurdu, gerek kendi ülkelerinden vatandaşlarına, gerekse Türkiye vatandaşlarına bile işveren pozisyonuna geldi. Yabancı ülkelerden ülkemize sığınan yabancılar özellikle tekstil başta olmak üzere tüm üretim sektörlerinde, tarım ve hayvancılıkta, taşımacılıktan lojistik alanlarında, çocuk, hasta ve yaşlı bakımları alanlarında, evlerde-villalarda temizlik ve hizmet işlerinde ucuz iş gücü pozisyonlarında çalışmaya başladılar.
Bu alanlarda çalışanlara baktığınızda hep yabancıların olduğu, yabancı çalışanların bu sektörlerde çalışmayı kabul ettiği gerçeği önümüze çıktı. Bu hazin gerçeğin paradoksunu ele aldığımızda, birileri, “Bunlar ucuz iş gücü, Türkiye’de iş arayan ve bulamayan insanların istihdam imkanlarını elinden alıyorlar” şeklinde tezler ileri sürmeye başladı. Doğrudur… Ülkemize yerleşen yabancı asıllı göçmenler ucuz iş gücü olarak çalışmayı kabul ediyorlar. Ama bunun yanında başka hazin bir gerçeği de görmezden gelemeyiz. Bu çerçevede işverenlerin görüşlerini aldığımızda, yabancıların tercih ettiği sektörlerde, işlerde hiçbir Türk çalışmak istemiyordu.
Yabancılar, göçmenler, sığınmacılar hiç kimsenin tercih etmediği iş kollarında çalışmayı kabul ederken, beklentilerini yüksek tutan Türkler ise asgari ücretin çok çok üzerinde bir maaş beklentisiyle iş bakmakta, kolay işleri tercih etmekte, küçük bir sorun ortaya çıktığı anda hemen aslanın ağzında olan iş imkanını bırakmakta bir sakınca görmemektedir. Bu çerçevede tüm işverenlerin hangi zorluklar yaşadığını çok iyi biliyorum.
Konuştuğum, hasbihal ettiğim tüm işverenler bu noktalardaki yaşadıkları zorlukları dile getiriyorlar. Ben de bir işverenim ve çalışan personellerde ne kadar zorluklar yaşadığımı ben de çok iyi biliyorum. Yabancıları, göçmenleri, sığınmacıları Türkiye’den kayıtsız şartsız göndermek, yani kovmak isteyenlerin ülkemizdeki istihdam ve sosyal politikalarını bu açıdan da gözden geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Biliyoruz ki, şu anda birçok sektörde sıkıntılar yaşanıyor.
Üretim azaldı, işletmeler çalışacak eleman bulamıyor. Yazımızı okuyanlar, “O zaman işverenler de yüksek maaş versin, bu çelişki ortadan kalksın” diyeceklerdir. Unutmamak gerekir ki bir ürünün fiyatını bir çok unsur belirler…. Nakliye, lojistik, üretim, işçilik maliyetleri gibi… İşçilik maliyetleri de işverenlerin belini büken en temel unsurlardan biridir. Maalesef bugün kalibresinin ne olduğu belli olmayan nice insan, masa başı işi aramakta, yukarıda yabancıların tercih ettiği işlerin hiç birisini yapmak istememektedir. Bu yaman çelişki ortadan kaldırmadan, yabancıların ülkemizdeki istihdama olan katkısını anlamadan bol keseden göçmenlik politikaları üretmemek gerekir.
Ülkemize hiçbir katkısı olmayan sığınmacıları elbette bir geri gönderim politikası düşünülmelidir. Nitekim bu noktada Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, kademeli bir şekilde bunun yapılacağını söyledi.
Ama öncelikle savaş, kaos, işsizlik dolayısıyla yüreğimize sığınan kardeşlerimizi Ensar-Muhacir politikalarıyla kabul etmemiz gerekiyor. Onlara vatansızlar muamelesi yapmamamız gerekiyor. Çünkü bu dünya bizim ortak vatanımız.