Türk Hukuk Sistemi’mizdeki gözaltı süreleri Türk bireylerin suç işlendiği iddiası ile özgürlüklerinden geçici olarak yoksun bırakıldıkları bir aşamayı ifade eder ve bu özgürlükler anlamındaki zorlu süreç, hem birey haklarının korunması hem de adaletin sağlanması açısından kritik bir öneme sahiptir. Türk Yargı’mızdaki gözaltı süreleri; Anayasa, Ceza Muhakemesi Kanunu ve uluslararası insan hakları evrensel ve hukuksal normları ile düzenlenip garanti altına alınmıştır. Fakat, mevcut uygulamalar ile yasal düzenlemeler; zaman zaman eleştirilerin odağı haline maalesef gelmektedir. Gözaltı sürelerinin insan hakları bağlamında yeniden düzenlenmesi gerekliliğinin yeniden ele alınması ve iyileştirilmesine yönelik uzman önerileri ışığında mutlaka kanun koyucu tarafından yeniden gözden geçirilmesi elzem bir durumu kesin olarak oluşturmaktadır. Şu an ki mevcut sistemimizde, gözaltı sürelerinin olası durumu hususunda çeşitli tartışmalar konusunda farklı görüşten sesler her zaman çıkmıştır ve de işin doğası gereği çıkacaktırda. Fakat şüphe götürmez bir gerçek vardır ki; Türk Hukuk Sistemi’mizdeki mevcut gözaltı süreleri, Ceza Muhakemesi Kanunu’muzdaki ilgili maddelerinin yeniden düzenlenmesi gereklikiğinin hasıl olduğudur.
Şöyle ki, özellikle; şüpheliler, suç işlendiğine dair somut delillerin varlığı halinde gözaltına alınabilir maddesi çok önemli ve keza gözaltı süresi 24 saat ile sınırlaması tek kesin gerçekliktir. Fakat maalesef ki; toplu ağırlaştırılmış suçlarda bu süre 4 güne kadar uzatılabilmekte ve insan hakları temelinde olası tartışmalara maalesef yol açılmasına sebep olmaktadır. Gözaltı sürelerinin uzatılması, Sulh Ceza Hâkimlikleri’mizin kararı ile de gerçekleşmesi ayrıca tartışılması gereken konuların başında geldiği sürekli tartışılmaktadır. Mevcut gözaltı sürelerimiz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri ile uyumlu görünmekle birlikte, uygulamada çeşitli sorunlara maalesef yol açabilmektedir. Bilhassa; gözaltına alınan kişilerin olası kötü bir muameleye maruz kalma riski, etkili bir savunma hakkına erişimdeki olası güçlükler ve olası keyfi uygulamalara dair endişeler her zaman hukuk camiamızda tartışılan bir konu halini almıştır. Özellikle, insan hakları perceresinden değerlendirecek olursak; özgürlük ve güvenlik hakkı bu noktada çok mühim bir gereklilik halini almıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bu konu ile alakalı ilgili maddeleri, Türk bireylerin olası bir keyfiyet ile özgürlüklerinden mahrum bırakılmamasını garanti altına alması ile meşhurdur. Gözaltı sürelerinin uzun olması ya da hukuki denetimden olası bir yoksunluk şekilinde uygulanması, bu insani hakkın ihlaline maalesef yol açabilmektedir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, sıkça; uzun gözaltı süreleri ve etkisiz yargısal denetim nedeni ile her defasında kamuoyunda ne yazık ki eleştireye maruz hale bırakılmıştır. Bu nokta da; olası bir kötü muamelenin önlenmesi hususunda Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri ve Avrupa Komiteleri raporları, gözaltı sürelerinin uzun tutulmasının olası kötü muamele riskini artırdığını maalesef ki gösterilmektedir. Zaman zaman gözaltındaki kişilerin hukuksal desteğe erişim hakkının olası kısıtlanması ya da yeterli hukuk hizmetine ulaşılamaması gibi hukuksal ihlaller ülkemizde de az da olsa gündeme getirilmek istenmektedir. Hususiyet ile; adil yargılanma hakkının kutsallığı ve gözaltındaki kişilerin hızlı bir şekilde yargı önüne çıkarılması, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından olmazsa olmazlarından kesin olarak birisidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’muzda gözaltı süreci en geç 4 gün olarak belirtilmiş olsa da uygulamada savunma hakkını kısıtlayan durumlar maalesef çok sık olmasa da gözlemlenmektedir. Bu mevcut sorunsalların çözümlenmesi ışığında, olası keyfi gözaltı iddialarının varlığı ve özellikle toplumsal olaylar ve siyasi nitelikli soruşturmalarda gözaltı sürelerinin uzatılması; ne yazık ki ağır eleştirilere hukuk kamuoyunca neden olmaktadır. Bu olumsuz hukuki durumun varlığı; ifade özgürlüğü ve toplantı yapma hürriyeti hakkının ihlali olarak kesin olarak yorumlanmaktadır.
* * *
Net olarak hukuksal olarak araştırılmalıdır ki; yetersiz yargısal denetimin olası varlığı Sulh Ceza Hâkimlikleri’mizin gözaltı kararlarını incelerken yeterince etkili bir denetim yapılamadığı yönündeki muhalif eleştiriler, hukukun üstünlüğü açısından çok önemli bir sorunsala neden olmaktadır. En önemlisi; hukuksal desteğe erişimde her hangi bir kısıtlama asla olmaması gerekliliği vurgulanırken ve gözaltındaki bireylerin bilhassa avukata erişim hakkının olası kısıtlanması; savunma hakkının olası ihlali anlamına maalesef ki getirilmek istenmektedir. Hassas noktamız ve huzur ve de güvenliğimizin teminatı olan terörle mücadele kapsamındaki soruşturmalarda avukatla görüşme süresi ya da kapsamı uygulamada olası olarak ne yazık ki sınırlanabilmektedir. Bu konu da ki; hukuksal çözümleme önerileri, reformist hukuki iyileştirme adımları hayata geçirildikçe uygulamadaki bu aksaklıklarda kesin olarak düzeltilecektir. En başta; gözaltı sürelerinin kısaltılması ve gözaltı süresinin 24 saatle sınırlandırılması ve yalnızca istisnai durumlarda uzatılabilmesinin gerekliğinin altı önemle mutlaka çizilmelidir. Bu sürelerin daha da kısaltılması, birey insan haklarının korunması açısından bir hukuk devleti olma yolu gayesinde çok ama çok yararlı olacaktır.
Yine insani açıdan bakacak olursak; etkili yargısal denetimin sağlanması ve Sulh Ceza Hâkimlikleri’mizin bağımsızlığının güçlendirilmesi ve gözaltı kararlarının daha sıkı bir denetime tabi tutulması Türk Yargısı’nın tam bağımsızlığı açısından çok mühim ve zaruridir. Hakimlerin olası keyfi uygulamalara karşı etkili bir denetim mekanizması sağlanması hukuksal bir gereklidir ve yargı mensuplarına olan güveni arttırabilecek bir kesin çözüm zorunluluğudur. Hukuksal desteğe erişim hakkının güçlendirilmesi ve gözaltındaki şüphelilerin derhal avukatları ile görüşme hakkına sahip olmaları, uygulamada da ivedilik ile gerçekleştirilmelidir. Mevcut süreçte; hukuksal desteğe erişimini engelleyen ya da olası kısıtlayan hukuksal düzenlemeler acilen kaldırılmalı ve insani değerlere yaraşır bir şekilde yeniden güncellenip düzenlenmelidir. Hem yargı mensuplarına ve hem de kolluk görevlilerine insan hakları bağlamında hukuksal eğitimlerinin artırılması ve yine emniyet ve yargı sisteminde görevli devlet memurlarına yönelik insan hakları bağlamında hukukilik eğitimlerinin her sene yapılması; olası bir kötü muamele vakalarının önlenmesi adına çok önemli bir adım olup evrensel hukuk değerleri ile beraber hareket etmemizi sağlayarak Devletimizi yüceltecektir.
Bu netice ile; uluslararası hukuk standartlara uyum sağlanması ile Türkiye’mizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları dikkate alınarak; gözaltı süreleri ve mevcut uygulamaları hukuksal reformlar eşliğinde insan haklarına dayanan bir şekilde yeniden çağdaş olarak düzenlenmesi ülkemize hukuksal anlamda çağ atlatacaktır. Gözaltı sürelerinin insan hakları bağlamında bu şekilde insani olarak yeniden düzenlenmesi, demokratik bir hukuk devleti olmanın temel unsurlarından biri olarak; Devletimizin hem iç hukukta hem de uluslararası arenada taahhüt ettiği insan hakları normlarına uyum sağlaması fayda getirecek ve gözaltı süreçlerinde yeni reformlara ihtiyaç durumunu ortadan kaldırıp yargıya olan güveni arttırıp Türk Ekonomisine de olumlu yönde etki edecektir. Bu hukuksal reformlar, birey haklarını korurkende, aynı zamanda toplumsal barış ve adaletin sağlanmasına da katkı sağlayacaktır. Türk bireylerin özgürlüğünün korunması ile kamu düzeninin sağlanması arasındaki dengeyi gözeten bir yaklaşım ile gözaltı sürelerinin iyileştirilmesi hem hukuki güvenliği hem de toplumsal güveni artırarak Türk Devleti’mizin ulusal düzeyde saygınlığını daha da arttırmış olmasına neden olacaktır!..
HUKUKSAL REFORMLAR IŞIĞINDA; GÖZALTI SÜRELERİNİN İNSANİ DEĞERLERE YARAŞMASI; TÜRK HUKUK CAMİASI’NA RAHAT BİR NEFES ALDIRACAKTIR!..
22.01.2025
Av. Mehmet Erol ULUTAŞ
İstanbul Barosu
1 No.lu Baro Üyesi