Bugünlerde ülkemizdeki en büyük tartışma konusu, “Başı böş köpeklere ve sokak hayvanlarına ne yapılacağı”… Gerek belediyelerin, gerekse devletin bu konuya doğru dürüst eğilmemesinden kaynaklı memleketteki başıboş köpek sayısı neredeyse 4 milyona ulaşmış durumda. Hükümetin sokak hayvanlarının peyderpey kısırlaştırılması, hayvan popülasyonunun önüne geçilmesi, saldırgan olanlarının ise uyutulması noktasındaki görüşleri eleştirilere neden oluyor. Hükümet yanlısı medya organlarında sorunun çok büyük olduğu kaydediliyor. Sokak köpeklerinin saldırılarında şimdiye kadar onlarca insanımız heder oldu. Isırıldı, araçların önüne atladığı için öldü… Daha önceki gün Erzurum’da bir ninemiz, sokak köpeklerinin saldırılarında kolunu ve burnunu kırdı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da bu noktada, “Ölçülü olun” talimatını vermiş durumda. Öncelikli olarak sokak hayvanlarının hayatımızdaki yerini iyi analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ne olursa olsun, kedi veya köpek… Bana göre saldırgan nitelikli olan, kendisinden küçük canlılara (köpeklere) ve insanlara saldırılarıyla bilinen pitbull, rotweiller vb. gibi köpeklerin sahiplendirilmemesi noktasında bu tasarıda özel bir yer verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hayvan popülasyonunun önüne geçilmesi yönünde kısırlaştırma çok önemli..Ama bunun yanında tüm belediyelerin barınak yapımında çok ivedi şekilde çalışmalar yapmaları da şart. Sokaklarımızdaki bu canları geçmişte yaşadığımız “Hayırsız Ada”ya toplayarak birbirlerini parçaladıkları, öldürdükleri ve mahvedildikleri gibi benzer bir yöntemle bir araya toplayıp, ölümlerini beklemek, seyretmek insan olanın vicdanıyla örtüşmüyor. Bu çerçevede taslakla ilgilenen hükümet yetkilisi “Bir yılda en fazla 350 bin kısırlaştırma” yapılabileceğini öngördüklerini kaydediyor. Memleketin her yerindeki veteriner fakülteleri ne güne duruyor? Veteriner fakültesi öğrencileri, bunu bir ders olarak yapabilir ve çok daha fazla hayvan kısırlaştırılabilir. Belediye barınaklarında çok daha fazla veteriner istihdam edilebilir… Köpekler ona buna saldırıyor diye hayatımızdan tamamen bu canları çıkarmanın ne anlamı var? Çoluk çocuğumuz, sokaklarda caddelerde tamamen zararsız hayvanları görerek büyüyecekler ki, bu dünyanın sadece kendilerine özel yaratılmadığını anlasınlar. Bunun yanı sıra, çocuğu bir hayvan istediği için sahiplendiği hayvanı dağa bayıra terk eden hayırsız, vicdansızlar için de çok daha ağır yaptırımlar getirilmesinin de şart olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bir hayvan kısa sürede size bağlanıyor, evinizin bir ferdi gibi oluyor. Bendeniz, evimde bir kedi bakıyorum… Eşim de kedilere çok meraklı… Dışarda bir kedi gördüğünde çantasında taşıdığı mamalarla onları beslemek noktasında ilginç bir hassasiyete sahip. Hanefi mezhebince evde kedi bakılabilir… Ama köpek bakılmaz. Köpek Maliki mezhebince temiz sayılır. Peygamber Efendimiz (sav)’in de bir kedisinin olduğu, adını da Muezza koyduğu ifade edilmektedir. Diğer yandan Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssadaki Ashab-ı Kehf (Yedi uyuyanlar)’ın da yanında onlarla birlikte uyuyan köpeğin adının Kıtmir olduğunu biliyoruz. Resulullah (sav)’in hayatından çok daha çarpıcı bir örnek vereyim: Resulullah (sav) Mekke’nin fethi için yola çıktığında, yolda yeni yavrulamış bir köpeğin bulunduğu kendisine haber verildi. Resulullah (sav) hemen, o köpeğin başına bir ashaptan bir asker dikilmesini emreyledi… Gelip geçen askerler o köpeğe ve yavrularına zarar vermesin diye… Hayvanlarla ilgili olarak Resulullah (sav)’in hayatından alacağımız çok önemli dersler var. Hükümetin bu noktada “Saldırgan olanlar uyutulacak” diye kestirip atmasını doğru bulmuyorum. Doğrudur… Memlekette sokak köpekleri sorunu var. Ama bunun tek çaresinin hayvanların uyutulacağı bir sürece doğru gitmesi yanlıştır… Şunu söylemek zorundayım: İnsan aklıyla, devlet aklı aynı şekilde çalışmaz. Devlet her noktada orta yolu bulmak zorundadır. “Şunu şöyle yapacağız, bunu böyle yapacağız, kanunlarla sokak hayvanlarını perişan edeceğiz” diye yola düzülemez. Kanunlarla bir müddet bu işi çözebilirsiniz, ama geriye dönüp baktığınızda sokaklarımızı bizimle birlikte paylaşan canların yok edildiği bir dönemi karşımıza koyarsanız, bu canların vebali, ahı sizin üzerinizde olur. Yazımı Osmanlı Padişahlarından en kudretlilerinden Kanuni Sultan Süleyman’la ilgili çarpıcı ve yaşanmış bir hikayeyle bitirmek istiyorum: Kanuni Sultan Süleyman, devlet işlerinden arta kalan vakitte Topkapı Sarayının bahçesinde ağaç yetiştirmekle meşgul olurdu. Birgün yetiştirdiği meyve ağaçlarını karıncaların sardığını gördü. Ağaçlara zarar veren karıncaların itlaf edilmesini ve karıncaların bürüdüğü ağacın kesilip kesilmemesi hususunu bir tezkîre ile Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’ye sordu. Hem de öyle şairâne bir dil ile sordu ki; “Dırahta ger ziyan etse karınca; Günâhı var mıdır ânı kırınca?” (Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?) Ebussuud Efendi, zamanın şeyhülislâmıdır. Kanuni’ye hoş görünmek için, “Karıncanın ölmesinden ne olur padişahım” diyebilirdi, fakat o da çok daha ince bir nükteyle bakın ne dedi: Bu da sanatkâr bir padişaha sıradan bir cevap değildir: “Yarın Hakk’ın dîvânına varınca; Süleyman’dan hakkın alır karınca” … Yazımı noktalarken, en son şunu söylemek isterim: Başıboş köpek sorunun çözümü bellidir: Topla, kısırlaştır, aşıla bahçesi olan ailelere de sahiplendir…Bakalım Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelen taslak ne gibi tartışmalarla kabul edilecek?