Bence ailelerimiz öncelikle yetiştirdikleri çocuklarına vicdanın ne demek olduğunu öğretmeliler. Başkalarına verdikleri zararda, toplumsal olarak nasıl mağduriyetler ortaya çıktığını öğretmeliler. Merhameti öğretmeliler… Şefkati öğretmeliler… Empatiyi, diğergamlığı, başkalarıyla aynı düşünebilmeyi, aynı sıkıntıları yaşayabilmeyi öğretmeliler… Elbette, dünya var olduğu müddetçe, suç da suçlu da olacaktır. Ama her aile suçun kendi çocuklarından başlamaması, onların vicdanlı olabilmesi noktasında ellerinden gelen her şeyi yapmalıdır.
Aslında milli eğitim de öğretimden çok eğitime önem verilse daha iyi olmaz mı? Bana yaşadığımız bu felakette logaritma, integral çok lazım olmadı. Okul kitaplarında işlendi sınavlarda soruldu ama dürüst ve vicdanlı bir insan olmayı ailemden öğrendim. Herkes benim annem babam kadar önemsemeyebilir. Yalan söylememeyi, başkasının hakkını almamayı, hırsızlık yapmamayı, dedikodu yapmamayı, iftira atmamayı ,saldırgan olmamayı, öfkeyle hareket etmemeyi. Keşke okullarda da bu hasletler uygulamalı olarak öğretilse, eğitilmiş olsa insanlar. Asıl bu konularda eğitilmeli insan. Anne babaların vicdanına, genel geçer görgülerine bırakılmamalı.
Anne babalar da kendi anne babalarından öğrendiklerini öğretirler çocuklarına. Çocuklarımız da yanlış da olsa bu öğretilenleri doğru gibi algılar. Alkol alan bir babanın çocuğunun alkolik olması, hırsız bir annenin çocuğunun da hırsızlığa özenmesi gibi.
Eğitim insanların kişilik yapısını oluşturan en önemli etkendir. Ailede başlar ama ailedeki eğitmenler yani anne babalar ne kadar doğru hareket etmekte. Onlar da yaşadıkları şartlardan etkilenerek bir şeyler yaşamakta ve yaşadıkları hayat oranında rol model olmalıdır. Bu konuyla ilgili uzun yıllar önce Hollanda da Ergenlik dönemi ana baba okulu projesiyle bu konuya giriş yapmıştım. İnsanların davranışlarının altında düşünce yapısının ailede öğrenilmesi sistemini anlatmaya farkındalığın artmasına çalışmıştım.
İnsanların kişilikleri gelişirken devletin bu konuya el atması gerek diye düşünüyorum. Bunu da okullarda yapabilir.
Ancak o zaman malzemeden çalmayan müteahhit, attığı imzanın karşısında nasıl bir sorumluluk alacağını bilen denetmenler, birini gasp eden birine, hırsızlık yapan, tecavüz düşünen birine, başkasının malına mülküne zarar veren birine iç görü kazandırmak için sadece anne babaların kapasitesine, eğitim öğretim seviyesine görgü seviyesine, psikolojik çalkantılarına, psikososyal durumlarına bırakılmamalı.
Eskiden hatırlarım müzik derslerinde flüt ve mandolin dersleri olurdu. Hiçbir öğrenci hayatının neresinde flüt, mandolin çalıyordu ki. İşte bu kadar okul ile gerçek hayat arasındaki uçurum. Sahi neden bağlama, saz, gitar, org dersleri verilmedi? Tıpkı integral gibi, logaritma hayatta işimize yaramayacak şeylerle bizi neden uğraştırdılar. Bence ailelerimiz öncelikle yetiştirdikleri çocuklarına vicdanın ne demek olduğunu öğretmeliler. Başkalarına verdikleri zararda, toplumsal olarak nasıl mağduriyetler ortaya çıktığını öğretmeliler. Merhameti öğretmeliler… Şefkati öğretmeliler… Empatiyi, diğergamlığı, başkalarıyla aynı düşünebilmeyi, aynı sıkıntıları yaşayabilmeyi öğretmeliler… Elbette, dünya var olduğu müddetçe, suç da suçlu da olacaktır. Ama her aile suçun kendi çocuklarından başlamaması, onların vicdanlı olabilmesi noktasında ellerinden gelen her şeyi yapmalıdır. Yaşadığımız büyük felaket, bizleri kenetledi, tek yürek, tek bilek, yek vücut yaptı. Ama deprem bölgelerinden yerle bir olan apartmanların enkazında, tamahkar müteahhitlerin, denetimcilerin, rüşvetçi zihniyetin de vicdanı yerle bir oldu. Bugün yaşadığımız düzlemde, depremzedelerle empati kurmak için, öncelikle vicdan duygumuzun yerinde olup olmadığına bakmalıyız.