Bugünlerde bütün HACI HOCA TAKIMI;
"aile herşeyimiz" diye yazılar yazıyor.
Camiamızın insanlarına saygımız icabı cevap vermek durumundayız.
"aile herşeyimiz" derken dahi ailenin ne demek olduğunun farkında değiliz.
Eğer ailenin gerçekten ne demek olduğunu bilse idik.
"ERKEK" cinsini ailenin eşi değilde "TANRISI" gibi ifade eden fetvalar verilirken bugünlerin geleceğini de hesap etmek durumunda olmalıydık.
Evlilik bir sözleşme iken iki tarafın şartları etrafında şekillenen bir kurum iken biz "aile ve evliliği" erkeğin egemenlik alanı gibi sunan fetvalar veriyor idik.
Zaten kadınların hali ortada "erkek çocuklarını yetiştirirken" yaptıkları hatalar başka bir heyezan iken bizim camianın insanları alim sıfatı ile hala kadının "anne babasını hasta iken dahi ziyaretini" erkeğin iznine tabi olduğunu yazar çizer ise;
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE laf etme hakkını baştan yitirir.
Ve dahi Hz.Peygamber(s.a.s) merhamet timsali iken;
anne, baba hasta iken dahi yapılacak ziyareti erkeğin zimmetine verdiğimiz "izinler" babı başlıklı ilmihal kitaplarımız ile Hz.Peygamberi(s.a.s) nasıl bir iftira attığımızın bile farkına varamayız.
Farkına varmaya çalışanlar içinde yaftalarımız hazırdır.
Kadın ise;
Müslüman feministir.
Erkek ise;
Modernist Müslüman
Tabi ki bu işin kolay kısmıdır.
Ataerkil egolarımızla yola devam etmek işin kolay kısmıdır.
Lakin unutmayalım
Hayat bir bütündür.
Ve herşey birbiri ile alakalıdır.
Herşey birbiri ile o kadar alakalıdır ki;
Kadın kimliğine 'ataerkil" putu ile yaklaşan insanoğlu tabi ki laik kemalist camianın;
"Kadının sosyal yaşamdaki hak ve hürriyetlerle !!!!!!! ilgili kavramlarla tanışıklığını Atatürk ilke ve inkılapları sebebi ile olduğu" argümanına inanmak zorunda kalır.
Çünkü kendimizden, kendi medeniyetinizden fersah fersah uzakta yaşayanlarız.
Evet,
Kendi medeniyetimizin özellikle bazı dönemlerinde kadınla ilgili birçok sıkıntı olmuştur.
Lakin bu durum o çok methiyeler düzdüğümüz Batı ile kıyaslanamayacak kadar ufak sıkıntılardır.
Ve bunlarda çoğu kez toplumun "ataerkil" putu ile alakalıdır.
Bizler toplumun kadına dair haksızlık ve sıkıntıları batı kafası ile İslam'a mal ederiz.
Oysaki sadece oy verme hadisesi gibi dar bir anlamda dahi olayı irdelediğimizde kadına oy verme hakkının Atatürk ile gelen bir hak olmadığını görürüz.
Kadının oy verme hakkı Hz.Peygamber'e akabe biatı -her siyer kitabında var olan- sözleşme günü diyebileceğimiz 'senin liderliğini kabul ediyoruz" sözünü verdikleri hicret öncesi zamana denk gelir.
Ve kadınlar Allah Rasulüne yabancılaştıkça seçme ve seçilme hakkı ile ilgili yanlış bilgiye sahip oldular.
Biz kadınlar "Kitabımızın bize tanıdığı hakları" erkeklerin iznine bağlı sandık sonra yine bize o hakkı
"başka bir erkeğin verdiğine" inandırıldık.
Ve Hz.Ömer'e kafa tutan kadın şahsiyetlerimizin zaman içinde tarihin sayfalarına gömülmesine göz yumduk.
Oysa bu güçlü, şahsiyetli kadınlarımıza Hz.Ömerin cevabı;
"kadın ömeri bilgisi ile susturdu" şeklinde idi.
Hz.Ömer gibi adalet timsali bir insanın cevabını hiç gündeminize almadık.
Eğer birgün Hz.Ömer'in cevabını gündemize alabilir isek,
İşte o gün "ataerkil" putunu kırma iddiamız olabilir.
Putlar bizi kendine tutsak ettiği için kırılmak zorundadırlar.
Hayatlarımızda kırdığımız her put
kadının Hz.Peygamber ve sahabe zamanındaki "güçlü kadın" şahsiyet haline yakışır kızlarımızı ve erkeklerimizi yetiştirmeye başladığınızın göstergesidir.
Zaten bunu başardığımız gün,
İstanbul sözleşmesi bizim için korkulacak bir tabu değil,
Halt edeceğimiz bir bürokratik unsur olarak hayatımızda yerini bulacaktır.