Yaşadığımız gezegende bütün canlıların belli bir eğitim,değişim,dönüşüm ve olgunlaşma basamaklarından geçtiğine hepimiz şahit oluruz.Mesela,kelebeğin önce yumurta,tırtıl,koza gibi aşamalardan geçerek oluştuğunu biliriz.Bunun gibi bütün bitki ve hayvanlar gelişim ve dönüşüm geçirerek bu hayattaki rollerini oynarlar.İnsan dışındaki canlılar içgüdü ve yaratıcı tarafından onlara verilmiş ilahi bir programa göre varlıklarını sürdürüp görevlerini yerine getirirler.İnsan sorumluluk alma ve önemli görevlere sahip olma noktasında diğer canlılardan ayrılır.İnsanın hem bedensel olarak hem de ruhsal olarak yetişmesi ve olgunlaşması diğer canlılara nispeten daha zor ve daha bilinçli hareket etmeyi gerektirir.Bu evrende insan yetiştirmenin en büyük sorumluluğu ebeveynlere taksim edilmiştir.Bu durumda ebeveynlik önemli ve kutsal bir görevdir.Anne ve babalar ebeveyn olmadan önce kendilerine sormalılar ’’Ben bu yüce görevin ne kadarını karşılayabilirim,yeterli miyim,gerekli azim ve gayreti gösterebilir miyim,çocuğum ve kendim arasındaki hak ve sorumluluk dengesini ayarlayabilir miyim,yaşadığım zor yaşam durumlarında,duygularımı regüle edebilir miyim?’’gibi içsel sorgulama yapmaları çok kıymetli olacaktır.
Kendine sorgulayarak yaklaşan bireyin kendi ve öteki ile olan ilişkisi sağlıklı olacaktır.Ebeveyn olmanın ilk basamağı psikolojik olarak sağlam olma ve duygusal bağışıklığın güçlü olmasıdır.Psikolojik olarak sağlam olan bir insan duygusal ilişkilerinde,partnerinin ve kendisinin neye ihtiyacı olduğunu,karşıdan ne beklediğini ve ne vermesi gerektiği konusunda farkındalığa ve kişisel denetime sahiptir,duygularını regüle edebilir.Olumsuz durumlarda ilişkiyi yürütme ve işbirliği kurmada motivedir.Yaşamamış olsa bile karşıdakinin ne hissettiği ve bu hislerin onu hangi davranışlara sevkettiği konusunda empatiktir.Hedefe ulaşmada içsel motivasyonu yüksektir ve onu caydıracak sebeplere prim vermez.Ebeveynliğin diğer bir adımı psikolojik sağlamlıkla birlikte,ebeveyn olmadan önce çift olmayı başarmaktır.Çift olmayı başarmak,kişinin kendisini tanıması ve keşvetmesiyle başlar.Sonrasında kendine uygun bir diğerini seçme konusunda daha net olabilir.Tabi kişinin bir çok açıdan denk olan birini tercih etmesi çift olma konusunda yeterli olmayabilir.Farklı ortam,düşünce ve kültürde yaşamış kişilerin birlikte yaşamaya başlamaları ikinci,üçüncü kişilerin de dahil olmasıyla bir çok problemi beraberinde getirecektir.Bu durumda kişinin kendi ilşkisine objektif olarak bakması ve yönetmesi zorlaşır.Farklı alışkanlık,görüş ve beklentiler, anlaşmazlıkların artmasıyla birlikte karşılıklı olumsuz duyguların artmasına ve çiftlerin birbirinden uzaklaşmasına sebep olabilir.Bu durumda çocuk sahibi olmadan ilişkiyi düzenlemek,gerekirse danışmanlık almak çok kıymet arz etmektedir.
Eşlerin sorunlarını çözüme ulaştırdıktan sonra çocuk sahibi olmayı planlamaları en doğru tercih olacaktır.Çocuk anne karnındayken annenin bedensel,duygusal ve ruhsal durumundan etkilenmeye başlar.Annedeki hormonal ve bir çok değişim onda hassasiyet ve kırılganlık oluşturabilir.Bu süreçte annenin yaşayacağı zorlu yaşam durumları onu olumsuz etkileyeceği için çocuğuda etkileyecektir.Şayet anne öncesinde psikolojik bağışıklığını güçlendirip,stresle başa çıkma stratejileri geliştirdiği için kendini yönetmesi zor olmamakla birlikte babanın her anlamda anneye destek olması çok önem arz etmektedir.
Doğum çocuk için bir travmadır.Kendi güvenli ortamı sarsılmış ve hiç deneyimlemediği bir ortama zorluk yaşayarak gelen çocuk için en güven veren nesne annesinin memesidir.Doğar doğmaz bebeğin annenin göğsüne yatırılması kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır.Yaşamın ilk aylarında anne ile çocuk arasında simbiyotik bir ilişki vardır.Yani hem anne hem çocuk birbirlerine bağlanmaları her ikisine de iyi gelmektedir.Annenin çocuğun fizyolojik ihtiyaçlarını (emme,uyku,gaz,tuvalet v.b.)karşılamasının yanı sıra duygusal olarak çocuğuyla eş duyumda olması çok kıymetlidir.Mesela,bebek ağrısından dolayı kaygı yaşadığında anne kaygı yaşasa bile kaygısını hemen tolere ederek eş duyuma girip daha çok çocuğu yatıştıran ve güven veren duyguyu yansıtmalıdır.Ya da bebek,ihtiyacı istediği gibi karşılanmadığı için öfkelendiğinde annenin varsa tahammülsüzlük hisleri kendini tolere ederek bebeğin ihtiyacını görüp karşılayan noktada durması kıymetlidir.Çocuğun doğduğu dünyanın güvenilir bir yer olduğu algısını kazanması ilk yıl kritik bir süreçtir.Çocuk eğer yaşamın bu ilk yıllarında anneye güvenli bağlanırsa ailevi,soyal,duygusal,dini v.b. gibi alanlarda sağlıklı ilişkiler yürüterek, daha mutlu ve doyum alarak hayatını devam ettirecektir.
Bebek altı aydan sonra kucakta kendini arkaya atarak ilk özerkleşme davranışlarını göstermeye başlar.İlerleyen aylarda emekleme,yürüme,konuşmaya başlama gibi özerk davranışlar birbirini takip eder.Özerkleşme demek anneye her yönden bağımlı olan bebeğin artık kendi sorumluluklarını almaya başlaması ve ihtiyaçlarını kendi yerine getirmek istemesi demektir.Ancak ebeveyn tarafından bırakılmak istenmeyen,her ihtiyacı karşılanan,deneyimlemesine;atlaması,zıplaması,keşvetmesi,yemek yemesi v.b. davranışları yapması engellenen çocuklar,bir şey başarmaya ve sorumluluk almaya karşı isteksizlik ve yetersizlik hisleri geliştirmelerinin yanı sıra düşük özgüvene sahip olurlar.Ayrıca,ebeveyn ikilemde ise ani duygusal iniş çıkışlar yaşıyorsa,çocuk özerk davranış sergilediğinde cezalandırıyor,bağımlı davranış sergilediğinde ödüllendiriyor ise,tutarsız tavırları varsa çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğu noktasında kendi fabrika ayarları ile ebeveyn tutumları arasında bir çelişki yaşar ve ortada değilde uçlarda tepki vermeyi öğrenir.Mesela,sevdiği yiyecek verilmediğinde öfke krizi geçirme,sıradan bir duruma yüksek korku gösterme,annesi grip olduğunda öleceği kaygısını yaşama gibi sağlıksız ifade biçimlerine sahip olabilir.Diğer bir ebeveyn tutumu, çocukların sadece yemesi,giymesi,uyuması gibi fizyolojik özellikleriyle ilgilenip,duygusal ihtiyaçlarını görmeyen,mekanik ve çok kuralcı ebeveyn modelidir.Bu durumda çocuk ebeveyni ile duygusal bağ kuramaz,arkadaşlarıyla olan ilşkilerde, maddi çıkar gözetir ve yakın,duygusal ilişkilerden kaçınarak daha bireysel yaşamak isteyen ve samimi olmayan etkileşimlere açık hale gelir.
3-6 yaş çocuklarda mahremiyet eğitimi önem arz etmektedir.Kendi cinsiyetini tanımaya başlayan çocuk karşı cinsten ebeveyniyle sıkı bağ oluşturur.Aslında ilerideki eş adayının rol modelini baba ya da annesiyle olan ilişkisine odaklar ve karşı cinsten ebeveynle kurulan ilişki modeli ileride eş ile kuracağı ilişki modelinin temelini oluşturmuş olur.Bu dönemde ebeveynlerin kendi iletişim tarzına ve ilişkilerine özen göstermesi çok kıymetlidir.Çünkü çocuk, anne-baba ilişki modelini deneyimleyeceği için sorunlarını çok dışa vuran ve yıkıcı semptomların olduğu karı koca ilişkisi; çocuklarında ileride aynı ilişkiyi öğrenip, kendi çekirdek ailelerine taşımaları ve kendi çocuklarını da olumsuz etkilemeleri kaçınılmaz bir durum olacaktır.
Velhasıl,çocuk yetiştirmek kişinin kendi duygu,düşünce ve alışkanlıklarını düzenleyerek,eğitim alarak gerekirse bir ebeveyn sertifikası alarak, yeni doğanın fabrika ayarlarının kullanım kılavuzuna sahip olarak ,çok yönlü ve çok sorumluluk gerektiren bir dizi donanım ve süreci beraberinde getirir.Ebeveynler, bu süreçte bir şeylerin eksik gittiğini,çocuklarına yetemediklerini düşünür ve çocuklarında semptomlar ve davranış sorunları gözlemlerseler muhakkak bir uzmana başvurarak değişimin kolay olduğu bu dönemde çocuklarına gerekli desteği sağlamalıdırlar.Zira ileride yıkılmış yetişkinleri tamir etmektense 0-6 yaşta güçlü çocukları inşa etmek çok daha kolay olacaktır.