Bağlanma,yaşamın ilk yıllarında, doğumla birlikte yeni bir ortama gelen çocuğun hem fizyolojik, hem de psikolojik olarak yeni hayata adapte olabilme süreçlerini kapsar.
Çocuk anne karnında hem bedensel hem de ruhsal olarak sağlıklı bir annenin varlığıyla, sağlıklı bir gelişim seyreder.Onun için anne karnı güvenli bir ortamdır.Anne karnında yedi aylık bebek, artık sesleri duymaya başlar.Dolayısıyla,ortamdaki konuşmaların verdiği duygusal mesajlar onu etkiler.Doğum çocuk için bir travmadır ve yeni ortama doğan bebek travma etkisiyle güven duygusunu derin bir şekilde yaşamak ister.Güvenin oluşmasında beslenme,uyku gibi çocuğun temel ve fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması son derece önemlidir.Temel ihtiyaçları anne ya da bakım veren tarafından eksiksiz karşılanan bebek bir üst ihtiyaçlar basamağına çıkarak sevgi,ilgi ve duygusal olarak anlaşılmak bir öteki ile sosyalleşmek ve ilişki kurmak ister.Yaşamın ilk iki yılında anne ya da bakım veren çocuğun bu ihtiyaçlarını yerinde ve yeterince karşıladığında çocuk hayata güvenli olarak bağlanmış olur.
Hayata güvenli bağlanan çocuklar ,yetenekli,kendilerini ve diğer insanları seven,güvenebilen ve onlarla sıcak ilişkiler geliştirebilen,önyargısız ,iyimser davranışlar sergilerler.
Annenin bedensel ve ruhsal iyiliği ayrıca kendisiyle,eşiyle,iş ve sosyal hayatıyla olan ilişki biçimi ne kadar tutarlı ve sağlıklı olursa, çocuğun hayata güvenli bağlanması o kadar muhtemel olacaktır.Anne bilinçdışı olarak geçmişten getirdiği sağlıksız etkileşim örüntülerine sahipse;mesela,eşine fazla bağımlı özerkleşememiş ya da içinde var olan duygusal boşluğu hep birilerinin doldurmasını bekliyor ve bunu göremeyince ani öfke ve kızgınlıklar yaşıyorsa.Ayrıca,baba annesinden almış olduğu ilgiyi ve hizmet davranışlarını eşinden bekliyor,göremeyince eşi tarafından sevilmediğini hissedip,eşinin sevgi ihtiyacını ona vermekte yetersiz kalıyorsa;bu durumda eşler arası sevgi akışı gerçekleşmediği için, içine kapanma,duvar örme,agresif davranışlar ve birbirlerinden duygusal,fiziksel uzaklaşmalar ortaya çıkabilir.Anne bu durumda kendi içsel duygularını düzenleyemeyeceği için çocuğun en temel ihtiyacı olan duygusal anlaşılma ihtiyacını görmekte,anlamakta ve karşılamakta zorlanarak, ona sağlıksız duygu mesajları vererek, kendinde oluşmuş olan olumsuz inanç,düşünce,duygu ve davranışları ona öğretme ve enpoze etme eğiliminde olacaktır.
Kendini coşkulu hissettiğinde annesinden coşku mesajına eşlik etmesini ve ona yansıtmasını bekleyen bebek;annesinin jest,mimik ve davranışlarında birçok kez öfke ya da kızgınlığı gördüğünde,coşku duygusuyla,öfke duygusunu birlikte deneyimleyerek,gelecekte hayatında ona heyecan veren başarı yada başka durumlarda zorluklara karşı tahammül edememeyi ve öfke davranışları göstermeyi öğrenmiş olacaktır.
Duygularını regüle etmeyi ve durumlara göre nasıl tepkiler vermesi gerektiğini bir ayna görevi üstlenerek çocuğa yansıtmakla görevli olan anne,bu görevi hakkıyla yerine getiremediğinde,çocuk hayata güvensiz bağlanmış olur.Güvensiz bağlanan çocuk,hayatı boyunca yakın ve uzak çevresindeki insanlara karşı güven geliştiremediği gibi onlarla olan ilşkisinde kaçıngan,kaygılı,soğuk,mesafeli,kıskanç ve ani duygusal iniş çıkışlar yaşadığı tavır,tutum ve davranışlar geliştirecektir.
Hayata güvensiz bağlanan bireyler, anneden alamadığı güven,sevgi ve ilgiyi duygusal ilişkilerinde eş ya da partnerlerinden alma eğiliminde olurlar.Reddedilme ve terkedilme korkuları olduğu için ya çok sıkı sıkı sarılma ve denetleme eğiliminde olabilecekleri gibi bu korkuyu yaşamamak için tam bağlanacak,ait olma ihtiyacını deneyimleyecek olurken duvar örme ve uzaklaşma eğiliminde olabilirler.
Ayrıca,aile içi ilişkilerde kendini açık ifade etmek yerine,beklentilerini alamadıkları zaman trip atma,küsme ve mesafe koyma gibi davranışlarla ifade etme eğiliminde olurlar.
Bebekliğinde duygusal ihmale uğradığı için kişi yalnız kalma korkusuna sahip olur.Bu nedenle, ilişkilerinde duygusal bağ kurmak istemez.Bu yol onun için güvensizdir.Eğer birine bağlanırsam ya da güvenirsem o beni terk edecek deneyimi onun acı bir gerçeğidir.Aslında güvenmeye ihtiyacı vardır ama güvenmek aynı zamanda onun için korktuğuyla yüzleşmekdir.Dolayısıyla hayatı boyunca bu korkudan kaçarak yakın ilişki kurmak istemez.
Başarılı olma hayali olsada kendilerine olan güvenleri düşük ve kaygı duygularını düzenleyemedikleri için sınavlarda beklenilen skorları alamazlar. iş ortamlarında ,düşük özgüven ve girişimci olmayan davranışlarından dolayı yükselemezler, ayrıca yeteneklerini keşfedemezler.
Nihayetinde şunu söyleyebilirim ki çocuk yetiştirmek çok mühim bir görev ve aynı zamanda çok dikkatli olunması gereken ve çok derin anlamlar barındıran bir sanattır.Güzel bir sanat eseri,kabiliyetli bir sanatçının ürünüdür.Dolayısıyla,ebeveynler çocuk sahibi olmadan, kendilerini yetiştirerek ve eksiklerini onararak beceri ve kabiliyet sahibi olurlarsa ,yetiştirecekleri çocuklar o ölçüde özgüvenli,sorumluluk sahibi,sevgisini hissettiren ve sevilen,sağlıklı iletişim ve ilişkiler geliştiren,güven veren,güvenilen,pozitif ve yetenekli bireyler olurlar.