Türkiye siyasetinde köklü bir geleneğin temsilcisi olan Saadet Partisi, son yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler karşısında kritik bir dönemeçten geçiyor. Milli Görüş hareketinin tarihi mirasını taşıyan Saadet Partisi, özellikle ittifak siyasetinin belirleyici hale geldiği bir dönemde, kendi kimliğini ve tabanını koruyarak yoluna devam etme konusunda ciddi kararlar almak zorundadır.
Kimlik Siyaseti ve Saadet Partisi’nin Mirası
Saadet Partisi, sadece bir siyasi partiden ibaret değil, aynı zamanda Erbakan Hoca’nın izinden yürüyen, ahlaklı siyaseti önceleyen ve halkın manevi değerlerini merkeze alan bir davanın temsilcisidir. Bu davanın temelleri, ne salt iktidar hırsına ne de günübirlik siyasi çıkar hesaplarına dayanır. Tam aksine, Saadet Partisi'nin varoluş gayesi, adil bir düzenin tesisi ve toplumun manevi kalkınmasıdır.
Son yıllarda özellikle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile kurulan iş birlikleri, tabanda ciddi soru işaretleri yaratmıştır. CHP’nin laiklik anlayışı, geçmişte dine ve dindarlara yönelik tavırları, Saadet seçmeninde derin bir güvensizlik oluşturmuştur. Tarihi hafıza kolay kolay silinmez. Bu noktada, Saadet Partisi’nin CHP ile aynı fotoğraf karesine girmesi, kendi seçmeninde samimiyet sorgulamasına neden olmuş, birçok seçmen alternatif adreslere yönelmiştir.
CHP Seçmeni Saadet’e Oy Verir mi?
Bu sorunun cevabı sahada zaten net bir şekilde görülüyor. CHP seçmeni, Saadet Partisi’nin temsil ettiği değerlerle bağ kurmakta zorlanıyor. Ne kadar aynı çatı altında bulunsalar da CHP’nin laiklik eksenli politikaları ile Saadet’in manevi değerlere yaslanan çizgisi birbiriyle uyuşmuyor. Zaman zaman "taktiksel destek" olsa da bu destek süreklilik arz etmiyor. Saadet’in söylemleri, CHP seçmeni için fazla muhafazakâr; CHP’nin dili ise Saadet tabanı için fazlasıyla seküler kalıyor.
Bu nedenle, uzun vadede bu tür iş birliklerinin her iki tarafa da fayda getirmediği, bilakis Saadet’in kimliğini erozyona uğrattığı ortadadır.
Yeniden Refah ile Birleşme: Tarihi Bir Fırsat
Bugün Saadet Partisi’nin önünde çok daha anlamlı bir seçenek duruyor: Yeniden Refah Partisi ile birleşmek. Her iki parti de aynı kökten geliyor, aynı siyasi kültürü ve ahlaki duruşu benimsiyor. Aralarındaki ayrılık, temelde kişisel tercihler ve dönemsel stratejilerden kaynaklanıyor. Ancak tabanları neredeyse birebir örtüşüyor.
Bir atasözümüz der ki: “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” Bu söz, tam da bu günlerde Saadet ve Yeniden Refah’ın kulağına küpe olmalı. Zira parçalanmışlık, gücü zayıflatır; birlik ise etkiyi artırır. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu adil düzen mücadelesi için bu iki yapının birleşmesi, yalnızca kendi tabanlarını değil, geniş halk kitlelerini de umutlandıracaktır.
Bağımsız ve İlkeli Siyaset
Bununla birlikte, Saadet Partisi’nin asıl yapması gereken şey; köklü geçmişine, özgün kimliğine ve ilkelerine sadık kalarak, hiçbir yapının gölgesine girmeden, kendi yolunu çizmesidir. Türkiye’de ilkeli muhalefete her zaman ihtiyaç vardır. Güçlü bir duruş, zamanla halkın teveccühünü de beraberinde getirir. İktidar hevesiyle ilkesiz ittifaklara savrulmak yerine, sabırla, kararlılıkla kendi çizgisinde yürümek, Saadet’in şanlı tarihine yakışan yoldur.
Velhasıl : Geleceğe Yönelik Bir Davet
Bugün Saadet Partisi bir tercih noktasındadır. Ya ilkelerinden taviz vererek günü kurtarmaya çalışan bir siyasi yapı olacak, ya da yeniden köklerine dönerek güçlü bir dirilişin öncüsü olacaktır. Bu yolda atılacak en önemli adımlardan biri, Yeniden Refah ile birlik zemini oluşturmak; diğeri ise, CHP gibi ideolojik olarak tabanıyla uyuşmayan partilerle mesafeyi korumaktır. Ve en önemlisi, kendi ayakları üzerinde duran, bağımsız ve ilkeli bir duruşla yola devam etme kararlılığı göstermektir.
Unutulmamalı ki; siyaset sadece seçim kazanma sanatı değil, aynı zamanda inşa ve temsil meselesidir. Saadet Partisi, bu bilinçle hareket ederse, tarih onu sadece bir parti olarak değil, bir dava olarak hatırlayacaktır.