Ortadoğu’da kan ve gözyaşı dinmiyor. Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye… Her yerde bombalar patlıyor, çocuklar ölüyor, şehirler enkaza dönüşüyor. Ve bu zulmün baş aktörü hiç değişmiyor: İsrail. Bir taraftan Gazze’de açlığa mahkûm edilen milyonlar, diğer taraftan Lübnan ve İran’da gerçekleştirilen suikastlarla verilen gözdağı… İsrail, hem askeri gücünü hem de küresel destekçilerini arkasına alarak Müslüman coğrafyayı köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Peki, biz ne yapıyoruz? En fazla ekranlara çıkıp kınıyoruz. Oysa hepimiz biliyoruz ki, “kınamak” hiçbir şeyi değiştirmiyor. İsrail, yalnızca güçten anlıyor. Peki, bu gücü dengelemek için Müslüman ülkeler neden harekete geçmiyor?
Kürecik ve İncirlik Sorusu
Türkiye özelinde bakıldığında en çok sorulması gereken soru şudur: Malatya’daki Kürecik Radar Üssü ve Adana’daki İncirlik Hava Üssü neden hâlâ kapatılmıyor? Bugün İsrail’in kullandığı pek çok istihbarat, bu üslerden sağlanan verilerle örtüşüyor. ABD ve NATO’nun bölgede konuşlu radar ve hava sistemleri, İsrail’in “güvenliği” için kullanılırken, Gazze’de bebekler açlıktan ölüyor.
Eğer gerçekten İsrail’in zulmüne karşı çıkıyorsak, bu üslerin kapatılması ilk adım olmalı. Çünkü burada sessiz kalındıkça, Türkiye’nin stratejik toprakları, İsrail’in askeri politikalarının bir parçası haline geliyor.
Suikastlar ve Mesajlar
İsrail’in Lübnan’da, İran’da ve Suriye’de gerçekleştirdiği suikastlar, aslında yalnızca hedef kişilere değil, tüm bölgeye verilmiş bir mesajdır: “Ben istediğimi, istediğim yerde vururum.” Bu, açık bir gözdağıdır. İsrail, “dokunulmaz” olduğunu ispat etmeye çalışmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki, her zulmün bir sınırı vardır ve tarih boyunca hiçbir işgalci ebedi olmamıştır.
Suriye’nin Parçalanma Riski
Bugün Suriye’de yaşanan tablo da İsrail’in lehine işlemektedir. İç savaş, etnik ve mezhebi ayrışmalar, dış müdahaleler… Tüm bu parçalanma süreci, İsrail’in güvenlik stratejisinin merkezindedir. Zayıf, bölünmüş ve kendi içinde kavga eden bir Suriye, İsrail için en ideal senaryodur. Bu nedenle Müslümanların birlik olması, sadece Filistin için değil, tüm bölgenin geleceği için hayati önemdedir.
Cihat Ruhu ve Mücadele
Burada asıl mesele Müslümanların zihniyetindedir. Bizler yalnızca protesto ve kınama ile yetinmeye devam edersek, sonuç değişmeyecektir. Bugün bireysel veya toplumsal düzeyde, en azından sembolik de olsa direnişi büyütmek gerekiyor. “Cihat ruhu” dediğimiz şey, yalnızca cephede silah tutmak değil; ekonomik, teknolojik, kültürel ve siyasi anlamda da mücadele etmektir.
Evet, bireysel olarak herkesin savaşa katılması mümkün değil. Ancak Müslüman toplumlar, ortak hareket ederek teknolojik yatırımlarını artırabilir, İHA ve SİHA gibi caydırıcı güce sahip projelere destek kampanyaları düzenleyebilir. Bu, yalnızca devletlerin değil, ümmet bilincine sahip her bireyin sorumluluğudur.
Birlik Olmadan Çözüm Yok
Bugün Gazze’de dökülen her damla kan, yarın bizim kapımıza gelebilir. İsrail’in zulmüne sessiz kalanlar, aslında kendi geleceklerine de sessiz kalıyorlar. Çünkü bu işgal ve saldırganlık, sırayla tüm İslam coğrafyasını hedef alıyor.
Artık kınama devrinin bittiğini görmek zorundayız. Bu topraklarda barış ve adaletin yeniden tesisi, ancak güçle, iradeyle ve cihat ruhuyla mümkün olabilir. Kürecik ve İncirlik gibi üslerin kapatılması, Müslümanların ortak bir sesle direnişe başlaması ve her alanda birliktelik ruhunun güçlendirilmesi, bu zulme verilecek en somut cevap olacaktır.






























