DEĞERLİ OKURLAR: Tarih felsefesi, geçmişin sadece ne olduğunu değil, nasıl olduğunu ve neden öyle olduğunu sorgular. Gelin bugün sizinle birlikte şu soruyu alan içinde kalarak soralım; Tarih gerçekten bir ayna mı? yoksa bir illüzyon mu?
Aynaya Bakmak mı? Aynayı Yapmak mı?
Tarih genellikle bir ayna metaforuyla anlatılır. “Geçmişe bakarsan, geleceği görürsün” denir. Ancak bu aynayı kim yaptı? Hangi eller cilaladı, hangi gözler çerçeveledi? Tarih dediğimiz şey, olayların kendisinden çok, o olaylara yüklenen anlamların toplamı değil mi?
Bir savaşın neden çıktığını anlatırken, diplomatik belgelerle yetinirsek, aynanın sadece bir köşesini görürüz. Ama o savaşın halk üzerindeki etkisini, kültürel travmalarını, ortasında kalanların hikâyesini de eklersek, aynanın çatlaklarını fark ederiz. O vakit tarih felsefesi tam da bu çatlaklara bakar denilebilir.
Tarih Sessizleri konuşturabilir mi?
Michel Foucault, tarihin “söylem” üzerinden şekillendiğini söyler. Yani kim konuşursa, tarih onun sesiyle yazılır. Peki ya konuşamayanlar? Kadınlar, köleler, azınlıklar, susturulanlar? Tarih felsefesi, bu sessizlerin sesini arar. Onların hikâyesi resmi tarih kitaplarında yer almasa da, taşlarda, şiirlerde, şarkılarda yaşar.
Bu noktada tarih, bir aynadan çok bir karşılıklı iletişim alanına dönüşür. Ses ne kadar bastırılırsa, o kadar derin olur.
Tarih tekrar eder mi? Yoksa biz tekrar mı, ederiz?
Bir başka çarpıcı soru: “Tarih tekerrür eder mi?” Hayır, tarih tekerrür etmez. İnsanlar yapabilir bunu. Aynı hataları, aynı kibirleri, aynı körlükleri tekrarlayabilir. Tarih felsefesi, bu tekrarların nedenlerini sorgular. Neden devrimler hep aynı döngüye girer? Neden iktidar, hep aynı biçimde yozlaşır? Neden barış, hep geç kalır?
Çünkü biz aynaya bakarken, sadece kendimizi görmek isteriz. Oysa tarih, bize sadece yüzümüzü değil ama arkamızdaki gölgeleri de gösterir.
Sonuç Yerine: Aynayı kırmak mı? yeniden yapmak mı?
Tarih felsefesi, geçmişi anlamamıza olanak tanırken, onu yeniden kurar. Bu bir inşa sürecidir. Aynayı kırmak değil, onu daha geniş bir çerçeveyle yeniden yapmak gerekir. Çünkü geçmiş olmuş olan ile olmuş gibi anlatılandır.
Gerçekten belki de en büyük tarihsel sorumluluğumuz, bu aynayı başkalarının da görebileceği şekilde yerleştirmektir.