Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde Cuma namazını eda etmekte olan 49 Müslümanı hunharca öldüren Tarrant’ın manifestosunda İstanbul için Constantinople ve Ayasofya’nın camiye çevrilmesi konusundaki ifadeleri üzerine Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Constantinople” vurgusu yaparak; “bu can bu tende olduğu müddetçe asla böyle bir şeye müsaade etmeyeceğim” ifadesi ve dil sürçmesi ile “Ayasofya’nın açılmasına da asla müsaade etmeyeceğiz” ifadesi dikkat çekici olmuştur.
Sayın Erdoğan, “Constantinople” vurgusu yaparken göz ardı ettiği en önemli bir konuya değinmeden geçemeyeceğiz. Aslında Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Constantinople konusunda fazla uzağa gitmesine hiç gerek yok düşüncesindeyiz. Çünkü Fener Rum Bartholomeos’un resmi yazışmaları için kullandığı terminolojiye dönüp bakması kifayetli olsa gerek.
Rum Bartholomeos’un yazışmalarda “İstanbul” yerine “Constantinople” adını kullanması ve daha da önemlisi Türkiye tarafından “Ekümenlik” kavramı hiçbir şekilde kabul görmemesine rağmen, yazışmalarında kendisini Rum Ortodoks Ekümen Patriği olarak görmesi ne ile izah edilebilir?
Keza, Lozan Anlaşması’nda Fener Rum Kilisesi’nin yetkisi belirlenmiş olmasına ve 1923 yılında Afyonkarahisar Milletvekili İzzet Ulvi Aykut’un girişimleri sonucunda Rum Patrikhanesi’nin kaza-i idari şahsiyet ve imtiyazları lağvedildiğinden patriklere sadece ‘başrahip’ unvanı verilmesini teklif etmiş, konuyla ilgili yazıyı da Adalet Nezareti’ne yollayarak Rum patriğinin sadece ‘başrahip’ unvanını kullanabileceğini tescil etmiş oldu.
Buna rağmen, Bartholomeos’un unvanı Rum Patriği şeklinde kullanılmaktadır. Lozan Barış Anlaşması’na rağmen, Bartholomeos, yetkisini aşarak bir bakıma kendisini ekümenlik sıfatında görerek Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin Rus Ortodoks Kilisesi’nden bağımsızlık talebini kabul etti.
Sayın Erdoğan, “bu can bu tende olduğu müddetçe” ifadesini kullanarak seçim mitinginde kararlılık ifadesi ortaya koymaya çalışırken, diğer taraftan Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması hususunda hiçbir adım atmazken ve geçmişte “önce Sultanahmet Camisi cemaatle dolsun, sonra Ayasofya’nın açılışını düşünürüz “ şeklinde ifade kullanırken, Bartolomeos’un ise, Lozan anlaşmasının hükümlerine rağmen, kendisine evrensellik atfederek Ukrayna Ortodoks Kilisesi için “otosefal statüsü” kararı alması karşısında ise hiçbir tepki ortaya koymaması dikkatlerden kaçmamıştır.
Nitekim Bartolomeos ile anlaşma imzalayan Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko’nun anlaşma sonrası yaptığı açıklamada, Bartolomeos’tan “Ekümenik Patrik” olarak ifade kullanması üzerinde önemle durulmasını gerektiren bir konudur.
Bu gelişmeler yaşanırken Sayın Cumhurbaşkanı’nın sessiz kalması ne ile izah edilebilir?