Oldukça geniş bir coğrafyayı kapsayan, 2 milyara yakın nüfusu ile dünyanın yaklaşık dörtte birini oluşturan Müslüman toplumunun bugünkü en büyük sıkıntısı birlik olamaması, kendi aralarında parçalanmış olmalarıdır. Batılı emperyalist devletlerin ekmiş olduğu fitne tohumlarıyla kimi İslam ülkeleri arasında derin anlaşmazlık ve ihtilaflar mevcut. Hatta yakın geçmişte İran-Irak savaşı,Irak’ın Kuveyt’i işgali ,Pakistan-Bangladeş savaşı gibi Müslüman ülkeler arasında savaşlar yaşanmış,Müslüman ülkelerinde Batılı güçlerin oyunları nedeniyle etnik ve siyasi çatışmalar vuku bulmuş, özellikle son dönemde Orta Doğu’da çıkarılmaya çalışılan Şii-Sünni çatışması ve Yemen’deki insanlık dramı , birlik olamayan Müslüman toplumunun bir paydada buluşması gerçeğini hızlı bir şekilde önümüze sermektedir.
Bir olmayı , birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeyi beceremiyoruz . İstanbul’dan kafamızı kaldırıp baktığımızda İslam’ın devleti olan yerlerde kan ve gözyaşı hakim . Kimi İslam ülkelerinde aynı kıbleye yönelenler , aynı peygambere inananlar Allah diyerek birbirlerini boğazlıyor . Kardeş kardeşi katlediyor . Kimi yerlerde ise küffarın askerleri kirletiyor namusları , öldürüyor kardeşlerimizi . İki milyara yakın nüfusuyla toplu vurmayan sineler sadece seyrediyor olanları. Bugün maalesef sistematik , bilinçli ve planlı bir şekilde en kutsallarımıza karşı topyekün bir saldırıyla karşı karşıyayız . Fakat biz hala kendi içimizde kısır çekişmelerle , kısır döngülerle birbirimizi kemirmekte , gücümüzü ve kuvvetimizi birbirimize karşı kullanmaktayız . Sözde vahdetten bahsediyor , ama eylemde koşar adım ihtilaflarımızı derinleştirerek ayrılıklarımızı çoğaltıyoruz.
600 Yıl boyunca üç kıtada İslam dünyasının en geniş ve en etkili devlet sistemini oluşturan Osmanlı imparatorluğunun yıkılması, başta Orta Doğu ve Arap Yarımadasının bazı bölgeleri olmak üzere ,İslam coğrafyasında derin kırılmalar ve tarihi değişikliklerin yaşanmasına neden oldu. Bölgenin etnik ve sosya kültürel yapısını bilmeyen yabancı güçler tarafından kurulan ulus-devletler bölgemizde cereyan eden huzursuzluğun ve gerilimin başlıca nedenlerindendir. Osmanlının dağılmasıyla başlayan süreç köklü bir medeniyetin kurucusu olan İslam dünyasının da içe kapanma sürecini başlatmış , Orta Doğu’da ,Kuzey Afrika’da ve Güney Asya’da Müslümanlar sömürgeci güçler tarafından ezilmiş,sömürülmüş ve hatta kendi medeniyetinden soyutlanmaya çalışılmıştır.Buralardaki bir çok İslam ülkesi bağımsızlığını ancak 20’inci yüzyılın ikinci yarısında kazanabilmiştir.Bu kazanım bir çok ülkede kanla olmuş,bir çok ülkede ise sürekli çatışma ortamı hazırlayacak sorunlar bırakılarak oluşturulmuştur.
20’inci yüzyıl İslam dünyasının çoğunluğu için ,çatışmalarla,kavgalarla,yokluk ve yoksulluklarla geçen bir yüzyıl oldu. Bu gün bile Dünyanın çeşitli yerlerinde Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de, Çeçenistan’da ,Libya’da , Suriye’de ve Yemen’de Müslüman kanı dökülmeye devam ediliyor.Ellerindeki gücü bırakmak istemeyen liderler kendi halkına zulmetmekten geri kalmıyor.İşte bütün bu sorunların üstesinden gelebilmek, İslam aleminin Batı karşısında ki ezilmişliğini sonlandırmak için ümmet bilincine varıp “İslam Birliği” çatısı altında toplanmamız gerekmektedir.
Neyin İslam’a uygun neyin de aykırı olduğunu belirleyecek, bu konuda dünya Müslümanlarına yön verecek, ayrılıkları ve ihtilafları ortadan kaldırarak onları uzlaştırabilecek merkezi bir otoritenin yoksunluğu bugün için en büyük problem olarak karşımızda durmaktadır .Oysa İslam ahlakının özünde birlik vardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in vefatının ardından ,İslam dünyası hep hilafet makamı tarafından yönetilmiş ve bu makam Müslümanların yol göstericisi olmuştur. Hilafetin kaldırılmasıyla yaşanan süreç bizleri çok acı tecrübelerle yüzleşmek zorunda bıraktı. Maalesef 100 yıldır Alem-i İslam ve Orta Doğu coğrafyası ayrılığın azabıyla birliğin rahmetine ulaşmanın özlemini ve sancısını çekmektedir. Kuran ahlakına dayalı olarak kurulacak bir birlik ,tüm dünyanın adalet ve güvenlik bulmasına ,kuran ahlakının getirdiği tavır mükemmelliği sayesinde yeryüzünde huzurun yerleşmesine vesilece olacaktır.
Unutulmamalıdır ki Avrupa Ortaçağ karanlığında iken dünyaya; bilimi, akılcılığı, tıbbı, temizliği, sanatı ve diğer pek çok konuda yeniliği Müslümanlar getirmiştir .Kuran’ın nurundan ve hikmetinden kaynaklanan bu İslami yükselişi tekrar başlatmak için,geçmişte olduğu gibi bu gün de Müslümanların Kuran ahlakını ve peygamber efendimizin sünnetini temel alan bir yol göstericiliğe,İslam dünyasının tümüne hitap eden ,en temel İslami değerlere ve esaslara dayalı bir birlikteliğe ihtiyaç vardır. Bu hedef doğrultusunda birlik olursak adaleti tesis ederiz . Aramızdaki ihtilafları bahane ederek ayrılıklarımızı çoğaltırsak sadece adaleti talep ederiz.