“ Türkiye’yi felaket ve izmihlale sürükleyen ve en kısa zamanda devletin parçalanmasına sebep olan tertipli ve sahte 31 Mart faciasının içinde yaşadım . Korkunç faciayı gözlerimle gördüm ve işkencelerini çektim. İyi bir şey yaptığımızı sanarak İttihat ve Terakki Cemiyetinin fedailiğini de yaptım ve çektiğim ıztırapları bu günahımın kefareti saydım .” Bu sözler 31 Mart vakasının bizzat içerisinde yer almış , facianın kurbanı ve görgü şahidi “ Elli Beş Yıldır Esrarı Milletten Gizli Kalmış Olan Taş Kışlada 31 Mart “ kitabının yazarı muzikacı subay Mustafa Turan’a ait .
Bugünü anlayabilmek için geçmişi iyi bilmek gerekir . Geçmişi sadece bize dayatılan resmi müfredatlardan , yada resmi ideolojilerden öğrenemeyiz . Bizim tarihimiz üstü çeşitli entrika ve aldatmaca cümlelerle saklanmaya çalışılmış sebep sonuç ilişkisi ile anlatılamayacak kadar derin , geniş , ve bir o kadarda eskidir . Bizim tarihimiz 1000 yıllık bir geçmişe ve 4 milyon karelik topraklar üzerinde kurulmuş bir imparatorluğun dünya sahnesinde ki etkin rolüne tanıklık etmektedir. Bizim tarihimiz insanı yaşat ki devlet yaşasın sözünü şiar edinmiş Şeyh Edebali’nin , Osman Gazinin yoludur . Bizim tarihimiz Moğol’un Anadolu’ya gelmesinin önünde engel olarak görülen ve zehirlenerek suikast girişiminde bulunulan Sultan Alaaddin Keykubat’ın , Ahi Evran’ın yoludur. Bizim tarihimiz Malazgirt için “ Bu benim kefenimdir “ diyen Sultan Alparslan’ın, “ ya ben İstanbul’u alırım yada İstanbul beni “ diyerek çağ açıp çağ kapayan Sultan Mehmet Han’ın yoludur. Bizim tarihimiz bir mektupla dünya nizamına yön veren Kanuni Sultan Süleyman’ın , Akşemseddin’in , Mevlana’nın , Yunus Emre’nin , Medine müdafası Fahrettin Paşa’nın yoludur. Bizim tarihimiz katledilen Sultan Abdülaziz’in , “ kanla alınan toprağı parayla satmam “ diyen cennet mekan Sultan Abdülhamit Han’ın , Çanakkale’de şehit düşmüş nice isimsiz kahramanların yoludur. Ve geride bıraktığımız yüz yılda bu tarihi birikimimizi küresel emperyalist sisteme entegre olma pahasına unutmakla-hatırlamak arasında bir yerlerde bıraktık. Dışardan ithal , suni eğitim propagandasıyla bir milletin tarihi kodlarından koparılışına şahitlik ettik.
Resmi tarihin bize dayattığı ve okullarımıza yönelik çok ince bir şekilde hazırlanarak okutulan tarih kitaplarında Sultan Abdülhamit Han’ın içerideki mücadeleleri o kadar geniş bir şekilde anlatılmıştır ki , Sultan’ın dış güçlere karşı sergilediği tavır , duruş ve mücadelesine yer kalmamıştır. Ve maalesef Sultan Abdülhamid dönemiyle ilgili öğrendiklerimiz baskıcı , diktatör bir sultan karşısında özgürlük mücadelesi , hürriyet ve meşrutiyet planlarıyla anlatılan bir tarih bilinciyle sınırlı kalmıştır. Oysa ki 1909 yılında Sultan Abdülhamit Han tahttan indirildiğinde dünya üzerindeki petrol arazilerinin % 70 i Osmanlı Devleti sınırları içerisinde idi . On yıl sonra Samsun’dan başlatılan yeni bir hareketle kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Lozan’dan sonra dünya üzerinde ki mevcut petrol arazilerine sahip olma oranı % 0 olarak kaydedilmiştir.
31 Mart vakası tarih kitaplarımızda istibdat yönetimi kurmuş bir diktatöre karşı yapılan ayaklanma hareketi olarak gösterilmeye çalışıldı. Fakat perdenin önünde yansıyan farklı , arka tarafında dönen oyunlar farklıydı. Sultan arka planda kara altın petrol ve Yahudilere Filistin’de toprak vermediği için devriliyor , perdenin ön tarafında ise istibdat , baskı , rejim , irtica , hürriyet , meşrutiyet gibi söylemlerle algı oluşturuluyordu. Bugün emperyalist güçlerin işgali altında olan Irak , Suriye yüz yıl önce bizim eyaletimiz olan topraklardı. Hangi güçler tarafından nasıl devlet yapıldılar ? Bu soruların cevaplarını bugün yaşadığımız olağanüstü şartların satır aralarında bulabiliriz . Bunun için bizden kaçırılan gerçek tarihimizle yüzleşmek , Üstad Cemil Meriç’in “ Önce kaybolan hafızamızı yeniden inşa etmek zorundayız. Kimiz? Neyiz? Hangi tarihin çocuklarıyız?" sorularının cevaplarını aramak zorundayız.
Şimdi yeniden ayağa kalkmanın ve kendi medeniyet kodlarımızla buluşmanın mücadelesini vermekteyiz. Merhum Andan Menderes’le başlayan yolculuk , merhum Turgut Özal ve merhum Necmettin Erbakan ‘la bir birikim ve oluşum sağlamamıza fırsat vermiş oldu . Ve bugün o birikim üzerinden Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın zor bir süreç içerisinde yolculuk ettiğine tanıklık ediyoruz. Yüz yıl önce başlayan mücadele bugün hala diri , hala sıcak bir şekilde gündemdeki yerini koruyor . İşte o nedenle bugünü anlamak için dünün muhasebesini yapmak gerekir . Bugünü anlamak için Sultan Abdülhamit Han’ı ve duruşunu bilmek gerekir. Bugünü doğru bir şekilde analiz edebilmek için Alaaddin Keykubat’ın öldürülmesiyle Selçuklu , Sultan Abdülhamit Han’ın tahttan indirilmesiyle Osmanlı devletinin tarih sahnesinden silinişini iyi bilmek gerekir .