İçerde 31 Mart Yerel Seçimlerinin etkisi devam ederken , çevremizde ve dünya siyasetinde bizi ilgilendiren olayların ardı arkası kesilmiyor . Önce Amerika’yla yaşanan S400 krizi , Fransa’nın başını çektiği Almanya ve İtalya Parlamentosunda kabul edilen Ermeni Soykırımı İddiaları , İngiltere’nin Kıbrıs üzerindeki askeri hareketliliği ve son olarak Sudan’da Ömer El-Beşir iktidarının askeri darbeyle devrilmesi . Ve her yıl Nisan ayında vizyona konulan film yeniden sahnelenmeye başlandı. Batılı devletlerin her sıkıştıklarında , yada Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak istediklerinde kullandıkları bir koz olan “ Ermeni Soykırımı İddiaları “ Dünya genelindeki Ermeni Diasporası tarafından önemli bir koz olarak kullanılmaktadır. Oluşturulmaya çalışılan yalan algılarla Türkiye’yi Dünya vicdanın da mahkum etmek isteyenlerin kendi ayıplarına Fransız kalmaları , Batı siyasetinin bize karşı yaklaşımında ki samimiyetsizliği bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Kendilerini medeniyetin merkezi olarak gören ve özgürlükten ,adaletten dem vuran batılı devletlerin , kendi paçalarından akan kanı görmemesi ne kadar medeni olduklarının kanıtıdır. Bizi işlemediğimiz bir suçla itham eden Fransa öncülüğündeki Batılı koro yine Nisan sendromu içerisine girmiştir. Medeniyetten dem vuranların çıkarları mevzu bahis olduğunda ne kadar alçalabildiklerini , iki yüzlü siyasetlerini fütursuzca sahnelediklerini görebiliyoruz. Bu gün Türkiye’yi soykırımla itham edenler geçmişteki başarısızlıklarının intikamını almaya çalışmaktadırlar. Fakat şu unutulmamalıdır ki, bu gün kendi çıkarları için asılsız iddialara ve istismara destek verenler ,yarın kadın, çocuk, genç, ihtiyar ayırt edilmeksizin soykırıma uğrayan milyonlarca masumun , mazlumun hesabını vermek zorunda kalacaklarını düşünmelidirler.
1830’da Cezayir’i işgal eden Fransızların 1962 yılına kadar 1.5 milyon Cezayirliyi katletmesi,2.5 milyon Cezayirliyi tehcir etmesi ve 100 yılı aşkın bir sürede her türlü insanlık suçunu işlemesi hangi medeniyet anlayışıyla bağdaşmaktadır? Yine 1994 yılında Ruanda’da Hutu milislerine silah eğitimi veren ,800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu’nun ölümüyle sonuçlanan soykırımın siyasal zeminini hazırlayan bir Fransa , İspanyolların Endülüs’te Müslümanları katletmesi , yine İspanyolların Amerikalılarla birlikte 1492’de Kristof Kolomb’un ayak bastığında nüfusu 8 milyon olan Aravaks yerlilerinin sayısının 22 yıl içerisinde 28000’e indirilmiş olması , İtalyanların Mussolini önderliğinde Libya’da uyguladığı soykırım ve insanlık suçlarına neden Fransız kalınmaktadır? İngiltere’nin Avustralya’da yerli halk Aborjinlere uyguladığı soykırım, Almanların Güney Batı Afrika’da Herera ve Nama halklarını yok etmesi, Amerikalıların yerli halk Kızılderililere karşı uyguladığı insanlık suçları, İsrail’in yıllardır Filistin, Gazze ve Lübnan’da işlemiş olduğu insanlık suçları ve yakın tarihimiz de Avrupa’nın göbeğinde Sırpların Bosna’da gerçekleştirdiği vahşet ,Irak’ta , Mısır’da , Suriye’de , Yemen’de gerçekleşen katliamlar, kendine doğru bakan, bize kör bakan batının insanlık suçuyla dolu geçmişinin ayıplarıdır.
Bizi işlemediğimiz bir suça mahkum etmek isteyen batılılar öncelikle kendi paçalarından akan kanı temizlemelidirler. Bizim ecdadımız gittiği her yere adaleti ve huzuru beraberinde götürmüştür. Biz batılılar gibi sömürgeci değiliz , hiç bir ırkın yada toplumun zenginliğinde gözümüz olmamıştır. Üç kıtaya hükmetmiş ,600 yıl boyunca adaleti tahsis etmiş ve inançları yüzünden kimseyi sorgulamamış bir ecdadın torunlarıyız. Bu gün Ermeni soykırım iddialarını gündeme taşıyanlar kendi ayıplarıyla yüzleşemeyenlerdir.Ve kendi kanlı tarihlerine Fransız kalanlardır. Bizim Ermenilere uyguladığımız tehcirdir yani yer değiştirmedir. Osmanlı devleti bu uygulamayı yapmaya mecbur bırakılmıştır. Çünkü, Ermeniler sömürgeci güçlerin oyununa alet olmuş, Osmanlıyı arkadan hançerlemeye kalkmıştır. Doğu Anadolu’da yüz bine yakın insanımızı katleden Ermeni çeteleri ,Osmanlıya tehcirden başka bir seçenek bırakmamıştır. Bizi suçlayanlar için Cezayir ve Ruanda apaçık bir delildir.