Gelişen teknolojik imkanlar sayesinde yaşadığımız dünya küçüldü. Artık bütün dünya evimizin dört duvarı arasına taşınmaya başladı. Eskiden gözümüze çok uzak gözüken diyarlar, beldeler, kıtalar, okyanuslar, denizler, ırmaklar hepsi bize yaklaştı. Oturduğumuz yüksek kulelerde , güvenlikli apartman dairelerinde ,parmağımızın ucuyla temas ettiğimiz teknoloji sayesinde, dünyada olup biten her şeyi film izler gibi seyretmeye başladık. Ve her şeyi bize sunulanların çerçevesinde toz pembe zannettik. Batılı bir tahakküm projesi olarak dışarıdan dayatılan modern uygarlık ve modernlik gibi kavram ve kurumlarla ahlaki ve vicdani hayatlara yer tanımayan ,hesaplanabilir , ölçülebilir , çıkar ve menfaat odaklı hayatların , düşünce dünyamızda açtığı hasarların farkına varamadık.
Tüm bu gelişmelerin beraberinde bir bir gün ışığına çıkmaya başlayan olumsuzluklarla yüzleşme sürecimiz çok uzakta değildi aslında. Küçülen dünyamızla birlikte ufkumuz, beklentilerimiz, hayallerimiz, bakış açımız da küçüldü. Bilişim çağının esiri oldu insanlık onuru. İnsan onuru dokunulmazdır diyen bir dinin mensupları olarak, vicdanlarımızı teknolojinin dar kalıp odalarında dondurduk. Geleceğe dair yeni şeyler söyleyemedik ,söylemek için düşünmek gerekirdi , düşünemedik. İnsanın zihin dünyasını aydınlatan , ufkunu açan, yeni düşüncelere kapı aralayamadık. Varlığı, evreni, tabiatı, insanı ve görünen tüm maddeyi kameraların objektiflerinden izlemeye başladık. Ve küçülen dünyamızı objektiflerden yansıdığı gibi zannetmeye alıştırıldık. Oysa “İnsan onurla doğar “ diyen peygamberin ümmeti olarak ,onurumuzun ayaklar altına alınmasına müsaade ettik.
Yaşadığımız bilişim çağında özellikle son dönemde ,insanlığın asırlar içerisinde oluşturup geliştirdiği tüm evrensel değerler tarumar edildi. Etik değerler , insan onuru alt üst oldu. Madde manadan daha değerli kılındı. İnsanın elinden çıkan teknoloji insandan daha değerli görüldü. Güçlü her yerde haklı hale getirildi. Zalimin yaptığı zulümler kar hanesine yazıldı. Kazanan haklı ,kaybeden mahkum oldu. Adalet sadece sloganlarda yerini buldu. Mazlum hep itildi, kakıldı, zayıflar ayaklar altına alındı. İnsani ilişkilerde menfaat ve çıkarlar hep ilk sırada yerini aldı. İnsanı insan kılan değerler bir bir bozuldu. Savaşlar , işgaller , katliamlar, işkenceler ve inancından ,giyiminden, etnik kökeninden dolayı horlanan , itilen , ötekileştirilen insanların onuru birilerinin iki dudağı arasında kaldı. Kur-anda hiç düşünmez misiniz? Akletmez misiniz ? Soruları sorulduğu halde ,bizler hep seyretmeyi tercih ettik. Ve bu tercihlerimizle yüzleşerek , kendimizi , çevrimizi , rahatsız edecek sorularla uyandıracak düşünce ve fikirlere sarılmamız gerekirken , hamasi söylemlerin peşinde sürüklendik.
Ta ki gelişen teknolojiyle birlikte hem dünyamızın , hem de düşüncelerimizin kirlendiğini görene dek. Canlı hayatının devamına olanak sağlayan hava, su, toprak insan elinden çıkan makineler, nükleer silahlar ve teknolojik gelişmelerle kirletildi. Gelişen teknolojinin insanı daha fazla çalıştırması , köleleştirmesi , maddenin manadan üstün tutulması ,adaletsiz gelir dağılımıyla birlikte büyük şaşalı kentlerin varoşlarında dışlanmış insanlar, çirkin yapılaşmalar, kokuşmuş sokaklar ve gecekondular la birlikte işsiz ,güçsüz insanların çoğalmasına sebep oldu. Dünyayı bir odanın içinde toz pembe gören eller ,artık bu gidişatın hayra olmadığını fark etti. İşkence, tecavüz, çocuk istismarı , kadın ölümleri , hırsızlık , gasp, adam öldürme, ve hayvanlara karşı yapılan şiddet ve istismarlar sıradanlaştı. Bugün geldiğimiz noktada , tarumar edilen zihin dünyamızın yeniden düşünmeye, düşündüklerimizi sorgulamaya , sorguladıklarımızı araştırmaya ve araştırdıklarımızla ahlaki ilkelere dayalı yeni bir hayat nizamından söz etmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bunun için önce düşünsel – zihinsel yıkımları onarmamız gerekir . Çünkü düşünsel ve zihinsel yıkımlarımızı onarmadan , yenilemeden , özgür ve bağımsız söylemlerden , iradelerden söz edemeyiz.
Küçülen dünyada insan onurunu layık olduğu seviyeye çıkarmak için insani değerleri yeniden hakim kılacak, zalimin zalimliğine dur diyecek , mazlumu kalkındıracak , haklının yanında durup , haksızın karşısına dikilecek yeni bir vicdan muhasebesi ve insanlığın dirilişi hareketini başlatmamız gerekmektedir. Adalet, refah, hakça paylaşım gibi kelimelerin sadece sloganda kalmaması için ,insanın eşref olduğunu ve yaratılmışların en güzeli olduğu gerçeğini idrak etmeliyiz. Ve tüm bunları peygamberimiz Hz. Muhammed ( s.a.v ) efendimizin bize miras bıraktığı kitabımız Kur-an’ı kerime sımsıkı sarılarak yapmalıyız. Çünkü yer yüzünde insan onurunu yüceltecek başka bir kılavuz yoktur. Dünya gemisinde tüm insanlık olarak yolcuyuz. Eğer bu gemi batarsa hepimiz yok oluruz. Şiddet ve çatışma kültürü hızla tüm dünyayı etkisi altına alıyor. Ve bu gelişme sadece bu günümüzü değil insanlığın geleceğini de tehdit ediyor. O nedenle herkes için adalet, herkes için refah, herkes için huzur, herkes için barış istemeliyiz. Eğer bunları yer yüzünde hakim kılamazsak şunu çok iyi bilmeliyiz ki ; herkesin güvenlik içinde olmadığı bir dünyada ,hiç kimse güvende değildir.
Selam ve dua ile, Mevlam yar ve yardımcımız olsun.