İki fikir insanı bir kafede buluşur. Biri hayatın uyum içindeki tekdüzeliğinden şikayet eder. Diğeriyse sabun köpüğünden dünyanın geçici güzelliğini vurgular. Sığ yaşamın içerisinde oluşan birçok ayrıntıdan kaçmanın giderek hayatın tekdüzeleşmesinin ortaya çıkardığı monotonluktan kaçmanın gerekliliğini savunur. İnsanların aslında yüzeysel görüntülerde kaybolduğunu dile getirir. Karşısındaki düşünür ise, sabun köpüğünün renkli ve kısa sürede kullanılabilirliğini dikkati çekerek, günlük zevklerin değerinin insanlar tarafından fazlasıyla alıcı bulduğuna ifade eder. Ve buna şu yorumu getirir; “Hayat sabun köpüğü alışkanlıklara tabi yürüyor, tabiri caizse anlık yaşanıyor, parlak ama bir gün sonunda kayboluyor.” İki fikir insanın hayatı farklı perspektiften konu edinmeleri yaşamın derinliklerine dair bir tartışmayı başlatır aralarında.
Belki de sığ olan hayat değildir! ancak insan yaşamın anlamını daha derinlerde aramalıdır.
Bulundukları kafenin bir bölme köşesinde, iki fikir insanı birbirleri ile konuşarak ve dinleyerek içtenlikle bilgece bir tartışma başlatmışlardı. Biri, sığ yaşama ruhsuzluğuna dair eleştirilerde bulunarak, insanların günlük hayatlarında ve toplumsal yaşamlarında gerçekleri anlamaya yeterince vakit ayırmadan ve düşünmeden ömür sürdüklerini savundu. Bunun sonucu olarak ta, “Yüzeysel yaşam alışkanlıklarımız, benliğimizi çürütüyor ve ruhumuzu tüketiyor” tezini öne sürdüler. İki düşünürde sabun köpüğünden dünya temasını işleyerek, yaşamın geçici güzellikleri öne çıkıyor. Üstelik hayat kısa ve parlak zamanlarla dolu. Bu anların tadını çıkarmak sadece gerçek bir mutluluk gayesi olamaz. fikrinde kadar verdiler. İki düşünürün bu bakış açısı arasında geçen tartışma, yaşamın hem geçiciliğini hem de derinliğini sorgulayan bir bilinç düzeyine dönüştü. İki düşünür, Dünyada yaşayan insan için sığlıkla, derinlik arasındaki dengeyi sürdürülebilir kılmak, anlamlı, tutarlı ve değerli bir anlayış olmalıdır. Sonucunda karara vardılar.