SEVGİLİ OKURLAR; Bugün evimde güneşli ve az bulutlu bir sabaha uyandım. Hava serin ve ferahlatıcıydı. Evet öyle, tam bir sonbahar günü. Kahvaltımı yaptıktan sonra, uzun zamandır ertelediğim yürüyüşe çıkmaya karar verdim. Düzlüklerde korulukların kuytularına doğru rüzgarla sallanan yaprakların hışırtısı ve kuşların cıvıltısı eşliğinde yürüdüm.
Yürüyüşüm sırasında, eski ve büyük taşlara rastladım. Kim bilir ne kadar zamandır yerlerinde duruyor, nereden kopmuşlar veya nasıl oluşmuşlar ve ilk görünüşleri nasıldı acaba! Diye düşündüm ve sordum. Son zamanlarda yağmurda az yada yok neredeyse. Bu yüzden bulunduğum açık toprak arazi kurak ve düzlüklerinde, yüksek ve alçak bölümlerinde de toplu suyu olan küçük bile olsa, sulak alan bulunmuyor. Fakat soluk güneş ışınları aralıklarla parıldıyor ve göz kapaklarıma değiyor. Bir süre yerden yüksek bir tepenin üzerinde durup, az olan yeşil çayırları izliyor. Esas güzel olan tarafı Bu anlarımda temiz havayla beraber huzurunu içime çekmem oluyor.
Öğleden sonra yaşadığın yerde kurulan küçük Pazar yerinin meydanını gezdim. Taze meyve ve sebzeler, el yapımı takılar ve ev aletleri, çeşitli elbiseler filan. Birkaç elma ve bir çift eldiven aldım. Pazarda dolaşırken, sevdiğim bir kaç tanıdığımda da karşılaştım. Onların söylemesine göre epey bir vakit görüşmemiştik. Bu yüzden ayak üstü bir çay içerek, sohbet ettik.
Öğleden sonra eve döndüğümde, dışarıda yakında görülen tepeleri izlemek için evimin balkonuna çıktım. Gökyüzü, açık renk turkuaz mavisi ve beyaz tonlarda bulutlara bürünmüştü. Bu manzara karşısında, hayatın ne kadar yaşanmaya değer, güzel ve anlamlı olduğunu bir kez daha fark ettim.
Bugünümde ben, kısa süren zamanların ne kadar büyük mutluluklar getirebileceğini bir defa daha anladım. Muhteşem olduğunu kabul ettiğimiz zamanlarımız ölümsüzleşirler. Şimdi bende, sıcak bir Nescafe eşliğinde bugünüm günlüğünü yazarken, günümü ölümsüzleştirmenin çok büyük sevincini, huzurunu ve mutluluğunu yaşadım kendimle.