SİYASETİN ÇİVİSİ ÇIKMAYA GÖRSÜN
Yıl 1976, Süleyman Demirel Başbakanlığındaki Birinci MC Hükümeti döneminde, bayram münasebetiyle Mardin’e gitmek için hazırlıklara başladık. Otobüs terminaline gittiğimizde, Mardin’e hiç yer kalmadığını gördük. Diyarbakır’a dahi hiç yer kalmamıştı. Çaresiz bir şekilde terminalden geri dönerken, arkadaşlarımızdan birisi uçakla gitmemizi teklif etti.
Bunun üzerine, Kızılay’da Zafer Çarşısı’nın üzerinde yer alan THY Bilet Satış Bürosu’na gittik. Ne yazık ki, orada da hiç yer olmadığını anlayınca, çaresizlik içerisinde ne yapacağımızı ve Mardin’e nasıl gidebileceğimizi kara kara düşünmeye başladık.
Derken, Mardinli arkadaşımın aklına parlak bir fikir geldi. Bana dönerek şöyle dedi; “Doğan Bey, sen Bayındırlık Bakanı’nın yeğenisin. Git dayından rica et ve bakan kontenjanı ile rahat rahat Diyarbakır’a gidelim.”
Dayımın bu konulardaki hassasiyetini ve yapısını çok iyi bildiğimden doğrusu tereddüt içerisinde kaldım. Çünkü bunu yerine getirmeyeceğini adım gibi biliyordum. Tüm bunları karar kara düşünürken, bir anda cesaretimi toplayıp, doğruca Bayındırlık Bakanlığı’nın yolunu tuttum.
Özel kalem müdürü, değerli Mehmet Sahir Keskin Bey’e durumu açıklayınca, hemen telefona sarılıp THY Satış Bürosu’nu arayarak dayım adına bakan kontenjanından bizlere yer ayırttı. Uçakta yerimiz ayrılmıştı artık. Kara bulutlar dağılmış, yerini tarifi mümkün olmayan bir sevinç almıştı. Ne de olsa, gözümüzde tüten Mardin’e gidip bayramı orada eda edecektik.
Bakanlıkta dayıma hiç görünmeden büyük bir hızla THY Satış Bürosu’nun yolunu tuttuk. Biletleri alıp rahat bir şekilde uçakla Diyarbakır’a ve oradan da Mardin’e geçtik.
Yıllar yılları kovaladı, siyasetin her kademesinde görev yapmaya ve Prof.Dr. Necmettin Erbakan Hoca’ya çok yakın olmama rağmen, kendi şahsım için hiçbir gün talepte bulunmadım. Çünkü toplum için siyaset yaptığımız için hep insanların çıkarlarını kendi çıkarlarımızın önünde görüyorduk.
Birkaç ay önce bir vesileyle muhterem Muhterem Fehim Adak ile karşı karşıya geldik ve kendisiyle helalleşmek istediğimi ifade ettim. Ticaret, Bayındırlık, Gıda Tarım ve Hayvancılık ve en son Devlet Bakanlığı görevleri sırasında, kendisinin makamını sadece bir kere bakan kontenjanı ile uçakta yer ayırtmak için kullandığımı ve bu yüzden hala büyük vicdan azabı çektiğimi ifade edince, gülerek Allah sizlerden razı olsun deyip bu isteğimi geri çevirmedi.
Şu anda siyasette gördüğümüz acı manzaralar gerçekten ürkütücü boyutlara ulaşmıştır.
Hakkı olmadığı halde, sırf başbakan veya bakan akrabası veya yakını olduğu için, kolay yoldan ve hiçbir emek sarf etmeden, 76 milyonun hakkını gasp ederek bir şeyler elde etmeye kalkanlara gerçekten acımamak elde değil.
Bu konularda çok hassas olan, Refahyol hükümetinin Bayındırlık Bakanı Cevat Ayhan Bey’e atıfta bulunmadan geçemeyeceğim. Cevat Bey, dürüstlüğüyle ön plana çıkmış, siyasette örnek aldığım nadir ve mümtaz şahsiyetlerden bir tanesidir. Bir gün kendisini makamında ziyaret etmişken, O sırada, büyük ihalelere katılabilmek için koltuk altında firma dosyalarıyla giren bir şahsiyeti gördüm.
Normal şartlarda, Cevat Bey’in kıramayacağı bir şahsiyet idi o kişi. Kendinden gayet emin bir şekilde, dosyaları uzattığında, Cevat Bey, hiçbir tereddüt göstermeden, dosyaları kendisine iade ederek, insanlar arasında ayrımcılığa yol açabilecek olan böyle bir işlemin içerisinde olamayacağını belirtti. O tanınmış şahsiyet, bir anda neye uğradığını şaşırıp olduğu yerde çakılı kalmıştı.
Yıllarca değer verdiğim ve beni de küçük bir kardeşi gibi seven ve sayan Cevat Ağabey, bir kez daha gözümde büyümüştü. Allah kendisine şifalar versin.