Ortadoğu’da Çok Değişkenli Politik Güç Eksenleri
Kuzey Irak’ta, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) öncülüğünde ve Amerika’nın dolaylı, İsrail’in ise direk dahliyle gerçekleştirilen referandum sonrasında, özellikle Kerkük’teki çok katmanlı sosyo-politik kaygılar mevcudiyetinde merkezi hükümetin hâkimiyetindebaşlatılan askeri operasyon ile ortaya çıkan yeni gelişmeler, sorunlar yumağı içerisindeki bölgenin yeni perspektifli hamlelerle nasıl çözülebileceği konusu ön plana çıkarmıştır.
Hatırlanacağı üzere, Kuzey Irak’ta oluşturulan uçuşa yasak bölge sırasında Talabani, büyük sıklıkla Kerkük’ün kendilerinin Kudüs’ü olduğunu ve ‘36’ıncı paralele dâhil edilmesi gerektiğini savunuyordu. Barzani ise, Türkiye, İran ve Irak hükümetlerinin yaklaşımlarını hesaba katarak Kerkük’ü referanduma dâhil etmemeyi yeğlemişti. Daha sonra, Süleymaniye’deki olası gelişmelerin önünü alabilmek ve referandum sonrası karşısındaki güç bloğunu akamete uğratabilmek amacıyla Kerkük’ü de referanduma dâhil etmesi bağımsızlık yolundaki tüm hesaplarını altüst etti.
Kerkük’te yaşanan kriz; bir bakıma Türkiye, Irak ve İran’ı sorunun çözümü konusunda yakınlaştırdı. Bu arada ABD ’nin yakın zamanda İran İslam Devrim Muhafızları’nı terör örgütü olarak deklare etmesi de, İslam Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin ve Haşdi Şabi’nin Kerkük bölgesindeki faaliyetleriyle ilintilidir.
ABD, Kerkük’te İran ağırlığını istememesinin en önemli nedeni, İran’ın, buradanSuriye üzerinden Akdeniz’e ve oradan da Lübnan’daki Hizbullah ile oluşturacağını düşündüğü aks ile ilgilidir.
Bu nedenle, Kerkük bölgesinde konuşlandırılan Haşdi Şabi güçleri, El Bedir Tugayı, İran tarafından desteklenen Kais el-Hazali liderliğindeki Asaib Ehl El Hak (Doğrular Cemiyeti) milis gücü, Haşdi Şabi’ye bağlıSeyyidAli el Yasiri komutanlığındaki Horasan birlikleri ve bunlarla hareket eden Irak ordusunun 20. Mobilize Tugayı ABD’yi büyük endişeye sevk etmektedir.
Hamaney’in dış politika danışmanı Ali Ekber Velayeti ise; Kerkük hamlesinin İsrail’in yayılmacı emellerini engellemeye yönelik olduğunu ifade etmesi dikkat çekicidir. İsrail’in en büyük planı ise, Kerkük petrollerini Hayfa Limanı’na akıtmak şeklinde idi.
Irak Başbakanı Haydar El İbadi, Irak Anayasası gereği federal otoriteyi yeniden Kerkük’te yerleştirip, güvenliği sağlamayı ve buranın tüm Iraklıların barış içerisinde yaşayabilecekleri huzurlu bir kent olmasını sağlayacaklarını ifade ederek bir bakıma tüm ilgili taraflara itidal mesaj vermeye çalışması tüm taraflar açısından önem arz etmektedir.
ABD ve İsrail ise, Irak hükümet güçlerine sağlanan silahların Kuzey Irak’taki Peşmerge güçlerine karşı kullanılması ve Irak ordusunun Haşdi Şabi gibi güçlerle birlikte Kerkük ve Sincar’da yeniden merkezi hükümetin otoritesini sağlanması büyük endişeye sevk etmiştir.
Özellikle, Kuzey Irak’ta İsrail ve ABD ortaklığıyla oluşturulan ve YPG ’nin ana omurgasını oluşturan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Rakka’daki başarıdan sonra, Kuzey Doğu Suriye’deki konumu özellikle son Kerkük ve Sincar gelişmelerinden sonra daha da büyük önem kazanmıştır.
ABD ve İsrail, Tahran’dan Beyrut’a kadar uzanan İran aksını kırmak amacıyla Kuzey Suriye’deki SDG yapılanmasına bundan böyle daha büyük destek vermesi beklenmektedir. Kuzey Doğu Suriye’deki SDG’nin varlığı, Türkiye açısından da büyük endişeye neden olmaktadır.
Kuzey Irak’ta ise, Mesut Barzani’nin önümüzdeki seçimleri ertelemesi, bir bakıma kendisine nefes aldıracak stratejik bir hamle niteliğindedir. Çünkü bu şartlarda seçime gitmesi demek, Kuzey Irak’ta hâkimiyeti tamamen yeni yönetime terk etmesi ve bu şekilde siyaseten etkisizleşmesi demek olacaktı.
Sonuç olarak; ABD ve İsrail, İran’a yönelik düşmanca tavırlarında, ellerinde tek güç olarak Kuzey Suriye’deki SDG kalmıştır. Diğer taraftan, ABD tarafından kendisine vaat edilen 300 milyon dolarlık silahın kendisine teslim edilmemesi ve Batı’nın da son gelişmelerde IKBY’ye sırt çevirmiş olması, Barzani’yi yeni arayışlara sevk edebileceği kuvvetle muhtemeldir.
Güç dengesine iyice bakıldığında, Barzani’nin önünde geriye iki seçenek kalmaktadır. Ya, PYD ve PKK ile iş birliği içerisinde olacak ya da yeniden Irak ve Türkiye ile yakınlaşma içerisine girecektir.
Son gelişmeler ışığında olaylara bakıldığında; Ortadoğu’ya, Ortadoğulu olmayan bir gücün egemen olabilmesi ancak ve ancak Türkiye, İran ve Irak arasındaki işbirliğinin kalıcı olup olmamasına bağlı olacağı kuvvetle muhtemeldir.