Ülke olarak özellikle son yıllarda bir çok badireyle yüzleşmek zorunda kaldık . Siyasi ve ekonomik anlamda virajlı ve engebeli yolları aşmak için içerde ve dışarda olağanüstü şartlarla mücadele ederek hedefe ulaşmanın gayreti ve çabasına şahitlik etmekteyiz . Hedeften bahsetmişken şuna da açıklık getirmek gerekir . Ülke idaresine hakim olan iradenin günlük siyasi politikalardan uzak , uzun vadeli devlet politikalarına sahip olması gerekir . Bugün ülkemizin yakın ve uzak vadede hedefleri nelerdir ? Ve bu hedeflere ulaşmak için hangi adımlar atılmaktadır ? Aslında bu soruların cevabı , yaşadığımız olağanüstü süreçlerin içerisinde gizli . Bugün karşı karşıya kaldığımız durumu doğru bir zeminde analiz edebilmek için , geçmişten bugüne bir zihin muhasebesi ve hamasetten uzak can sıkıcı sorularla konuşmak gerekir.
Cumhuriyet tarihinin ilk sivil Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’dır . Soğuk savaşın bitişiyle birlikte Özal , Türkiye’nin tarihsel bağlarını güçlendirerek hem Asya , hem Orta Doğu ve Balkanlar’da etkin bir devlet olacağını düşünüyor , buna göre bir yol haritası belirliyordu. Konuşmalarında sık sık resmi tezlerin yanlışlığına vurgu yapıyor , Sultan Abdülhamid’e atıfta bulunarak , resmi ideolojilerle unutturulmaya çalışılan bir tarihi Sultan Abdülhamit üzerinden yeniden gündeme getiriyordu. 21 ‘inci asrın Türkiye’nin asrı olacağını ifade eden Özal , kendisinden bile gizlediği proje nedeniyle suikasta uğramıştı . Peki neydi bu proje ?
Turgut Özal soğuk savaşın bitişiyle birlikte Orta Doğu’daki siyasi denklemi çok iyi analiz etmiş , söylemlerinde ve konuşmalarında bölgedeki yeni siyasetten bahsediyor , düşmanlıkların geride bırakılmasını , bir asır boyunca birbirinden ayrıştırılan Arap ve Kürtlerin kardeşliği üzerine beyanatlarda bulunuyor, Türk-Kürt , Sünni -Alevi birlikteliğine vurgu yapıyordu. Musul , ve Kerkük’le ilgili politikalar geliştiriyor ,fakat bu politikaları icraata geçiremiyordu. Çünkü böyle bir tasarrufta bulunduğunda karşısına çıkacak güç Lozan’da masaya oturan petrol şirketleri olacaktı . Özal bu durumun farkında olarak Türkiye’nin bölgesel güç olabilmesi için kendi içerisindeki sorunları çözmesi gerektiğine inanıyordu. Ve herkesin hemfikir olduğu , Türkiye’nin bölgesel güç olmasını engelleyen yegane sorun terör faktörüydü , öncelikle bu meselenin halledilmesi gerekiyordu. Merhum Özal , bu konuyla ilgili biri sivil , diğeri asker ( Adnan Kahveci – Eşref Bitlis ) iki kişiyi görevlendirerek çalışmaları talimatını vermişti. Ve bu talimatla birlikte , 1993 yılı merhum Özal’ın kafasındaki “ 21’inci asır Türkiye’nin asrı olacak “ tezinin ilk adımlarının atılacağı yıl olacaktı .
Merhum Özal aslında bu projeyi Cumhurbaşkanı makamında bulunarak gerçekleştiremeyeceğini biliyordu. Çünkü Cumhurbaşkanlığı makamı Özal’ın elini , kolunu bağlamaktaydı. Devletin tepesinde Türkiye’nin yeni misyonu konusunda bir fikir birliği yoktu. Başbakan Süleyman Demirel ile arasında soğuk rüzgarlar esmekteydi. Özal , yeni Türkiye misyonunun önündeki engellerin yeniden aktif siyasete dönerek çözüleceğine inanıyor, bir taraftan bu projeyi gerçekleştirmek için çaba sarf ediyor , diğer taraftan yeniden aktif siyasete dönmenin hesaplarını ve planlarını yapıyordu .
Fakat 24 Ocak 1993 günü Ankara’yı sarsan bir patlamayla içerdeki ve dışardaki mihrakların bu projeye kayıtsız kalmayacağı Uğur Mumcu suikastı üzerinden Özal’a bir mesaj olarak gönderiliyordu. Çünkü Uğur Mumcu , PKK ve terör sorunuyla ilgili çok önemli bilgilere sahip olduğunu ve bunları direk Cumhurbaşkanıyla paylaşmak istediğini ifade etmiş ve merhum Özal’la telefonda görüşmüştü. 5 Şubat 1993 Adnan Kahveci , 17 Şubat 1993 Eşref Bitlis bana göre suikast , dönemin medyasına göre şüpheli ölümlerle , sırlarıyla birlikte ebediyete irtihal ettiler . Ve projenin son halkası Cumhurbaşkanı Turgut Özal 17 Nisan 1993 günü hayatını kaybetti. Türkiye’nin bölgesel güç olmasını isteyen ve bu isteğin gerçekleşmesi için ortaya konulan iradenin sahibi 4 isim 4 ay içerisinde suikastlarla tasfiye edildi.
Ve bu suikast girişimlerinin akabinde Türkiye ,1993 yılını üç önemli olayla kapatacaktı. Birinci olay 24 Mayıs 1993 tarihinde Bingöl-Elazığ yolunda 33 askerimizin şehit edilmesiyle gerçekleşti. İkinci olay 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta Madımak otelinin yakılması ve üçüncü olay 5 Temmuz 1993 günü Erzincan’ın Bağlarbaşı köyünde teröristler tarafından yapılan baskın ve 33 kişinin öldürülmesiyle vuku bulmuştu. Bu üç olay birbirinden bağımsız değil , aksine birbirine entegre hadiselerdi . Çünkü üç olayda da merhum Özal’ın Türkiye’nin bölgesel güç olması için önünde engel olarak görülen Arap,Türk,Kürt,Sünni,Alevi düşmanlığının bitirilmesi yönündeki söylemleriyle oluşturulan bir sürecin sonlandırılması hedeflenmişti. Birinci olayda Özal’ın girişimleriyle ateşkes içerisinde bulunan PKK’nın yeniden sahneye sürülmesi ve Kürtlere karşı düşman algısının tekrar hortlatılması hedeflenmişti. İkinci olayda Sünni-Alevi gerilimi üzerinden bir provokasyon hedeflenmiş , üçüncü olayda ise Madımak’ın intikamı olarak bir algı oluşturulmaya çalışılmıştı. Üç hadisede tek bir merkezden yönetilmiş , terör ve derin devletin içerisindeki farklı örgütler bu olaylarda tetikçi olarak kullanılmıştı.
Bir dönem bu ekonomik ve siyasi suikastlarla kapanırken çok yakın zamanda Türkiye , zorlu bir sürecin içerisine girecekti. 5 Nisan 1994 devalüasyonu 1993 suikastlarının ekonomiye yansıması olarak karşımıza çıkacaktı. Ve 1993 yılı Türkiye için fırsatların kaçırıldığı , karanlık bir yıl olarak tarihteki ve hafızalardaki yerini alacaktı.