Şimdi bir şey söyleyeceğim, biliyorum güleceksiniz!
Ama önce kısa bir anekdot anlatayım.
Bir ay önce kadar otobüsle memleketim Kars’a gidiyorum. Yan koltukta öğretmen emeklisi bir hemşerim oturuyor. Kendisi Susuz ilçesi öğretmen okulunda (Cilavuz’da) okumuş. Sohbet ediyoruz. İstanbul ağzıyla konuşmaya çalışsa da memleket şivesinden kopamamış. Hatır gönül bilen, karşısındakine değer veren ve tabii öğrencilik döneminden kalma solcu zihniyete sahip beyefendi biri. Yol uzun, karşılıklı hürmet ifadeleriyle sohbet de derinleşiyor. Âcizane ben de fikirlerimi söylüyorum… Yol arkadaşım, solcu ama namazlarını da düzenli eda etmeye çalışıyor. Hatta kaptan namaz vakti mola vermediğinden oturduğu yerden ima yoluyla kılacak kadar…
Evet, buraya kadar normal. Hatta bundan sonrası da benim açımdan normal de fakat kiminiz açısından biraz farklı ifadeler kullandıracak cinsten… Neyse, aralıklarla sohbetimiz devam ediyor. Söz genellikle dönüp-dolaşıp siyasete geliyor Yol arkadaşım, kendi siyasi duruşunu şöyle özetliyor; “Türkiye’de bugüne kadar takdir ettiğim iki lider var. Bunların ikisi de Amerika’ya kafa tutan liderlerdir. Birisi Ecevit, diğeri Erbakan.” Eliyle tepesinden aşağıya doğru vücudunu ikiye ayırır bir hareketle de: “Benim bir tarafım solcuysa, bir tarafım da Milli Görüşçüdür.” diyor.
…
Bu ifade benim açımdan niçin normal diyorum? Onu da Cennet mekân Erbakan Hocamızın ifadesiyle açıklayayım. Hocamız her daim şunu ifade ederdi: “Bizim Milletimiz, iki ayrı görüşe sahiptir. Birincisi Milli Görüşçü olanlar, diğeri de Milli Görüşçü olmaya aday olanlar.” Şimdi, yukarıda anlattığım anekdot tam da bunu doğrulamıyor mu? Sanırım, hem de tam üstüne bastın ayağını çek cinsinden.
Şimdi, kiminizi kızdırarak, kiminizi “saçma” veya “hoppala” dedirttirerek kiminizin de hoşuna gittiği için güldürecek düşüncemi yazıyorum. Doğrusu gülerken de düşünmenizi arzu ediyorum. Hani Nasrettin Hoca’nın fıkraları güldürürken aynı zamanda düşündürüyor ya, işte onun gibi. Neyse ben fikrimi söyleyeyim; Şu bizim CHP yani Cumhuriyet Halk Partisi var ya bence bu memlekete hizmet etmek istiyorsa bir an evvel kendisini feshederek siyasi hayattan çekilmelidir… !?
Niçin?
Niçin derseniz! Biliyorsunuz, CHP, Cumhuriyetin ilk partisi ve 1946’ya kadar da tek partisi. Cumhuriyetin ilanından takriben 52 gün önce 9 Eylül 1923’te Gazi Mustafa Kemal başkanlığında ‘Halk Fırkası’ adıyla kuruldu. Cumhuriyet’in ilanından 12 gün sonra 10 Kasım 1924’te ‘Cumhuriyet Halk Fırkası’ ve Mayıs 1935’de yapılan 4. Kurultayda ise “Cumhuriyet Halk Partisi” ismini aldı. 1927 yılında Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Laiklik; 1935’de de “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkelerini prensip edindi.
…
Öte yandan aslında 29 Ekim 1923’te Türkiye’de bir İslam Cumhuriyeti kurulmuştu. 20 Nisan 1924 Anayasa’sının 2. Maddesi “Türkiye Devleti’nin dini, Din-i İslâm’dır” olarak düzenlenmişti. 10 Nisan 1928’de ise 4. İnönü hükümeti zamanında yapılan anayasa değişikliğiyle bu madde, ‘Türkiye Devleti; Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi Laik ve Devrimcidir…’ olarak yeniden düzenlendi. Dikkat edilirse ilk dört ilke, o gün itibariyle CHP’nin ilkelerinden oluşuyor. Bu süreçten sonra tek parti CHP, istediği gibi milletin dini değerleriyle, ahlaki yapısı ve kültürüyle oynuyor, adeta tarumar ediyordu.
1946’da demokrat Parti’nin kurulması, ‘Yeter artık söz Milletindir’ propagandası ve 1950’deki Demokrat Parti iktidarıyla birlikte derin bir nefes alan halk, artık CHP’ye öcü gözüyle bakmaya başladı. Arkasından 27 Mayıs 1960 İhtilalı, sonrasında Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanın asılması ve de Demokrat Parti’nin kapatılması halkın CHP’ye daha da bir öcü gözüyle bakmasına neden oldu.
Daha sonra kurulan sağ partiler, halkın bu zafiyetini hep kullanır oldular. Özellikle 1969’da Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Türkiye’de Milli Görüş Hareketi’ni yeniden başlatmasıyla halkın bu zafiyeti, sağ partilerin can simidi haline geldi. “Aman ha oyları bölmeyin, yoksa CHP gelir.” Son 50 yıldır bu söz halkın başında Demokles’in Kılıcı gibi durmaya devam ediyor. Sırf bu yüzden Süleyman Demirel, 30 yıl bu halka kök söktürdü. Son 10 yıldır da AKP, aynı politikayı güderek halka kan kusturuyor. Garibim Hüsnü Amca, ne yapsın bu korku senaryoları canından bezdirmiş ama “CHP’nin zulümlerinden iyidir.” diyip bağrına taş basıyor. Bütün bu senaryolar, Millet’in kendi görüşü olan ‘Milli Görüş iktidara gelmesin’ senaryolarından başka bir şey değil.
Şimdi CHP’nin böyle bir yaftası varken siyasete devam etmesi doğru mu? Ne yaparsa yapsın, nasıl bir politika üretirse üretsin, hep AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor. Şu geçtiğimiz Cumhuriyet Bayramı törenleri esnasında yaşanan olaylar, mesela darbe çığırtkanlığı yapmalar sizce AKP’ye mi oy kazandırır yoksa CHP’ye mi? Kusura bakmasınlar CHP isterse ağzıyla kuş tutsun, bundan sonra ne halkın sempatisini kazanabilir ne de AKP’ye oy kazandırmaktan başka bir şey yapabilir.
Şimdi yukarıda yaptığım teklife dönüyorum. CHP, eğer Cumhuriyeti ve bu Milleti seviyorsa bir an evvel kendisini feshetsin ve siyasi hayattan çekilsin. Zaten hiçbir zaman Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda da bir siyaset yapmadı. Bu şimdi başka bir yazı konusu. Eğer, bu ülkeye bu iyiliği yaparsa, bugün solcu kardeşlerimizin en az yüzde 70’i, 80’i yukarıda bahsettiğim yol arkadaşım gibi ikinci görüşü olan Milli Görüş’ü destekleyecektir. Böylelikle Saadet Partisi Meclis’e girecektir. İşte o zaman seyret sen siyaset arenasını. A’lim Allah kök söktürür AKP’ye. Bir sene çekmez arkasına bakmadan bırakıp kaçar.
Ne dersiniz, haksız mıyım?
Atilla Mehdigil