Dinler, aslında ilahi ve beşeri olarak nitelendirilmişlerdir. İlahi dinin en belirgin özelliği bir yaratıcının varlığına dayanmasıdır. Bununla birlikte yaratıcının indirdiği kitap ve görevlendirdiği peygamberlerin olmasıdır.
Beşeri din ise beşerin yani insanların çeşitli gerekçelerle kendilerinin koydukları bir takım kural ve kaideleri zaman içerisinde din olarak algılamaları sonucu ortaya çıkmıştır. Budizm, Hinduizm, Şamanizm, Mecusilik… gibi
İslami literatürde bir de Muharref yani bozulmuş dinler ifadesine rastlıyoruz. Yani önceden İlahi olduğu iddia edilen ve insanların kendi çıkarları doğrultusunda sonradan tahrifata uğrattıkları dinler. Hıristiyanlık ve Yahudilik bu kategoride değerlendirilmiştir.
Biz, ‘Şüphesiz Allah katında din İslam’dır…’ (Âl-i İmran/19) ayetinden biliyoruz ki İlahi din yalnızca yüce dinimiz İslam’dır. Dolayısıyla diğerleri bâtıldır ya da diğer bir ifadeyle beşerdir.
Son zamanlarda yukarıda bahsettiğimiz iki dine muharref yerine ilahi/semavi ya da İbrahimi din denmeye başlandı. Türkiye’de artık eğitim alanında ‘muharref’ yerine bu isimler kullanılıyor.
Bütün bunlar Dinler arası diyalog projesinin gereği olarak yapılmaktadır. Kendilerine göre bir dayanakları da var tabii ki. Şöyleki, bahse konu her iki dinin de bir peygamber vasıtası ve ilahi kitapla gönderildiği tezidir. Hâlbuki Kur’an’ı Kerim’de: ‘…Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi...’ (Hac/78) buyuruyor.
Evet, Yüce Allah, birçok peygamber ve dört büyük kitap göndermiştir. Ancak bütün peygamberler, İslam dinini tebliğle görevliydi ve ilahi kitaplar da İslam’ın mesajlarını içeriyordu.
İlahi kitaplar, nüzul sırasına göre Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an’ı Kerim’dir. Onlarda sırasıyla Musa as, Davut as, İsa as ve Hz. Muhammed sav vasıtasıyla indirilmiştirler.
İlk üç Peygamber İsrailoğulları kavmindendir ve kendilerine verilen kitaplar genel hükümler yanında dönemlerinin şartlarına uygun, özel hükümler içermekteydi. Hükümlerinin geçerli olduğu dönemlerde iman edenler, kurtuluşa ermişlerdir.
Yüce Allah, sonraki indirdiği kitapla bir öncekini hükümsüz kılmıştır. Kıyamete kadar gelecek bütün insanlara hitap edecek olan Kur’an’ı Kerim’in nüzulüyle de diğer kitapların hepsi hükümsüz kılınmıştır. Artık onlarla amel edenler Yüce Allah’a karşıdırlar.
Kur’an’ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlar için ‘Kitap Ehli’ diye de bahsediliyor. Ancak bu ifade Kur’an’ın nüzulüne kadar olanlar için geçerlidir. Zira Kur’an indirildiği andan itibaren tüm insanlığa hitap etmektedir. Yani bugün ister iman etsin ister etmesin Kur’an herkesin kitabıdır. Dolayısıyla bugün yaşayan herkes kitap ehlidir ve o kitap sadece ve sadece Kur’an’dır.
Buyurdu ki Yüce Allah; “Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.” (Maide/15)
…
İsrailoğulları, kendilerine gönderilen peygamberleri yalanladılar hatta bazılarını öldürdüler. Kitapların ise hükmünü değiştirdiler.
Yüce Allah buyurdu ki: ‘…Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.’ (Âl-i İmran/19)
Yahudiler ve Hıristiyanlar, gönderilen peygamber ve kitap isimleri, sabit kalmakla birlikte şer-i hükümleri değiştirerek kendilerinin koydukları hükümlerle yeni birer din oluşturdular.
Hükümleri değişmemiş halleri zaten İslam’dı. Sadece isim olarak değiştirilip yani Yahudilik ve Hıristiyanlık denseydi, hükümler aynı kalsaydı o zaman Yahudiler ve Hıristiyanlar da biz Müslümanlar gibi inanıp ve bizim gibi yaşayacaklardı.
Bu anlamda bu iki din, muharref yani tahrif edilmiştir. Ama asla semavi din değildirler. Zira Yüce Allah, böyle dinler indirmedi.
Bu dinlere Yahudilik ve Hıristiyanlık veya Musevilik ve İsevilik deniyor. Mensuplarına da Yahudiler ve Hıristiyanlar ya da Museviler ve İseviler deniyor.
Kur’an’ı Kerim’de Yahudilik veya Hıristiyanlık; Musevilik veya İsevilik gibi isimler geçmiyor. Bu isimlerde herhangi bir dinden bahsedilmiyor. Museviler veya İseviler gibi ibareler de yok. Ancak Yahudiler ve Hıristiyanlar diye birçok ayette bahis geçiyor.
Peygamber ve ilahi kitap ismi telaffuz ediliyor olsa da bu dinlerde peygamberin tebliğine uyulmadığı gibi kitabın da içeriği değiştirildiğini ifade ettik. Dolayısıyla ilahi mesajın yerini insani bakış ve düşünceler almıştır. Öyleyse bu dinler de beşeri kategorisinde yerini almalıdır.
Kur’an’ı Kerim’de Müslümanlık ya da Muhammedilik veya Muhammediler gibi ifadeler de geçmez. Ancak din olarak sadece İslam, mensupları olarak ta Müslümanlar diye ifadeler yer almaktadır.
Bütün bunlar ortadayken Dinler arası diyalogcular, İslam’la birlikte diğer ikisini de aynı kategoride değerlendiriyorlar ve hepsine birden ‘Üç ilahi din’ diyorlar. Ya da ‘Üç semavi din’ veya ‘Üç İbrahim-i din’ ifadelerini kullanıyorlar.
Bunların hepsi safsatadır. Yüce Allah, ‘İbrahim, ne Yahudi’ydi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir Müslüman’dı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.’ (Al-i İmran/67) diye buyuruyor.