Türkiye’de resmi yaklaşım, S-400 füzeleri meselesinin temel gerilim kaynağı olmasının altında NATO ittifakının Türkiye’den benzer bir işleve sahip Patriot füzelerini vermemesi yattığı görüşünde. Ancak resmi açıklamaların her zaman gerçekleri ya da bütün gerçekliği yansıtmadığını söylemek bile zait. Dolayısıyla müttefik ülkelerin Türkiye’yi ihmaline karşılık bir telafi yöntemi olarak Rus füzelerine meylettiği belirgin olsa da meselenin o kadar basit olmadığı açık.
Bir başka ifadeyle bu füzelerin Türkiye’nin ihtiyacını karşılama kısmı doğru olsa da aynı zamanda bu durum, bir kırılmaya da işaret ediyor. Jeopolitik karakteristik arz eden bir kırılma. Bir başka ifadeyle Türkiye, bu füzeleri satın alarak bir taraftan Rusya ile başka alanlardaki işbirliğini perçinlemeye devam edeceğini, ABD’ye bu konudaki tercihinin giderek güçlenmekte olduğu sinyallerini gönderirken diğer taraftan da NATO ittifakıyla olan sorunlarının altını bir kez daha çizmiş oluyor.
Ancak gerek Mevlüt Çavuşoğlu’nun NATO ittifakının hassasiyetlerinin dikkate alınması gerektiğine dair açıklamaları, gerekse Türkiye’nin s-400’leri almaktan her an vazgeçebileceğine ilişkin sızan bazı haberler, Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçmeyi düşünmese bile en azından bir çıkış stratejisi aradığını gösteriyor.
Her ne kadar Türkiye’de yetkililerin açıklamaları aksi yönde olsa da, NATO ve ABD baskılarının yoğunlaşması ve Rusya’nın da büyük bir tepki vermeyeceği yönünde işaretlerin belirginleşmesi durumunda Türkiye’nin farklı bir manevra yapma ihtimalinin olmadığı söylenemez.
Tabi burada füze derken S-400’lerin basit bir füze olmadığını ifade etmek gerekiyor. Aslında hava savunma sistemi demek daha doğru. Zira füzenin atıldığı rampa, radar sistemi ve komuta merkezi olmak üzere birden fazla parçadan oluşan S-400’ler, hedefin tespit ve teşhisinden vurulma süreçlerine kadar her aşamada oldukça aktif bir fonksiyonelliğe sahip.
İşte tam da bu noktada satın alınacak bu hava savunma sisteminin NATO ile büyük ölçüde entegre olmuş böyle bir sisteme nasıl adapte edileceği sorusu akıllara geliyor. Meselenin aslında en can alıcı noktalarından biri de bu. NATO sisteminden bağımsız bir şekilde kullanılabilme imkanı, kendisinin de bir entegre sistem olması hasebiyle bütünüyle yok değil ancak bu kez başka sorunlar da gündeme geliyor. Bunların başında, Batılı ittifak sisteminin itiraz ettiği en önemli hususlardan biri yani, bu sistemlerin NATO sistemine bağlanması durumunda söz konusu unsurlara ilişkin bilgileri Rusya’ya aktarma ihtimali. Küresel güçler arasındaki rekabetin git gide kızıştığı bu süreçte NATO, Rusya’ya bilgilerin aktarılma ihtimalini düşmana bilgi sızdırmak olarak algılıyor. Gerginliğin ana nedenlerinden biri de bu.
Bir diğer husus ise S-400’lerin Rusya ve müttefiklerine karşı kullanılmasının mevcut tehdit algısı noktasında NATO açısından önemli sorunları beraberinde getirmesi. S-400 bu durumda sadece bu sistemi kullanmayan ülkelerin uçak ya da hedeflerini vurabilecek. Bu ülkelerin önemli bir bölümünun NATO ülkesi olma ihtimali, Batılı ittifakın söz konusu satışı kabullenemeyişinin en önemli nedenlerinden biri gibi görünüyor.
Nitekim Amerika’nın Sesi internet sitesinde yayınlanan bir haberde ABD Kongresi’nde alınan karar ve Kongre üyelerinin açıklamaları da onların bu konuda ne kadar endişeli olduğunu ortaya koyar nitelikte:
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nun Demokrat Partili Başkanı Eliot Engel “Bu karar ABD Kongresi’nin ülkemizin Türkiye ile tarihi ilişkisine taahhüdünü gösteriyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önemli NATO müttefikimizi götürdüğü yönden endişeliyiz. Demokrasi, sivil toplum ve özgür basına yönelik saldırıları kaygı verici. (Rusya Cumhurbaşkanı) Vladimir Putin ile samimi durmak kabul edilemez. ABD Kongresi Erdoğan’ın Rusya’dan S-400 füze savunma sistemini alması halinde boş oturmayacak. Bu tasarı Erdoğan’a ‘Bu yolda gidersen ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacaksın’ mesajını net şekilde veriyor” ifadelerini kulllandı.
Burada ABD’li Kongre üyelerinin Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini geliştirmesi kabul edilemez bulması, aslında meselenin S-400’lerden ibaret olmadığını gösteriyor. Öyle görünüyor ki ABD, başta Astana buluşması ve Soçi toplantıları olmak üzere Türkiye’nin Suriye konusunda ve hatta bunun dışında kalan meselelerde Rusya ile ihtiyatlı bir birliktelik fikrine bile son derece mesafeli bakıyor ve Türkiye’nin bu girişimleri noktasında da hazım sorunu yaşıyor. Bununla birlikte Astana-Soçi süreçleri, ABD’nin büyük bir fiyasko yaşadığı Suriye krizine çözüm bulma meselesinde bir arayışı ve bir çözüm çabasını temsil ettiği için itiraz edilebilir bir noktada bulunmuyor.
Ayrıca bu toplantılar, meşru diplomatik süreçler olması bakımından ABD açısından öyle görünüyor ki tolere edilebilir bir konumda ve tam da bu yüzden hedef tahtasına konamıyor. Ama S-400 meselesi farklı. Pax Americana idealini çoktan bir kenara bırakan ve tek taraflı çıkar peşinde koşmaya başlayan ABD, meselenin diplomatik temaslardan ya da Suriye’de geçici bir işbirliğinden çıkıp askeri bir ittifaka evrilmesini, NATO savunma sistemi duvarlarında Rusya tarafından açılan bir gedik olarak görüyor ve bu nedenle de kabul edilemez buluyor. Ama o zaman da Türkiye haklı olarak Patriot hava savunma sistemlerinin kendisinden esirgenmesini ve hatta 2015 yılında bu sistemlere en fazla ihtiyaç duyduğu bir süreçte Patriotların sınır bölgesinden çekilmesini gündeme getiriyor ve NATO’nun kendisine başka bir alternatif bırakmadığını kaydediyor.
Öte yandan S-400 savunma sistemleri, yaşanan jeopolitik çekişmeyi aksettiren sembollerinden biri haline gelmiş görünüyor. Bu noktada Türkiye ile Rusya aslında benzer pozisyonlar alıyor, benzer tutumlar takınıyorlar. Türkiye, Rusya ile yakınlaşma üzerinden NATO ve ABD’ye uyarıda bulunurken Rusya da Türkiye’yi kullanarak, son dönemde ilişkilerin giderek gerginleştiği jeopolitik hasmı NATO içerisinde sorunlar çıkarmaya ve bu sorunları büyütmeye çalışıyor.
Ancak Türkiye’nin ilk başta Rusya’dan alacağı s-400 savunma sisteminin böylesine bir krize dönüşeceğine ihtimal veriyor muydu, meselenin bu noktala geleceğini hesap etmiş miydi ondan emin değilim. AKP hükümetindeki bazı isimlerin yaptıkları açıklamalar Türkiye’nin bir çıkış stratejisi arayışı içerisinde olduğu izlenimini güçlendiriyor. Ancak taraflardan birini küstürmeden ya da aynı anda her ikisini memnun edecek bir strateji, -ABD ile Rusya arasında gerginliğin azalması veya bu gerginliğin bir çözüme bağlanması ihtimali dışında- pek mümkün görünmüyor.
Son olarak S-400’leri tartışırken silah satışlarının küresel ölçekte kime ya da kimlere hizmet ettiği noktasını göz önüne alarak meseleye adil bir şekilde yaklaşmak ve kitle imha silahların ticaretinin bir taraftan küresel ölçekte açlığın, mahrumiyet ve maduniyetin nedenlerinden biri olduğunu hatırlamak gerekiyor. Çok daha insani yerlere harcanması gereken paraların savunma sanayiine ve bir avuç emperyalist ülkenin doymak bilmez iştahlarını tatmin etmek için harcanması, insani en küçük kıvılcımı bile içinde barındırmıyor. Silahlanma yarışına bu gözle bakmayan bir bakış açısı, insanlığın dertlerine nihai noktada çözüm üretemez.