'NATO Bir Terör Organizasyonudur'
NATO'ya girmemiz büyük bir hataydı, çıkmayışımız ise büyük bir vebal. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Müslümanlar olarak NATO'yu sorgulamalıyız.
Konu başlığımız, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar tarafından dile getirilmiş yerinde bir tespittir. Kuzey Atlantik Savunma Paktı olan NATO asıl itibariyle doğu bloku Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne karşı ABD ve diğer Batılı ülkelerin savunma amaçlı (!) kurduğu askerî bir organizasyondur. SSCB dağıldıktan sonra NATO'da otamatikman fes edilmeliydi, ancak öyle olmadı. Varlık sebebi sorgulanmasın diye hemen alel acele yeni bir düşman konsepti oluşturmaya koyuldular. İstişare toplantılarında enine boyuna tartışmaya ihtiyaç duymadan Komünist kızıl tehdidin yerine İslâm yeşilini koydular. Aldıkları bu karadan sonra bütünüyle siyasal İslâm'ı düşman ittihaz ettiler.
Hangi Müslüman ülkesine müdahale ettilerse orasını tarumar edip adeta enkaza dönüştürdüler. Kitleler hâlinde katledilen insanların ise haddi hesabı yok. Elbette ki, NATO müdahale ettiği ülkelere bir takım gerekçelerle girmektedir. Oysa zihniyet olarak tarihteki Haçlıları temsil ettikleri için hiçbir zaman adil ve hakşinas bir tavır değil, sürekli vahşet örnekleri sergilemişlerdir. Bu nedenledir ki, sadece halkımızın aydın kesimi değil, bir takım siyasîlerimiz de artık sıklıkla NATO'nun kurumsal anlamda dünyanın en büyük terör organizasyonu olduğunu dile getirmektedirler. Terörden kasıt hedefe ulaşmak ve bir takım taleplerin yerine getirilmesi için vahşet eylemleriyle insanlara korku salmak ise bunun daniskasını NATO ve ABD yapmaktadır. Kitleleri ve devletleri sindirmek için çok geniş kapsamlı terör eylemlerine başvurmaktadırlar.
Artık bu iş kurumsal olarak ve profesyonelce yapılmaktadır. Gerçi ABD'nin bu konuda hem sicili bozuk, hem şeceresi bozuk. ABD, milyonlarca Kızılderili'yi jenoside tabi tutarak belkide dünyanın en büyük terör eylemini gerçekleştirmiş bir devlettir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra NATO'nun kurulmasına öncülük eden de yine ABD'dir. Bu nedenle diyebiliriz ki, NATO bir Haçlı organizasyonudur. Bugün yaptığı tek şey, Müslüman ülkelere terör eylemi niteliğinde müdahalelerde bulunarak İslâm beldelerini ve buralarda bulunan enerji kaynaklarını kontrol altında tutmak. NATO bu yönüyle global sömürü düzeninin "vurma ve sindirme" gücüdür. Bakınız biz bu satırları yazarken NATO uçakları mazlum Yemen halkını bombalamakla meşgul. Hiçbir meşru gerekçesi olmamasına rağmen, dünyanın gözü önünde bu cinayetleri gayet pişkince işleyebiliyor. En son Libya'yı da tarumar etmesi gayet pişkinceydi. Afganistan ve Irak'a yönelik operasyonlarda işlediği kitlesel cinayetler zaten herkesin malumu.
NATO elbette ki kurumsal anlamda dünyanın en profesyonel terör örgütüdür ancak, asıl olarak bizim bu satırlarda ifade etmek istediğimiz o ki, böylesine eli kanlı bir organizasyonun içerisinde Türkiye hâlâ neden bulunmaktadır. Ve bu haydutlar sürüsünü neden toprakarında barındırmaktadır? Bunu tartışmanın zamanı gelmedi mi? Bir zamanlar bu haydutlar çetesi ile göbek bağı oluşturulmuştu. Gerekçe olarak da Komünizm tehlikesi gösteriliyordu. Aslında ve elbette biz Müslümanlar için NATO ile organik bir bağ oluşturmamızın hiçbir şerî gerekçesi olamaz. Allah Teâlâ'nın hükümlerinden uzaklaşmak bu millete çok pahallıya mal oldu. Ümmet olarak şu hâlimize bakın? Kaynaklarımızı talan için kurgulanmış bir terör organizasyonu ile nasıl işbirliği yapılır? İslâm ülkeleri ile güç birliğine gidip, derhâl NATO'dan çıkmalıyız. NATO'nun topraklarımızdaki varlığına son vermeliyiz.
NATO'ya girmemiz büyük bir hataydı, çıkmayışımız ise büyük bir vebal. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Müslümanlar olarak NATO'yu sorgulamalıyız. Şunu kabul edelim ki, ümmet olarak büyük bir zillet içerisindeyiz. Bu hâlimizden kurtulmanın yollarını aramalıyız. Zilletten izzete geçiş yolları aslında önümüzde açık bir vaziyette bizi bekliyor. Siyasîlerimizin bunu gündeme taşıması iyi bir gelişme aslında. Bunu değerlendirmeli ve baskı grupları oluşturmalıyız. Yasama, yürütme ve yargı organlarından maada, dördüncü kuvvet dediğimiz medyamıza ve akil insanlarımıza bu bağlamda büyük görevler düşmektedir. Bu konuda yıllardır yapıldığı gibi sloganik ifadelerle deşarz olma yerine ciddi ciddi adımlar atmalı ve kamuoyu oluşturmak için etkinliklerde bulunmalıyız. NATO ile ilişkilerimizi sonlandırmak için meşru, mümkün ve makul olan her türlü yolu denemeliyiz.
Bu, biz Müslümanlar için imanî bir zorunluluktur. Örneğin, son zamanlar Suriye barış görüşmelerinden dolayı İran ile garantörlük anlaşması yaptık, aslında bunu fırsata dönüştürüp hemen alel acele ortak bir barış gücü oluşturmalıyız. Bu olmayacak bir durum değildir. Tam tersi olması gereken bir mükellefiyettir. İran ve Türkiye tarihi ile, kültürü ile, coğrafi konumu ile, köklü devlet geleneği ile bölgede iki güçlü ülkedir. Başta askerî, siyasî ve ekonomik olmak üzere her alanda güçbirliğine gidildiğini düşünün, bu diğer Müslüman ülkeler için emsal teşkil etmez mi? Zaten merhum Erbakan hocamızın D - 8 projesi bu değil miydi? Ortak İslâm ordusu, ortak para birimi ve İslâm ülkeleri ortak parlemento oluşturulması ve hemen akabinde sınırların kaldırılıp mütekabiliyet esasına dayalı tek devlet çatısı altında ve asla ulus devletlere evrilmeyecek federatif bir yapı oluşturulması imanî bir zorunluluktur.
Bakınız Amerika Birleşik Devletleri 52 eyaletten müteşekkil, adı üzerinde "birleşik devletler" topluluğu. Öte yandan henüz daha yeni kurulmuş sayılan Avrupa Birliği 28 ülkeden oluşmaktadır. Bu rakama 1 Temmuz 2013 tarihinde ulaşmıştır. Bu konuda dikkatimizi çeken bir başka husus, bu ülkeye katılım seremonileri kiliselerde yapılmaktadır. Örneğin 25 Nisan 2005 tarihinde Romanya ve Bulgaristan'ın katılım töreni Lüksemburg'un Neumünster Manastır Kilisesi'nde yapılmıştı. Elbette ki, Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür. Katılım seremonilerini kilisede yapmaları gayet normaldir. Camide yapacak hâlleri yok herhâlde! Peki, ironi de olsa sormadan geçmeyelim: Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne alacak olsalar katılım toplantısını camide mi yaparlar, yoksa kilisede mi? Avrupalı bir takım siyasiler açık açık, "Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür, Türkiye ise Müslüman bir ülkedir, aramıza alamayız" demektedirler. Bizimkiler ise Avrupa Birliği'ne girebilmek için can atmaktadırlar.
Kısaca ifade edecek olursak İngiltere'siyle, Fransa'sıyla, Hollanda'sıyla ve diğer ülkeleriyle Avrupa Birliği hem bir Hıristiyan kulübüdür, hem bir Haçlı yapılanmasıdır. Bu yapının vurucu gücü ise NATO'dur. Mantık ve mentalite olarak Avrupa Birliği'nin ABD'den hiçbir farkı yoktur. Ve bunların hepsinin sicili, şeceresi ve cibiliyeti bozuk. Bunların neresi medeni? Daha dün diyebileceğimiz Fransa'nın Cezayir'de insanlık dışı işlediği cinayetler hafızalardan silinmedi. İngiltere ise tüm tarihi boyunca sömürgecilik yapmış ve bu uğurda nice halkları kitleler halinde katliamdan geçirmiştir. Hollanda ise Endonezya ve Malezya'ya varasıya dek nice toplulukları yüzyıllar boyunca sömürge olarak kullanmıştı. Sonuç olarak ifade edecek olursak, Türkiye'nin yeri ne Avrupa Birliği ve ne de NATO'dur. NATO zaten Sayın Şamil Tayyar'ın ifadesiyle topyekûn bir terör ofganizasyonudur. NATO'yu derhâl kapıdışarı etmeliyiz. Bu imanî bir zorunluluktur.
Zira NATO'nun bir İslâm coğrafyasındaki varlığı her şeyden önce akidemize ters düşmektedir. Rabbimiz, "Onları dost edinmeyin" diyarsa, bizim böyle bir hükme muhalefet etme seçeneğimiz olamaz. "Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyin. (Onlara velayet yetkisi vermeyin.) Onlar birbirlerinin velileridirler. Sizden kim onları veli edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez." (Maide:51)
'NATO Bir Terör Organizasyonudur' NATO'ya girmemiz büyük bir hataydı, çıkmayışımız ise büyük bir vebal. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Müslümanlar olarak NATO'yu sorgulamalıyız. Konu başlığımız, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar tarafından dile getirilmiş yerinde bir tespittir. Kuzey Atlantik Savunma Paktı olan NATO asıl itibariyle doğu bloku Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne karşı ABD ve diğer Batılı ülkelerin savunma amaçlı (!) kurduğu askerî bir organizasyondur. SSCB dağıldıktan sonra NATO'da otamatikman fes edilmeliydi, ancak öyle olmadı. Varlık sebebi sorgulanmasın diye hemen alel acele yeni bir düşman konsepti oluşturmaya koyuldular. İstişare toplantılarında enine boyuna tartışmaya ihtiyaç duymadan Komünist kızıl tehdidin yerine İslâm yeşilini koydular. Aldıkları bu karadan sonra bütünüyle siyasal İslâm'ı düşman ittihaz ettiler. Hangi Müslüman ülkesine müdahale ettilerse orasını tarumar edip adeta enkaza dönüştürdüler. Kitleler hâlinde katledilen insanların ise haddi hesabı yok. Elbette ki, NATO müdahale ettiği ülkelere bir takım gerekçelerle girmektedir. Oysa zihniyet olarak tarihteki Haçlıları temsil ettikleri için hiçbir zaman adil ve hakşinas bir tavır değil, sürekli vahşet örnekleri sergilemişlerdir. Bu nedenledir ki, sadece halkımızın aydın kesimi değil, bir takım siyasîlerimiz de artık sıklıkla NATO'nun kurumsal anlamda dünyanın en büyük terör organizasyonu olduğunu dile getirmektedirler. Terörden kasıt hedefe ulaşmak ve bir takım taleplerin yerine getirilmesi için vahşet eylemleriyle insanlara korku salmak ise bunun daniskasını NATO ve ABD yapmaktadır. Kitleleri ve devletleri sindirmek için çok geniş kapsamlı terör eylemlerine başvurmaktadırlar. Artık bu iş kurumsal olarak ve profesyonelce yapılmaktadır. Gerçi ABD'nin bu konuda hem sicili bozuk, hem şeceresi bozuk. ABD, milyonlarca Kızılderili'yi jenoside tabi tutarak belkide dünyanın en büyük terör eylemini gerçekleştirmiş bir devlettir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra NATO'nun kurulmasına öncülük eden de yine ABD'dir. Bu nedenle diyebiliriz ki, NATO bir Haçlı organizasyonudur. Bugün yaptığı tek şey, Müslüman ülkelere terör eylemi niteliğinde müdahalelerde bulunarak İslâm beldelerini ve buralarda bulunan enerji kaynaklarını kontrol altında tutmak. NATO bu yönüyle global sömürü düzeninin "vurma ve sindirme" gücüdür. Bakınız biz bu satırları yazarken NATO uçakları mazlum Yemen halkını bombalamakla meşgul. Hiçbir meşru gerekçesi olmamasına rağmen, dünyanın gözü önünde bu cinayetleri gayet pişkince işleyebiliyor. En son Libya'yı da tarumar etmesi gayet pişkinceydi. Afganistan ve Irak'a yönelik operasyonlarda işlediği kitlesel cinayetler zaten herkesin malumu. NATO elbette ki kurumsal anlamda dünyanın en profesyonel terör örgütüdür ancak, asıl olarak bizim bu satırlarda ifade etmek istediğimiz o ki, böylesine eli kanlı bir organizasyonun içerisinde Türkiye hâlâ neden bulunmaktadır. Ve bu haydutlar sürüsünü neden toprakarında barındırmaktadır? Bunu tartışmanın zamanı gelmedi mi? Bir zamanlar bu haydutlar çetesi ile göbek bağı oluşturulmuştu. Gerekçe olarak da Komünizm tehlikesi gösteriliyordu. Aslında ve elbette biz Müslümanlar için NATO ile organik bir bağ oluşturmamızın hiçbir şerî gerekçesi olamaz. Allah Teâlâ'nın hükümlerinden uzaklaşmak bu millete çok pahallıya mal oldu. Ümmet olarak şu hâlimize bakın? Kaynaklarımızı talan için kurgulanmış bir terör organizasyonu ile nasıl işbirliği yapılır? İslâm ülkeleri ile güç birliğine gidip, derhâl NATO'dan çıkmalıyız. NATO'nun topraklarımızdaki varlığına son vermeliyiz. NATO'ya girmemiz büyük bir hataydı, çıkmayışımız ise büyük bir vebal. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Müslümanlar olarak NATO'yu sorgulamalıyız. Şunu kabul edelim ki, ümmet olarak büyük bir zillet içerisindeyiz. Bu hâlimizden kurtulmanın yollarını aramalıyız. Zilletten izzete geçiş yolları aslında önümüzde açık bir vaziyette bizi bekliyor. Siyasîlerimizin bunu gündeme taşıması iyi bir gelişme aslında. Bunu değerlendirmeli ve baskı grupları oluşturmalıyız. Yasama, yürütme ve yargı organlarından maada, dördüncü kuvvet dediğimiz medyamıza ve akil insanlarımıza bu bağlamda büyük görevler düşmektedir. Bu konuda yıllardır yapıldığı gibi sloganik ifadelerle deşarz olma yerine ciddi ciddi adımlar atmalı ve kamuoyu oluşturmak için etkinliklerde bulunmalıyız. NATO ile ilişkilerimizi sonlandırmak için meşru, mümkün ve makul olan her türlü yolu denemeliyiz. Bu, biz Müslümanlar için imanî bir zorunluluktur. Örneğin, son zamanlar Suriye barış görüşmelerinden dolayı İran ile garantörlük anlaşması yaptık, aslında bunu fırsata dönüştürüp hemen alel acele ortak bir barış gücü oluşturmalıyız. Bu olmayacak bir durum değildir. Tam tersi olması gereken bir mükellefiyettir. İran ve Türkiye tarihi ile, kültürü ile, coğrafi konumu ile, köklü devlet geleneği ile bölgede iki güçlü ülkedir. Başta askerî, siyasî ve ekonomik olmak üzere her alanda güçbirliğine gidildiğini düşünün, bu diğer Müslüman ülkeler için emsal teşkil etmez mi? Zaten merhum Erbakan hocamızın D - 8 projesi bu değil miydi? Ortak İslâm ordusu, ortak para birimi ve İslâm ülkeleri ortak parlemento oluşturulması ve hemen akabinde sınırların kaldırılıp mütekabiliyet esasına dayalı tek devlet çatısı altında ve asla ulus devletlere evrilmeyecek federatif bir yapı oluşturulması imanî bir zorunluluktur. Bakınız Amerika Birleşik Devletleri 52 eyaletten müteşekkil, adı üzerinde "birleşik devletler" topluluğu. Öte yandan henüz daha yeni kurulmuş sayılan Avrupa Birliği 28 ülkeden oluşmaktadır. Bu rakama 1 Temmuz 2013 tarihinde ulaşmıştır. Bu konuda dikkatimizi çeken bir başka husus, bu ülkeye katılım seremonileri kiliselerde yapılmaktadır. Örneğin 25 Nisan 2005 tarihinde Romanya ve Bulgaristan'ın katılım töreni Lüksemburg'un Neumünster Manastır Kilisesi'nde yapılmıştı. Elbette ki, Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür. Katılım seremonilerini kilisede yapmaları gayet normaldir. Camide yapacak hâlleri yok herhâlde! Peki, ironi de olsa sormadan geçmeyelim: Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne alacak olsalar katılım toplantısını camide mi yaparlar, yoksa kilisede mi? Avrupalı bir takım siyasiler açık açık, "Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür, Türkiye ise Müslüman bir ülkedir, aramıza alamayız" demektedirler. Bizimkiler ise Avrupa Birliği'ne girebilmek için can atmaktadırlar. Kısaca ifade edecek olursak İngiltere'siyle, Fransa'sıyla, Hollanda'sıyla ve diğer ülkeleriyle Avrupa Birliği hem bir Hıristiyan kulübüdür, hem bir Haçlı yapılanmasıdır. Bu yapının vurucu gücü ise NATO'dur. Mantık ve mentalite olarak Avrupa Birliği'nin ABD'den hiçbir farkı yoktur. Ve bunların hepsinin sicili, şeceresi ve cibiliyeti bozuk. Bunların neresi medeni? Daha dün diyebileceğimiz Fransa'nın Cezayir'de insanlık dışı işlediği cinayetler hafızalardan silinmedi. İngiltere ise tüm tarihi boyunca sömürgecilik yapmış ve bu uğurda nice halkları kitleler halinde katliamdan geçirmiştir. Hollanda ise Endonezya ve Malezya'ya varasıya dek nice toplulukları yüzyıllar boyunca sömürge olarak kullanmıştı. Sonuç olarak ifade edecek olursak, Türkiye'nin yeri ne Avrupa Birliği ve ne de NATO'dur. NATO zaten Sayın Şamil Tayyar'ın ifadesiyle topyekûn bir terör ofganizasyonudur. NATO'yu derhâl kapıdışarı etmeliyiz. Bu imanî bir zorunluluktur. Zira NATO'nun bir İslâm coğrafyasındaki varlığı her şeyden önce akidemize ters düşmektedir. Rabbimiz, "Onları dost edinmeyin" diyarsa, bizim böyle bir hükme muhalefet etme seçeneğimiz olamaz. "Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyin. (Onlara velayet yetkisi vermeyin.) Onlar birbirlerinin velileridirler. Sizden kim onları veli edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez." (Maide:51)