Şu bir gerçek ki, genç bayanlar ve erkekler arasında başlayan duygusal bağ ve bu kapsamda sürdürülen yeni ilişkiler evresi (özellikle söz ve nişanlılık dönemi) merak, şüphe ve kıskançlığın yoğun olduğu bir zaman dilimidir. Tarafların birbirlerini yeni tanımaya başladığı ve bunun sonucu oluşan ilgi, alaka ve akabinde gelen sahiplenme ve aidiyet duygularının yoğun baskıları kıskançlık hislerine tavan yaptırabilmektedir. Bu aynı zamanda histerik bir duygudur.
Bu durum anneden uzak kalan çocuklarda görülebilen vakadır, ancak sevgilisi ile iletişimde olmayan ve özlem duygularıyla Mecnun’su hâllere giren kişilerde de bu hâl olabilmektedir. Özellikle ayrı oldukları zaman birbirlerinin her anlarını merak ederler. His, duygu ve düşünceler hep sevgiliye odaklıdır. Genç erkekler bu konuda daha baskın ve baskıcıdır. “Acaba şimdi nerede? Acaba şimdi ne yapıyor?” Hele bir de sosyal medyada çevrimiçi ise, “acaba şimdi kimle yazışıyor?” kabilinden evham ve düşünceler onu yiyip bitirir. Hatta meraktan ruh hâlini afakanlar sarar, nefes darlığı çeker..
Bırakın akraba ve komşu çocuklarını, sevgililerini kız arkadaşlarından bile kıskanabilmektedirler. Ayrıca hoşlanmadıkları bazı akraba, komşu ve arkadaşlarıyla görüşmelerini de istemezler. Elbetteki bu durum patolojik vakadır. Arızî bir durumdur. Öz güven ve öz bilinç yitimidir. Bu hâl aslında nefsanî vesvese ve şeytani dürtüden neşet etmektedir. Yersiz izdüşümlere mahkum olmak bu olsa gerek.
Böylesi dürtü ve evhamların tesirinde kalıp (bugünkü deyimle) triplere girenler aslında ruhsal dengelerini bozup kendilerine eziyet etmektedirler. Ayrıca ve aynı zamanda bu karşı taraf için kötü bir intiba olmakla birlikte, itibar ve itimat yitimidir, imaj sarsılmasıdır. Rahat olmalılar, relaks olmalılar. Elbetteki biz bu relaks ve rahat olma hâlini deyyus ve kavat olmak anlamında demiyoruz. Zira alemlere rahmet Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: “Eşini kıskanmayan deyyustur.” Kıskançlık fıtri bir duygudur ve olmalıdır da. Ancak ifrata - aşırıya vardırmamak koşuluyla. Aidiyet ve sahiplenme duygusuna eyvallah, ancak bu sahiplenme baskı ve adeta bir “elektronik kelepçe veye denetimli serbestlik” mahkumiyetine dönüştürülmemeli.
Sürekli kontrol altında bulundurmak ve sürekli murakabe etmek bir nevi “gestapo” uygulamasıdır. Hemen şunu da belirtmiş olalım ki, bazı bayanlar, “işte efendim, nişanlım benim kılığıma kıyafetime, makyajıma, sosyal medyada paylaştığım resimlerime ve gezmelerime varasıya dek her şeyime, her davranışıma karışıyor, bu baskı değil de nedir?” diyebilmektedir.
Özellikle şunu ifade etmiş olalım ki, mütedeyyin diye bilinen kesimin büyük ekseriyeti, İslâmî kıyafet ve tesettürün cılkını çıkarmış vaziyette. Düşünün bir kere başında başörtüsü ancak giydiği kıyafet beden hatlarını teşhir ediyor. Bir de bu hâllerini mankenlere özgü pozlarla sosyal medyada paylaşmaları var ki akla ziyan! Oysa bu paylaşımlar sanıldığı gibi şık olmuyor. Verilen poz bir yönüyle kişinin iç dünyasını ve ruh hâlini de yansıtmaktadır. (Bugün bazı psikologlar verilen pozla karakter okuması yapabilmektedir.) Evet; bazı pozlar kişiyi rüküş kılar, basitleştirir. Daha açık bir ifadeyle, bazı edalı pozlar var ki şuhtur; adeta “müsaitim” dercesine “işveli” ve “davet” içeriklidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde, “Bazı bakışlar ok gibidir, gözlerinizi namahremden sakınınız” diye buyurmaktadır. Halk dilinde ise, “kement atan bakış” olarak ifade edilmektedir.
Dini hassasiyeti olan bir delikanlının bu durumdan rahatsız olmaması mümkün değildir. Bu tip resimlerin sosyal medyada herkese açık olması genç delikanlının sadece sıradan ve anlık bir trip yapmasına vesile değil, kıskançlık duygularının ayyuka çıkmasına sebebiyet verir. Genellikle bu tür gerginlikler tartışma ve yolların ayrılmasına neden olmaktadır. Ödün verilmeyen hususlar aslında tamamen nefsanî; fındık kabuğunu doldurmaz, ve inat etmeye değmez. Ayn-i ile vaki bu sebeple evlenmeye namzet gençlerin düğünlerine az bir süre kala nişanı atıp yollarını ayırdıklarına tanık olmaktayız.
Tabi ki taraflar tercihini baştan kendi hayat anlayışına uygun olarak yapmalı. Elbette ilişki başlangıcında talep ve taahhütler olabilmektedir, olmalıdır.. Bu talepler gayet iyi niyetle ve birlikteliği teminat altına almak amacıyla yapılmaktadır. Bu nedenle diyebiliriz ki, taraflar meşru, makûl ve mümkün olan talep ve beklentileri hoşgörü ile karşılamasını bilmeli ve ona göre makul ve opsiyoner adımlar atmalı. Ortak noktalarda buluşma arzusu evliliğe giden yolda ön hazırlık sayılır. Ortak noktalar aslında ortak değerlerdir. Bizim örf, adet ve aidiyet değerlerimizi belirleyen İslâm’dır. Geçimsizliklerin temelinde İslâmi değerlerden inhiraf yatmaktadır. Algılarımız, temayüllerimiz, kısacası yaşam biçimimiz İslâm’a ne kadar uygunsa mutlu beraberliklere o kadar yakınız demektir. Bunlar aynı zamanda birlikteliğin kalıcılığına ve sürdürebilirliğine ilişkin “tahkim edici” adımlardır. Bundan sonrası nikâh ve mutlu bir evliliktir.