İşaya, Yahudiliğin kutsal metinlerinden olan, Tevrat'ı da içerisinde barındıran Tanah'ın Peygamberler bölümünde yer alan 8 kitaptan birisidir. M.Ö. VIII. yüzyılda Kudüs'te yaşayan İşaya peygamberin uyarılarını ve kehanetlerini içermektedir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ordusunun Gazze'ye yönelik kara harekatına hazırlandığını söylerken "Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz" ifadelerini kullandı. Netanyahu, Hamas’a karşı Tevrat’ın "Yeşaya" kitabındaki “kehaneti” göreceklerini belirterek, şunları söylemişti:"Artık tek bir amaç için bir araya gelmenin zamanıdır; Zafere ulaşmak için hızla ilerlemek. Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz. ‘Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına Övgü adını vereceksin’(Yeşaya 60:18).” Yeşaya kehanetleri: Yeşaya kitabı, Tanah'taki Son Peygamberlerin ilk kitabıdır; bu kitabın ardından Hezekiel, Yeremya ve Oniki küçük peygamber kitapları gelir. Hristiyanlıktaki Eski Ahit'te ise bu sıralama biraz farklıdır.Yeşaya’nın Kutsal Kitap’ta yer alan kehanetlerinden birçok farklı konuda bahsedilir.İşaya’nın kehaneti, İsrail’in geleceği hakkında önemli bir kehanettir. Bu kehanet, İsrail’in adalet ve barış için bir güç olacağına dair bir umut vaat eder.İşaya’nın İsrail’e ilişkin kehanetleri şunlardır: İsrail, Tanrı’nın seçkin halkı olacaktır. İsrail, tüm uluslara adalet ve kurtuluş getirecektir.İsrail, dünyanın ışığı olacaktır. İsrail, Tanrı’nın krallığı olacaktır. İşaya’nın kehanetleri, hem tarihsel hem de teolojik açıdan büyük öneme sahiptir. Bu kehanetler, İsrail’in geleceğini ve Yahudi inancının temelini oluşturur. Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi Siyonistlerin bir başka kehaneti ve hayali ise Arz-ı Mev’uddur. Arz-ı Mev’ud, ülkemizin Güneydoğu’sunda Fırat ve Dicle nehirlerinin doğduğu alan dahil olmak üzere, Suriye, Irak, Lübnan, Mısır, Filistin’in tamamen İsraillilerin eline geçeceği hayalidir. Kendilerini üstün ırk, Tanrı’nın seçilmiş kulları zanneden bu lanetlilerin haftalardır Gazze topraklarındaki soykırımını ibretle izlemekteyiz. Vicdan yoksunları, lanetliler gökten ölüm yağdırıyor. On binlerce yaralı, 9 bine ulaşan şehidimiz var. Ve bu soykırıma, barbarlığa, vahşiliğe susan, üç maymunu oynayan, sağır-dilsiz bir dünya… Üstad ne diyordu: “Bu nasıl bir dünya hikayesi zor”… Gerçekten hazin ve hikayesi zor bir dünyada yaşamaktayız. Barbarlar, vandallar hükümranlık kurmuşlar, biz ise bunu seyretmekle meşgulüz. Gazze’de bu vahşilerin, barbarların masum insanlara yaşattığı cehennem hayatını televizyonlarımızdaki canlı yayınlarla naklen izlemekteyiz. Terörist, soykırımcı İsrail, bombalar yağdırırken, bu hazin tabloyu tüm dünya sadece seyrediyor. Terörist İsrail, artık kara harekatına da girişti… Gazze’nin kalbine doğru ilerliyor. Bir sonraki adım, güneye inmek ve mazlum-mağdur Müslüman halkı Sina çölüne doğru süpürmek.
Öyle bir tokat atacağız ki!
Ne diyordu cennetmekan Erbakan Hocamız, “Bir gün gelecek bunlara öyle bir tokat atacağız ki, bütün hayatı Gazze Şeridi gibi gözlerinin önünden geçecek”… Ama gördüğünüz gibi, birlik-beraberlik sergileyemeyen, ferasetli-basiretli-dirayetli yöneticiler tarafından yönetilmeyen Müslüman ülkelerin dağınıklığından faydalanan Siyonistler ve onun arkasını sıvazlayanlar bugün Erbakan hocamızın temennisinin tam tersini Müslüman kardeşlerimize yapıyorlar. ABD, savaş uçaklarını göndererek, silah-mühimmat desteği vereceğini açıklayarak Ortadoğu’da barışın tesis edilmesi yönünde hiçbir fonksiyon üstlenmeyeceğini açıkça ortaya koydu. Savaşın tarafı oldu… Bundan sonrasında yaşanacak olanlar, bölgedeki güç dengelerinin nasıl değiştirileceği ve nasıl bir Ortadoğu kurgulanacağıyla ilgili masa başı süreci olacaktır. Öncelikle bir babayiğitin çıkıp terörist İsrail’e “Artık yeter” demesi, aklını başına devşirecek bir güç gösterisi yapması, okkalı bir şamar indirmesidir. Bir sonraki aşama ise yıllardır ABD’nin de, AB’nin de iki devletli çözüm diye aslında hiç istemedikleri, ama bizlere yutturduğu gerçekleri ters yüz edecek şekilde masaya yumruk vurulmasıdır. Bu uğurda yıllarca mücadele eden Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri Yaser Arafat’ın ne hallere düşürüldüğünü hepiniz biliyorsunuz…
Çözümsüzlük en iyi çözümdür! Onların istediği budur…
Onlar için çözümsüzlük en iyi çözümdür. Onların istediği yıllardır budur… Filistin toprakları Müslümanlarındır… İsrailliler orada 75 yıldır işgalcidir. Ve bu topraklardan sökülüp atılması gereken, kendilerini efendi zanneden bu lanetlilerdir. Nereye giderlerse gitsinler, bize ne! 75 yıldır Filistin topraklarında soykırım uygulayan, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’da namaz kılmak isteyenleri bile coplayan, ibadet etmelerine müsaade etmeyen bu lanetlilerin burada hiçbir hakkı yoktur. Kudüs, Mescid-i Aksa İslam’ındır… Öyle İşaya kehanetiymiş, Arz-ı Mev’ud hayaliymiş… Bunlar ham hayalden ibarettir… Fasa fisodur…
Yarab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı!
Ne diyordu Mehmet Akif Ersoy, “Ya Rab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı, Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!' Yandık! 'diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun! Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında… Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında… Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm; Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm! Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'..i En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i, Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta? Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet… Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet? Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman. Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban? Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin… Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in? İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet? Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet? Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ? Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm, Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm? Lâ yüs'ele binlerce sual olsa da kurbân, İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân! Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık; Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın... Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın, Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi: Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted: Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed! Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar, Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar! En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından. Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan! İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok! Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi? Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!”
Yok musun ey adl-i ilahi! Yok musun ey adl-i ilahi! Allah’ın adaletinden şüphe edilmez! Yaşasın kafirler için cehennem! Vesselam!