Irak’taki Kürdistan referandumuna doğru
Hatırlanacağı üzere, 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası ABD, 7 Ekim’de İngiltere’nin desteğiyle El Kaide’yi barındırdığı gerekçesiyle Taliban yönetimindeki Afganistan’ı işgal etti. İşgalin üzerinden on altı yıl geçmiş olmasına rağmen Pentagon’un, Afganistan’a 4.000 kişilik kuvvet göndermeye hazırlanması ve hâlâ Taliban güçlerinin Afganistan’ın büyük bölümünde hâkim olmaları dikkat çekicidir. Keza Irak işgali de 11 Eylül sürecinin bir sonucu idi.
Bu iki ülkeye yönelik askeri plan hazırlıklarının Pentagon dışındaki Tempa, Florida’daki MacDill Hava Kuvvetleri Üssü’nde yer alan Ortadoğu’dan sorumlu ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) uhdesinde olması dikkat çekicidir. Dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Afganistan işgalinden sonra, 21 Kasım’da, General Tommy Franks’tan Irak işgaline yönelik planlamayı yapmasını istemesi önceden hazırlanmış bir senaryonun gereği idi. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra, 19 Mart 2002’de “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” (OIF) adı altında karar alındı.
Florida’da Irak operasyonu hazırlıklarını yürüten Paul Seitz, Marianne Waldropi Jim Dunn, Jim Yauch, Victoria Persons, Christ Miller gibi uzmanlar ve yüksek düzey planlayıcılardan Roger Swinford, Dave Faulkner’in ana hedefleri Saddam’ın Kuzey Irak’a saldırmasını sağlamak ve böylece Kuzey Irak’ta Bölgesel Kürt Yönetimi’ni oluşturmak idi.
ABD, Kuzey Irak’ta Kürt bölgesi oluşturma fikri üzerinde aylarca hazırlık yaptıktan sonra, CIA tarafından Carlisle barakalarında savaş oyunları eşliğinde Kuzey Irak’ta muhtemel yeni yapılanmalarla ilgili seminerler düzenlendi. Bu arada Pentagon da politik ve askeri konuları içeren “Prominent Hammer” (Önemli Çekiç) savaş oyununu simülasyon ile gösterime sundu.
Bütün bu gelişmeler, ABD’nin, Afganistan ve Irak’ı özgürleştirmekten çok, kendi çıkarına yönelik bu operasyonları yaptığını ortaya koymaktadır. Bugün, her iki ülkede hâlâ kanlı iç savaşların sürmekte olması bunun en belirgin göstergesidir. Daha iki gün önce, Kabil’in Daşt-i-Arçi semtindeki Şiilerin devam ettiği Al Zahra Camisi’ne yapılan saldırı, Afganistan’da mezhep oryantasyonlu şiddet ve ayrıştırmaya yönelik politikaları bir kez daha ortaya koyması bakımından çok anlam taşımaktadır. Bu saldırının ABD’nin Afganistan’a yeniden 4.000 kişilik kuvvet gönderme kararının arifesinde yapılmış olması tesadüfî olmasa gerek.
Bu arada, Mesut Barzani’nin 25 Eylül’de Irak’ta bağımsızlık kararı için referanduma gidecek olması, zamanlama açısından üzerinde çok ince çalışılmış politik bir manevranın varlığını ortaya koymaktadır. Barzani, Musul’da DEAŞ’a karşı verilen savaşta elde edilecek muhtemel başarıdan sonra Bağdat’ın, askeri ve siyasi bağlamda gücünün tahkim olacağını ve bunun da Kürtlere verilebilecek küresel desteği azaltacağını düşünerek ani referandum kararı almış olduğu ifade edilmektedir.
Oysaki 2001’den beri Kuzey Irak konusunda çeşitli senaryolar geliştiren ve Irak Kürtleri için bu bölgeyi güvenli bir sığınağa (enclave) dönüştüren CENTCOM’un bu düşüncenin dışında olması ne derece gerçekçi bir karar olabilir?
ABD Başkanı Donald Trump’ın 7 ülkenin vatandaşına getirdiği Amerika’ya giriş yasağından Irak’ı listeden çıkarması ve Suudi Dışişlerleri Bakanı Adil el-Cubeyr’in, Bağdat’ta mevkidaşı İbrahim el-Caferi ile görüşmesi birçok soru işaretlerini beraberinde getirmektedir.
Geçmişte ABD yönetimleri Irak Kürtlerine destek olmalarına rağmen, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Irak’taki Molla Mustafa Barzani’nin bu ilişkiye dayanarak ABD’den silah isteği karşısında; “Kürtlere ne savaş kazanabilecekleri ne de savaş kaybedebilecekleri oranda silah verilmesi gerektiğini” vurgulaması artık Kürt kartına ihtiyaç duymadıklarının göstergesi olmuştu. Nitekim İran Şah’ı Rıza Pehlevi ve Irak Devlet Başkan Yardımcısı Saddam Hüseyin arasında 6 Mart 1975’te Cezayir’de yapılan anlaşma Molla Mustafa Barzani üzerinde şok etkisi yaratmıştı. Bu anlaşma sonucu, İran, Kürtlere verdiği desteği, Irak da, Belucilere verdiği desteği sona erdirmiş oldu. Bu tarihi gelişmeden ders çıkarmaya çalışan Mesut Barzani, Irak’taki olası gelişmeleri dikkate alarak referandumu bir oldubittiye getirme isteğinde olabileceği de göz ardı edilmemesi gerekir.