ÇAĞIMIZ DÜNYASININ İSLAM’A OLAN İHTİYACI
Doğan BEKİN
Ekonomik, sosyal ve politik alanlarda kronikleşmiş problemlerle boğuşan ülkeler, modern dünyanın birer parçası olmaktan ziyade, globalleşme terminolojileri kullanarak yegâne “küresel güç” olma hevesindeki birtakım odakların yörüngeleri haline getirilmeye çalışılmaktadır. Hızla gelişen iletişim teknolojilerini kendi himayelerine alan bu güçler çıkarları adına geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeleri göz ardı etmekte, hatta gerekli gördüklerinde orantısız güç uygulayıp öz kaynaklarını ele geçirmektedirler.
Stratejik hamlelerle bölgesel krizlerin sonrasında tehdit, daha ileri boyutta işgallerle ülkelerin ve insanların kaderlerine hükmetme hakkını kendilerinde bulmaktadırlar. Somali, Afganistan, Irak gibi ülkelere yapılan askeri müdahaleler bunun en bariz örnekleridir. Batılı ve Amerikalı dostları tarafından himaye edilen İsraillilerin masum Filistinlilere layık gördüğü sözde medeniyet ve hoşgörü de dünya tarihinde unutulmayacak örneklerden biri olacaktır. Fosfor bombaları da Batı ve Amerikan mantığında herhalde Noel kutlamalarına bir atıf olarak kalacaktır.
İnsanların umutlarını, güvenlerini hatta hayat haklarını ellerinden alan bu fiiller sadece insanların değil, modern dünyanın da adeta sonunu hazırlamaktadır. “Güç odaklı” küreselleşme süreci içerisinde hiçbir şekilde inisiyatif kullanamayan dünya konjoktörünün şartlarına göre hareket eden çağımız dünyası çok ciddi ve vahim riskleri göğüslemekte kalmamakta, yüzyılların kazanımlarını da bir anda kaybetme ihtimaliyle yüz yüze bulunmaktadır.
Bütün bu gelişmelerin yanında, işsizlik, yolsuzluk, ahlak çöküntüsü, gelir dağılımındaki adaletsizlik, ekonomik kriz dalgalanmaları insanları büyük bunalımların eşiğine getirmiştir. İnsanların geleceğe dair umutları tüketilmektedir. İnsanlık; ayrımcılık, haksızlık, adaletsizlik ile büyük bir ideali ve müşterek geleceği paylaşmaktan uzaklaştırılmaktadır. Küresel güçler sahip oldukları parasal ve askeri güç ile kendi oluşturdukları sözde demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, sosyal devlet anlayışı, sosyal adalet gibi farklı ve karmaşık terminololojilerle insanların beyinlerine nüfus etmekte, toplumları sosyal dayanışma ve paylaşımdan yoksun, işsizlik ve yoksullukla mücadele eden trajik hayatlara mahkûm etmektedir. Bu kaoslar çağımız insanlarının beyinlerinde “psiko dramlar” oluşturmaktadır.
Bir gerçeğim altını çizmek gerekirse; dünyanın dört bir yanından gelen insanların oluşturduğu karmaşık kültür dokusunu bünyesinde barındıran ABD’nin artık diğer ülkelerin içini boşaltan bir kunduzdan farkı kalmamıştır. Meksikalı Şair Octavia Paz’ın dediği gibi: “günümüz dünyasında insan ve nesnelerin artık değeri değil, fiyatı var.”Bu fiyat, güç ve kuvveti elinde tutan ABD’nin perspektifiyle şekillenmektedir. Dünyayı şekillendiren bu güç ve kuvvetin membaa kaynağı da “haçlı seferlerine” dayanmaktadır.
Haçlı seferlerinden itibaren güç ve kuvvet; hak ve adaleti esir alma ve hükümsüzleştirme mücadelesine başlamıştır. Tabiri caizse haçlı seferleriyle dünyanın ilk sosyal kara delikleri oluşmuştur. Bütün dünya barış ve kardeşliğin tesisi için mücadele vermesi gerekirken, yıldın savaşları (star wars)’a varacak kadar büyük harcamaları, savaş endüstrilerinin gelişmesi için harcamaktadırlar.
Dünya ve insanlığın içine düştüğü bu vahim duruma dur diyecek yegâne çarenin İslam olduğu konusunda büyük bir konsensüs vardır. Bu gelişme çerçevesinde, yüzyıllardır İslam’ın değerlerini yok etme arzu ve mücadelesinde olan “hırsız saksağanı” yani ikiyüzlü Batıyı bir telaş fırtınası sarmış durumdadır. Batı için İslam’a ait her unsur artık tehlike olarak telaki edilmektedir.
Dünyanın kurtuluşu için yegâne çarenin İslam’da olduğunu bilen Batı yöneticilerinde bir nevi “İslam fobi “hastalığı oluşmuştur. Adeta opera uvertürleriyle hep aynı senaryolar sıralanmakta, İslam ve terörizm özleştirilerek aynı kefeye konulmaya çalışılmaktadır. Bütün bu engellemelere rağmen İslam’ın batı dünyasındaki hızlı yayılışı sürmektedir. Tüm “ tutsaklaştırma ” sürecine rağmen “hiçliğe” kendini adamışların ve “sonsuzluğa” inanmışların arasındaki mücadele “düş salkımı” ile “ hakikat salkımı” gibi berrak bir izdüşüm oluşturmaktadır.
Dünya, Müslümanları asıllarını inkâr etmeden, manevi geçmişlerinden sakınmadan gür ve güçlü bir sesle ideolojik şablonları kırıp, insanlığın Millî Görüş’e olan ihtiyacı için mücadele etmelidirler. İslam’ın puslarla gizlenmek istenen, madden ve manen insanlığı kucaklayan aydınlık ve nurlu atmosferini net bir şekilde ortaya çıkarma zamanıdır.
Batının dramatik bir kurguyla avucunun içine alıp terörize literatürle eş anlamlı kılmak istediği İslam’ın; adalet, hoşgörü, merhamet ve insan sevgisi üzerine kurulu bir inançlar bütünlüğü olduğu her cephede mücadele edilerek anlatılmalıdır. Batının “kan motifli” politikaları artık iflas etmiştir. Kaba kuvvet, hile, yalan, iftira ve trajik senaryoların İslami düşünceyi yok edemediği, aksine bu menfi propagandaların İslam’ın çağlar üstü evrensel erdemlerine daha coşkulu bir halde ifade ettiği gerçeği artık Bat tarafından göz ardı edilmeden kabul edilmelidir.
Materyalist sistemlerinin acımasızlığını Hollywood yalanlarıyla kamufule eden ihtişam ve lüks içindeki hayatları toplumlarının asli gerçeği gibi gösteren (güç odakları) sokaklarda, hatta rezervuarlarda başlayıp buralarda biten milyonlarca insan hayatının sarsıcı dram ve veballerini de omuzlarında taşımaktadırlar. Peygamber Efendimizin “komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifi İslam’ın bencillikten uzak, paylaşımcı ve insan odaklı altyapısının adeta ispatıdır. Ruhun Dünya yolculuğundaki yegâne ihtiyacı sevgidir. Bedenin sıhhat ve afiyeti de ancak ruhun selameti ile mümkündür. Sonsuz bir hayatın varlığını bilmenin insan hayatına getirdiği güç ve manevi kuvvet tek başına bile batının tükenen değerlerine alternatiftir.
Savaşların, kaosların, acıların, madde takasları için hayat hakları ellerinden alınan milyonlarca insanın kurtuluşu İslam’ın dünya insanlığına kendi kaideleriyle arz edilmesiyle mümkün olacaktır. İnsanlık tarihinin bu karanlık günlerinde Dünya insanlarını huzur ve selamete çıkaracak olan İslam’ın bütün dünyaya kılavuz olması en büyük temennimiz olmalıdır.