Örnek alınabilir en güzel modeldir, büyük bir ahlak üzere yaratılan Resûlullah... İnsanı insan yapan erdemlerin ve değerlerin odaklandığı yüce bir şahsiyettir o... Kâmil insan modeli onun hayatında tecessüm etmiştir. Yüce Yaradan onu bize örnek olarak takdim etmiştir. Bunun anlamı; ahlakını, öğretilerini hayatımıza uygulamak ve onu davranışlarımızın rehberi yapmaktır.
Dilleri ve renkleri farklı bir biçimde yaratılan insanoğlu, bu farklılığı bir hikmet, ibret, tanışma ve imtihan vesilesi bilmelidir. Farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olmak, üstünlük vesilesi değildir. Üstünlük kendi iradenle elde ettiğin değerlerle olur.
Fıtrat gereği insanlar birlikte yaşama ihtiyacı hissederler. Bir arada yaşayabilmenin şartları ise karşılıklı sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik bilincidir. İnsanlar arasında sorumluluğun yerini sorumsuzluk, paylaşmanın yerini cimrilik, vicdanın yerini acımasızlık aldığında, sonuç hem şahıs ve hem de toplum için acı olacak ve toplumsal çöküntü başlayacaktır.
Toplumun fert üzerinde olduğu gibi, ferdin de toplum üzerinde hakları vardır. Sadece insanlara karşı değil, bütün canlılara karşı sorumlu olduğumuzu bilmemiz gerekir. Hepimiz Hz. Âdem’den, Hz Âdem de topraktan yaratıldığına göre, faniliğimizi unutmamak, Allah’ın evi sayılan gönül yurtlarında yer edinmek gerekir.
Birlikte yaşamanın vazgeçilmez unsurları barıştır, müsamahadır, aftır, rahmettir, merhamettir. Birlikte yaşamak için emaneti korumak, insan haklarına riayet etmek, yetim ve kimsesizlere kol kanat germek, kimseyi incitmemek, iyilik yapmak, birbirini sevmek, selamlaşmak gerekir. Kendimiz için istediğimizi Müslüman kardeşimiz için de istemeliyiz. İhtiyacı olan bir kardeşimizin ihtiyacını gidermek, kusuru var ise kusurunu örtmek, uzlaştırıp kaynaştırmak vazifelerimiz arasındadır.
Gayrimüslimlerle bile münasebetlerinde bize güzel örnekler sunan Allah'ın Resulü, insana sırf insan olduğu için saygı gösterilmesi gerektiğinin fiili bir örneğidir. Bu örnek bizim medeniyet anlayışımızı, insan ve hayat tasavvurumuzu ortaya koymaktadır. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, yaratılanları sevgi ve şefkatle kucaklamak, kendimiz için istediğimizi başkaları için de istemek temel prensibimizdir. Anadolu, Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Velî, Hacı Bayram Velî gibi şahsiyetlerle bu inancın zirvede yaşandığı bir bölgedir. Peygamber Efendimizin ümmeti olarak bizler, insanlar arasında din, dil, bölge ve kültür farkı gözetmeksizin insanlığın kutsallarına karşı kin, nefret ve saygısızlık içeren her türlü tutum ve davranışın karşısında olmalıyız. Dinimiz bizi elden geldiğince ulaşılabilen tüm insanlara bu dini tanıtmakla mükellef kılmıştır. Bunun için diğer toplumlarla tanışmanın, diyalog kurmanın, bir arada yaşamanın, nefret uyandırmaksızın, sevgi ve saygı sınırlarını muhafaza ederek, uzun soluklu ve sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmenin yollarını aramalıyız. Bunun en güzel örneğini Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Muhammed’in (sav) hayatında bulabiliriz.
İslâm; “selâm” kelimesi ile aynı kökten gelmektedir ve kurtuluş, esenlik manalarını ifade etmektedir. İslâm ile aynı kökten olan “müsâleme” ise çatışma ve zıtlaşmayı ortadan kaldırarak uyuşmak, anlaşmak, birbirinden emin olmak, dostça münasebetler kurmak manalarını ifade etmektedir. İslam insana öncelikle kendi nefsi ile hesaplaşmayı öğütlemektedir.
Ahlâk; bir toplumda insanların uymak zorunda oldukları davranış kurallarıdır. Hoşgörü; farklı görüş ve davranışları tahammülle karşılama, önemli olmayan hata ve kusurları hoş görme ve bağışlama; bizden olmayan veya bizim gibi olmayan başkalarına karşı güçlük çıkarmama, onlara müdahale ve baskıda bulunmama ve onların ufak farklılık ve kusurlarını görmezden gelme olarak tanımlanmıştır.
İslâm ahlâkında önemli bir yere sahip olan erdemlerden biri de hoşgörüdür. Hoşgörü sahibi olmak bir yönü ile de affetme erdemi ile yakından ilgilidir. Müslüman büyüklerini sayar, küçüklerini sever. Müslüman kolaylaştırır, zorlaştırmaz; müjdeler, nefret ettirmez. Güzel sözü sadaka sayar. İnsanlara acır ve merhamet eder. İnsanlık tarihi boyunca insanlara örnek olmaları için gönderilmiş peygamberler bizlere ahlâkî ve hukuki prensipleri bildirmişlerdir. Bu prensipler arasında önemli bir yere sahip olan erdemlerden birisi ise hoşgörüdür.
Birlikte yaşamak mecburiyetinde olduğumuz kişiler komşularımızdır. Onlar bize aslında akrabalarımızdan da yakındır. Hüznümüzü ve sevincimizi ilk önce paylaştığımız kişilerdir onlar. Bazen ailemizden bir bireymiş gibi olurlar. Peygamber Efendimiz “Cebrail, bana komşuya iyilik yapmayı o kadar tavsiye etti ki, onu bana mirasçı yapacak zannettim” buyururken komşuluğun önemini vurgulamıştır. Hastalanırsa ziyaretine gitmek, ödünç bir şey isterse vermek, darda kalırsa yardım etmek, başına bir felaket gelirse teselli etmek, bir nimete kavuşur, sevindirici bir şey olursa tebrik etmek ve sevincini paylaşmak, vefat ederse cenazesine gitmek komşuluk görevlerindendir. Komşuluk hakları o derece önemlidir ki, evinin çatısını onunkinden yüksek yapıp güneşini engellemek bile Resulüllah tarafından nehyedilmiş işlerdendir.
“Allah’a iman eden komşusuna iyilik etsin!” , “Komşuna iyi davran ki kâmil bir mümin olasın!” , “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” , “Allah’a ve ahiret gününe inanan komşularına eziyet etmesin!” , “Komşusu şerrinden emin olmayan bir kimse, iman etmiş olamaz, cennete giremez” hadisleri komşuluğun ne derece önemli olduğunu vurgulamaya yeter de artar bile.
Komşun ya Müslüman akrabandır, ya Müslüman’dır, ya da gayrimüslimdir. Müslüman akraban ise Müslümanlık, akrabalık ve komşuluk olarak üç, Müslüman ise Müslüman ve komşuluk olarak iki, gayrimüslim ise komşuluk olarak üzerinde bir hakkı vardır.
En güzel surette yaratılan insanoğluna düşen vazife ise İslami hassasiyetler içerisinde herkese ahlaklı ve hoşgörülü davranmasıdır. İslam ahlakıyla ahlaklanmış insanımızın, ülkemize, gönül coğrafyamıza ve insanlığa şefkat, barış, huzur, merhamet, esenlik, adalet ve fazilet aşılaması ümidiyle…