Polis Akademisi Başkanlığı Suç Araştırmaları ve Kriminoloji Araştırma Merkezi Müdürlüğü (SAMER), tarafından Antalya’da Hafta içi Perşembe, Cuma günü “Uluslararası Uyuşturucu Konferansı” düzenlendi.
“Türkiye’de ve dünyada uyuşturucuyla mücadele” ana temasıyla gerçekleştirilen konferansın açılış konuşmasını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptı.
Bakan Soylu, denizde, karada, okul önlerinde, Kato Dağı’nda, Pülümür Yaylası’nda, 2 bin, 3 bin metre yükseklikteki operasyon noktalarında, uyuşturucunun bütün mecrası boyunca ciddi bir takip ve mücadele içinde olduklarını söyledi.
Hem bir saha pratiği hem de bir literatür ortaya koymaya çalıştıklarını dile getiren Soylu, “Terörün olmadığı bir dünya istiyorsak, uyuşturucunun olmadığı bir dünyaya ulaşmalıyız. Denklem bu kadar basittir. Çünkü para olmazsa terör de olmaz” sözleriyle uyuşturucu, terör bağının altını bir kez daha özellikle çizmiş oldu.
Uyuşturucu ve uyarıcı madde suçlarının ülkemizde 2011 yılından itibaren sürekli artış gösterdiğini anlatan Soylu’nun, oğlu uyuşturucu bağımlısı olan bir annenin kolundan tutarak “Sen devletsin oğlumu kurtar” sözleri ateşin sadece düştüğü yeri yakmadığını, bu ateşin kıvılcımları büyük bir riske gebe olduğunun habercisiydi adeta.
Antalya Valisi Münir Karaloğlu, Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya, Polis Akademisi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Çolak, Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanı İbrahim H. Seydioğulları, Antalya İl Emniyet Müdürü Mehmet Murat Ulucan ve Prof. Dr. Sevil Atasoy başta olmak üzere yurt içi ve yurt dışından akademisyen, sivil toplum kuruluşu, medya mensupları, Yeşilay, AMATEM, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Gümrük Muhafaza Memurluğu görevlilerinin geniş katılımı ile konferansta iki gün yoğun bir şekilde bilgi, belge, tecrübe paylaşımına şahit olduk.
Uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin bağımlılık derecesinde ülkemizde kullanım yaşının 14’e kadar gerilemiş olduğuna üzülerek şahit olmaktayız.
Bir gerçek var ki; uyuşturucu ve uyarıcı zehirli maddeler tehlikesi her geçen gün dünyayı ve ülkemizi ciddi bir şekilde tehdit etmeye devam ediyor.
Ekonomisi gelişmiş ülkeler bu konuda önleyici, bilgilendirici tedavi ve tedavi sonrası mücadelede daha şanslılar.
Türkiye’de maalesef henüz istenilen mücadele başarısını yakalayabilmiş değiliz. 2017 yılında, 211 bin 126 insanımız bağımlılıktan kurtulmak için hastanelere başvurmuş.
941 insanımız uyarıcı madde kullanımına bağlı olarak hayatını kaybetmiştir.
Kullanıcı, bağımlı ve ölüm vakaları da kartopu gibi büyüyor.
Emniyet, jandarma ve gümrük muhafaza müdürlüklerinin en önemli vazifesi arz ile mücadelede zehirli maddenin topluma ulaşımında sorumlu ağların irtibatlarını kesmektir.
Burada bütün sorumluluğu da emniyet görevlilerine bırakmanın çok büyük hata olacağını bir kez daha hatırlatmakta fayda var.
Türkiye, coğrafi konumu ve genç nüfusuyla uyuşturucu probleminden doğrudan etkilenen şansız bir ülke.
Asya’da üretilen ve Avrupa’ya transfer edilen eroin, esrar kaçakçılığında ve Avrupa’da üretilen Asya’ya gönderilen sentetik uyuşturucu, ara kimyasal maddelerin kaçakçılığında transit köprü, hedef bir ülke konumundayız.
Bu durumdan en çok gençlerimiz zarar görüyor.
Uyuşturucu ile mücadelede arz ve talep konusunda, devlet kurumları ve STK arasındaki güç ve iş birliği koordinasyonunda istenilen başarıyı elde edemedik.
Maalesef sivil toplum, yazılı, görsel medya, sanat ve spor dünyası bu problemin, mücadelenin henüz farkında değil ve yeterli destek olamıyorlar.
Emniyet bu mücadelede var gücüyle çabalarken sivil toplumun duyarsızlığı anlaşılır gibi değil.
Uyuşturucuyla mücadelede, rehabilitasyon çalışmalarının yetersizliği, gerekli tedavi merkezlerinin olmayışı, rehabilitasyon hizmetlerinin ise yok denecek kadar azlığı özellikle madde bağımlısı ailelerin en büyük sorununu teşkil ediyor.
Son dönemde bu konuda önemli adımlar atılmaya başlanması, Yeşilay’ın yeni sorumluluklar üstlenmesi bir umut.
Fakat AMATEM’de ilaç tedavisi sonrası Yeşilay-Yedam’ın psikolojik desteğinin ardından bu bağımlılarımızı sosyal bir işle meşgul edemezsek harcanan maddi, manevi enerjilerin yüzde 95’i boşa gitmiş olacaktır.
Kamu kurumlarının bağımlı tedavisi sonucunda bu insanlarımıza somut bir iş güvence politikası şarttır.
Türkiye’de 80 bin aktif çalışır vaziyette dernek, vakıf, meslek odaları ve sendikal kurumlarımız var.
Büyük bir potansiyele sahip olan yerel ve sivil kurumların popüler ve siyasi olgulara daha çok zaman ayırmalarını tartışmalıyız.
Kurumlarımızın madde kullanımı ve bağımlılık problemini artık ciddi bir şekilde kültürel, ekonomik, manevi, siyasi ve sosyolojik boyutu ile ele alması gerekiyor.
Uyarıcı maddeler ve bağımlılık konusundaki bürokratik kurumsal kararların, sokağa ve insana dokunmadığı müddetçe istediğimiz sonucu elde etmemiz çok zor olacaktır.
Polis Akademisi’nin bu tür konferanslarının her yıl kıyaslamalar şeklinde devam etmesinin çok faydalı olacağına inanıyorum.
Bu konferans; resmi, sivil kurumlarımızın iş ve güç birliği koordinasyonunun güçlendirilmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamış oldu.
Bu konferansın üniversitelere ve sivil toplum kurumlarına örneklik teşkil edeceğini umut ediyorum.
Polis Akademisi Başkanlığı’na ve emeği geçen herkese teşekkürler.