“Sömürge halkı için en önemli değer topraktır. Çünkü en somut şeydir, ekmeği ve doğal olarak haysiyeti veren toprak.” Frantz Fanon
Koronavirüs krizinin ekonomik yaşam üzerindeki sert olumsuz etkilerini kısa vadede toplumsal dayanışma ve devletin yardımıyla bir süre hafifletebiliriz.
Orta ve uzun vadede ise potansiyel kaynaklara radikal değişimlere ve stratejik aklın yeniden kurgulanmasına ihtiyacımız var.
Dünya küresel ısınma ile beraber gıda kaynaklı açlık pandemisine hazırlık yapıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son günlerde gıda ve tarım güvenliğine dikkat çekiyor.
Türk tarımında küreselleşme 2000 yılında devletin resmi dokümanları ile sinsice başlatılmıştır.
Böylece sadece maddi, ekonomik boyutu ile tartışılan küreselleşme bugün sosyal yapımızı da zedelemiş ve tartışılmaya başlanmıştır.
2000 yılında onaylanan 8. Beş Yıllık Kalkınma Planının özellikle üç maddesinin küreselleşmenin ülke tarımı üzerinde nasıl etkili olduğunu ve bu etkinin hâlâ devam ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.
1- 2000 yılında Çiftçilere Yönelik Doğrudan Gelir Desteği uygulanması yönünde bir pilot proje başlatılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre uygulama 2001 yılında ülke genelinde yaygınlaştırılacaktır.
2- Tarım politikalarının esasları; Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşmasının öngördüğü yükümlülükler ile AB’ye tam üyelik sürecine girerken AT Ortak Tarım Politikasında ve uluslararası ticaretteki gelişmeler çerçevesinde belirlenecektir.
3- Kırsal alanda tarım dışı sektörlere destek verilmesi ve kırsal sanayinin yaygınlaştırılması sağlanacaktır. Tarımdan çekilecek nüfusa yeni istihdam imkânları yaratacak projeler geliştirilecektir.
2000 yılı öncesinde Türk tarımı için IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve AB tarafından yapılan teklifler sonucunda, kırsal nüfus şehirlere göç etmiş, kırsalda işsizlik artmış, kendi kendine yeterlilik bitmiştir.
Bu politikaların devamı ile 2000 yılında 64 milyonluk ülkede 7,1 milyon kişi tarımda çalışıyorken 83 milyonluk ülkemizde kırsalda çalışabilir nüfus 3,3 milyon olmuştur.
Nüfus artışı, su kıtlığı, yeterli gıda endişeleri, Kovid-19 öncesi tartışma konusuydu. Bu tartışmalar ile birlikte küresel politikalar, küresel şirketler vasıtasıyla uygulanmış, küresel politikaların küresel şirketler lehine uygulanması, diğer ülkelerin sadece pazar olması da bu ülkelerde gıda, üretim sorunu ve fakirliği artırmıştır.
“Tarımda Milli Eğitim” politikası ile Türk devleti, ziraat mühendisi, veteriner hekimi ve gıda mühendislerinin yerinde istihdamı ile ilgili kurumlar fonksiyonel olarak aktif olmalıdır.
Kırsal ile kentli, tarla ile tarımcı buluşacak toprağını işleyecek, doğru insanların doğru yerde milli kolektif çalışması ile tarım ve hayvancılık sektöründe nüfusun beslenme sorununa çözüm olacak, ihracat yapıp ülke ekonomisine katkıda bulunacak bir tarım sistemi hayata geçirilmeli, DEVLETİN TARLASINI DEVLET SÜRMELİ, HOLDİNGLER DEĞİL.
Türkiye tarımını küreselleşmenin kıskacından kurtarmalıyız devlet tarımdan el çekmemelidir. Devletin milli politikaları holdinglerce yönetilmemelidir.
Bugün “stoklarımız yeterlidir” demekle belki kendimizi rahatlatıyoruz ama bunun yerine “ihtiyacımızı karşılayabilecek üretim devam etmektedir” diyebilmek daha doğru değil mi?
Bir ülkenin tarımdaki amacı öncelikle kendi nüfusunu yeterli, sağlıklı beslemek, daha sonra fazlasını ihraç etmek olmalıdır.
Türkiye zamanla bilinçli veya bilinçsiz olarak tarımı kurtarmak için kısa dönem politikalar izlemiştir.
Mesela; kamuoyunda TARGEL olarak bilinen 2007 yılında başlatılan Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi ile 10 bin ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdam edilmiş, köylere gönderilmiştir.
9 yıl sonra 2016 yılında bu proje yürürlükten kaldırılmıştır. Kısa vadede devletin ziraat mühendisinin ve veteriner hekimlerin itibarını kırsalda zedeleyen, milli kaynaklarını heba eden bu projenin mimarları kimlerdir?
TARGEL Projesi ile enflasyona uğramış ziraat fakülteleri, veteriner fakülteleri ve tarımsal yayılımın çarpık eğitim sisteminden yeni mezun ve meslek ile hayat tecrübesi olmayan binlerce genci, kendilerinden tarımı daha iyi bilen atalarına, eğitimci ve yol gösterici olarak kimler gönderdi?
Sadece bu proje devlete tarımsal mücadelede ve üretimde 9 yıl kaybettirdi. Bürokratların, muhtemel gıda krizinde Türkiye’yi kurtaracak isabetli tarımsal kalkınma projelerini hayata geçirme ihtimalleri var mı?
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, yeni bir proje ile tarımı kurtarmaya çalışacağa benziyor. Bakanlıkta anlaşılan bundan sonra tarım ve hayvancılıkta makro planlama, Bakanlık bürokratlarınca önerilen ve planlanan SEMERAT HOLDİNG tarafından yapılacak gibi.
Türk tarımının problemi; kurumsal yapıların kapatılması, yenilerin açılması veya düzenlenmesi değildir. Problem tarımsal girdilerin pahalı oluşu, ürünlerin çiftçiden ucuza çıkması ve aracılar vasıtasıyla tüketiciye pahalıya satılmasıdır.
TARGEL modeli proje mantığına sahip bürokrat ve holdinglere Türk tarımı teslim edilmemelidir.
Artık liberal ekonomiyi şiddetle savunan ülkeler bile devletin, ekonomiye doğrudan müdahale etmesini talep ederken, ülkemizde tarım sektörü kendi haline bırakılmamalıdır.
Yeni holdingler yerine, tarım kredi kooperatiflerinin yapısını değiştirerek, bütün çiftçilere ilave destekler ile kooperatiflere üye olması teşvik edilmelidir.
Özel sektör, mili birlik kooperatifi, TMO, ÇAYKUR ve Türk Şeker gibi kitlerin ortaklığında bir şirketin yürümesi mümkün değildir. Tarımda üretim planlamasının merkezi hükümet tarafından yapılması zorunludur.