Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da 18-21 Aralık’ta düzenlenen 2019 Kuala Lumpur Zirvesi’nin, İslam âleminin sorunlarının çözümü ve İslam medeniyetinin yeniden şekillenmesi için önemli bir adım olması planlanırken İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), tarafından eleştiriler ve tartışmaların hedefi oldu.
Aslında eski adıyla İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), şimdiki adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT), kuruluşu şöyle gerçeklemişti…
1967’deki Arap-İsrail Savaşı’nda yaşanan kayıplar ve 21 Ağustos 1969’da Kudüs’teki Al-Aksa Camii’nin kundaklanması, İslam ülkelerinde büyük tepkilere yol açmış ve dayanışma ihtiyacını doğurmuştu.
Ürdün Kralı Hüseyin’in öncülüğünde 25 Ağustos 1969’da yapılan Kahire toplantısında “İslam Zirvesi” oluşturulmasına karar verildi.
Türkiye dâhil 24 ülkenin katılımıyla toplanan “İslam Zirvesi”nde İKÖ’nün kurulmasına karar verildi. Zirvede, İsrail’in Kudüs’ü boşaltmasına, 1967 savaşlarında işgal ettiği yerlerden çekilmesine ve İsrail’in tanınmamasına yönelik bir bildiri yayımlandı.
Büyük idealler ve umutlarla kurulan örgüt gelinen noktada Suudi Arabistan’ın maddi manevi gücü, gölgesi altında büyük bir hayal kırıklığının ötesine geçemedi.
İİT’nin, Filistin sorununda İsrail ve Batı’nın gölgesinden çıkmayı başaramadığı gibi Mısır, Suriye, Yemen, Irak, Doğu Türkistan ve Afganistan’da yaşanan sorunları görmezden gelmesi tüm güvenilirliğini bitirmiştir.
Gelinen noktada Ortadoğu ve İslam dünyasının yaşadığı problemlerde, İİT ve Arap Birliği’nin sorun çözücü yaptırım gücünün iflas ettiğine şahit oluyoruz.
BM’nin, BMGK’nin 5 üye ülkesinin esiri olması ve insan hakları ihlalleri karşısında kararlarının ulusal çıkarları doğrultusunda alınması ne ise İİT’nin de İslam dünyasında hiçbir güveni kalmamıştır.
Malezya Başbakanlığı ve zirveye dair basında çıkan haberlere göre, zirve kapsamında, Müslüman dünyada milli egemenlik, kalkınma, yönetim ve adalet gibi alanlarda yaşanan sorunlar müzakere edilip bu meselelere çözümler aranması temel hedefti.
2019 Kuala Lumpur Zirvesi’nin üçüncü gününde katılımcılara hitap eden Dışişleri Bakanı Seyfeddin, İslam âleminin sorunlarına dair değerlendirmelerde bulunurken, özellikle İİT üzerinde maddi manevi baskı ve gücü elinde tutan Suud’a göndermelerde bulunması çok dikkat çekti.
Müslüman ülkelerin kendi içindeki çatışmalarına dikkati çeken Bakan Seyfeddin, “Müslüman ümmetinin içinde bazı küçük ülkelerle alay eden, bazı ülkelere karşı tek taraflı yaptırım uygulayan ve hatta Müslüman ülkeleri bombalayan birtakım ülkeler var. Bu ülkeler süper güçler adına gizli savaşlara bulaşıyor ve başkalarının yararına vekâlet savaşları çıkarıyor” dedi.
Kuala Lumpur Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin “Türkiye, Pakistan ve Malezya” arasındaki, Mahathir Muhammed direktifleriyle oluşan üçlü mekanizmaya destek vermeyi sürdüreceğine dikkati çekti.
Erdoğan ayrıca, bu mekanizmanın “ümmetin birliğini korumak” için oluşturulduğunu vurguladı. Suudi Arabistan ile Abu Dabi yönetiminin bu tür tavırları tabii ilk değil. Ne yazık ki Suudi Arabistan’ın Pakistan ve Endonezya üzerinde baskı kurduğunu ifade etti.
Belki de İİT, kurulduğu günden bu yana en büyük özeleştiriye, dağılmaya ve yeni bir gruplaşmaya sahne oluyor diyebiliriz.
Zirveye olan baskı ve eleştirilerin öne çıkan tek sebebi, Malezya’daki zirveyi, Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yaptığı ve başını çektiği İİT’ye alternatif bir girişim olarak görülmesiydi.
Suudiler ve İİT Genel Sekreteri rahatsızlıklarını hemen açıkladılar. Malezya, Türkiye, İran, Endonezya ve Katar’ı bir araya getiren bu zirvenin Suudileri rahatsız etmesi bir yana Dr. Mahathir ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, İİT’nin pasifliğinden şikâyetçi olmaları bu yeni oluşumun iş birliğinin devam edeceğinin sinyallerini vermiş oldu.
Malezya’nın emektar Başbakanı Mahathir’in zirveye damgasını vuran sözleri geç kalmış bir günah çıkarması olarak algılandı.
“Bugün dünyanın saygısını kaybettik. Biz artık ne bilimin kaynağı ne de insan medeniyetinin rol modeliyiz.”
“Biz, İslam’dan korkulmasına neden olduk.”
“Bugün hiçbir Müslüman ülke gelişmiş olarak tanımlanmamaktadır. Bütün servetlerine rağmen bu ülkeler gelişmekte olan sınıfındadır. Bu ülkeler maalesef zayıf ve İslam ümmetini korumada yetersiz kalmıştır” şeklindeki sözleri çok tartışılacak.
Türkiye, İran, Katar ve hatta Malezya gibi ülkeler, kritik kararlarda ve stratejik dönüşümlerde “İslam Birliği” çağrısı yaparken kamuoyu da bu ülkelerin Malezya’daki “Beşli Zirve” sırasında yeni bir İslami oluşum kurma niyetlerini açıklamasıyla şaşkınlık yaşadı. Gözlemciler ise ellinci yıldönümünde İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) “saflarını bölmenin” hedef alındığını belirtti.
Ancak Körfez’deki tarafların “şer üçlüsü” olarak nitelediği bu ülkelerin (İran, Türkiye ve Katar), Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) temsil ettiği ülkelere karşı, “ABD yaptırımları karşısında İran’a destek vermek için 57 ülkeyi içeren İİT çerçevesindeki diğer taraflara şantaj yapmak” amacıyla yeni oluşumu kurmaya yöneldiğine inanılıyor.
İslam dünyasının küresel çatışmalar sürecinde adalet, liyakat, insan hakları ve özgürlükler sorununa yaklaşım ve çözüm problemiyle başının ciddi şekilde dertte olduğuna şahit oluyoruz.
Arap Birliği ve İİT’nin uzun zamandır İslam dünyasının içindeki sorunlara çözüm bulacak bir mecalinin olmadığı gerçeği artık aşikar bir durumdur.