Ekmek, insanoğlunun bilinen en eski ve önemli gıda maddesidir.
Dünyada tarımın ilk kez yapıldığı, buğdayın ilk ekildiği ve ekmek haline getirildiği bir coğrafyada yaşıyoruz.
Ekmek kelimesi; Osmanlıca “epmek, ötmek” kelimelerinden evrilerek günümüzde kullanılan halini almıştır. Ekin, ekim, kelimeleri ile de aynı köktendir.
Ekmeğin tarihçesi; insanların bundan yaklaşık 10 bin yıl önce arpa, buğday ve çavdar gibi hububatları taşların arasında ufaladıktan sonra su ile hamur haline getirmeleri ve bir yassı taş üzerine yayarak ateşte pişirdiği günlere kadar uzanır.
Yazılı kaynaklarda buğday tarımının ilk yapıldığı yerin Şanlıurfa olduğu, ekmekçilik mesleğinin ve mayalı ekmeğin kaynağının ise Eski Mısır olduğu ifade edilmektedir.
Mısırlıların ihtiyaç fazlası hububatlarını Romalılara ihraç etmeleri ile Yunanlılar ve dolayısı ile Avrupalılar ekmekçiliği Mısırlılardan öğrenmiş oldular.
Ekmeğin bir kıtadan diğerine şekli değişse de tüm dünya da her gün tüketilen gıdaların başında gelmektedir.
Hayatımız boyunca ekmeği kutsal bilen ve beslenmek için onunla yetinen bir nesil olduk.
Kuru bir tandır ekmeği veya sele ekmeği ile doydu karnımız. Çoğu zaman yerken acı soğan bile aklımıza gelmedi.
Dünyada ilk verilen kavga “Ekmek Kavgası” olsa gerek…
Yerde bulduğumuz ekmeği öpüp alnımıza koyduktan sonra yükseğe koymayı ibadet belledik.
Bir ekmek kapısı buldu isek şükrettik.
Çoğu zaman ekmeğimizden edildik suçsuz yere…
En kutsal mücadelelerimize “Ekmek Mücadelesi” adını verdik.
Hepimiz çocukken ekmek üzerine yüzlerce kez yemin ettik.
Yeri geldi itildik kakıldık ama “Ekmek Davası” dedik, sustuk ve sabrettik.
Anadolu’da “Nankör” terimi ile “Tuz ekmek hakkı için” terimi çok kullanılır.
Nankör; nan ve kur kelimelerinin birleşiminden türetilmiş bir kelimedir. Nan yani ekmek ve kur görmeyen, kör kelimelerinin birleşimidir.
Tuz ekmek hakkına gelince; nan ekmek, nemek (namak) yani tuz demek. “nân u nemek” (tuz – ekmek) ise; aynı sofraya oturma, aynı sofrada birlikte yenilmiş içilmişlik, sofra paylaşmak dolayısı ile sır paylaşmak anlamlarına gelmektedir.
Nankör ise; gördüğü iyiliği unutan, aynı sofrada birlikte yenilmiş içilmişliği yani “tuz ekmek hakkını” unutan, ihanet eden veya bilmeyen demektir.
Aynı sofradan yenilen ‘tuz ve ekmek’, artık aradaki dostluğun bir nişanesi ve bu dostluğun bozulmaması için içilen bir ant halidir.
Anadolu’da özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde halen birçok aşiret özellikle aralarındaki kan davalarının sona erdirmede “ekmek ve tuz” üzerine yemin ederler.
Osmanlı Akıncıları; savaşa giderken Kur’an’a, kılıca, tuza ve ekmeğe el vurarak yemin edermiş.
Ne bileyim belki de Ramazan Orucu tutanların açlığına tercüman olmak için veya kendi açlığıma istinaden aklıma EKMEK ile ilgili bu yazıyı yazmak geldi:))))
Bu arada merhum Hasan Hüseyin Korkmazgil’in aşağıdaki şiiri kadar ekmeği güzel anlatan bir şiir var mı bilmiyorum?
ben işçi çocuğuyum evladım
demiryolu atölyesi işçilerinden
emekli Şükrü’nün oğluyum
ekmekle doydu karnım
ekmekle avutuldum
ekmekle korkutuldum
sen sofraya havyar da koysan kuzu kızartması da
önce ekmeğe varır elim
çilemin adı benim
ekmek kavgası
………………..
Mahatma Gandhi; “Çalışmak ekmek, tembellik kıtlık getirir.” demekte.
Kardeşliğimizin, birlik ve beraberliğimizin daim olduğu bir Ramazan ayı olsun İnşallah…