“Siz; insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkorsunuz. Ve Allah'a inanırsınız.” (Âli İmrân/110) ilahi emri kimliklerimizde önceleyeceğimiz değeri ortaya koymaktadır. Çeşitli dinlerde zaman ve şartların değişmesine paralel olarak bazı uygulama farklılıkları olmuşsa da, bütün peygamberler tertemiz nimetlerden yiyip içmek ve güzel işler yapmakta birleştikleri gibi tevhit inancında ve Allah’a saygı duyup isyandan sakınmakta da birleşmişlerdir. İnsanı muhatap alan İslam’ın temel dünya görüşü inanç üzerine kurulmuştur. Bu anlayışı benimseyen insanlar, topluca ümmeti oluşturur. Bu sebeple, bir Müslüman’ın ümmet anlayışına uygun olarak yapması gereken bazı şeyler vardır.
Her şeyden önce bir Müslüman’ın ümmetin manevi şahsiyetine leke getirmemesi gerekir. Mensubu olduğu dinin gereklerini yerine getirmeyen kişinin aidiyetinden bahsetmek mümkün olmaz. Müslümanlar olarak bizler başkalarının değerlerine sahip çıkan değil, kendi değerlerini savunan adamlar olmalıyız. Kendi inanç prensiplerini bilen, yaşayan ve savunan kişilerle bu dava yükselir.
Ümmeti inşa eden Sünnet-i Seniyye’ye uymak gerekir. Çünkü Ümmet-i Muhammed, Sünnet-i Muhammed ile inşa edilir. Sünneti toplum hayatına ne kadar yayar ve uygularsak, ümmet anlayışını o denli sağlam temeller üzerine oturtmuş oluruz. İslam’ı yaşama şeklimiz sünnete uymakla olur. Kur’an’ın en güzel tefsiri olan sünneti yaşam şeklimiz olarak belirlemeliyiz. Hz. Muhammed’i ve onun sünnetini dışlamaya çalışanlar, İlahi emre uymadıkları gibi Allah adına ahkâm kesmeye çalışırlar. Peygamberden ileri derecede Müslümanlık aramanın bir anlamı ve faydası yoktur; zaten aransa da bulunamaz. Aynı zamanda Hz. Peygamber’e rol biçmeye de kalkışmamak gerekir. Ona yeni yeni roller biçmek gibi, onu kendi aklına göre sınırlamak da hadsizliktir. Çünkü din sadece ilim değil aynı zamanda ameldir de. Dinimizin uygulama şeklinin en güzel örneğini de Peygamber Efendimiz göstermiştir. Bu konuda tartışma açmak din düşmanlarının arzuladığı bir şeydir. Allah (c.c.) bir topluluğa şer murat eder ise, onlara tartışma kapılarını açar ve o toplumun helakine sebep olur. İddia ile de dindarlık olmaz. Şer-i şerife saygı, meşru olanı yaşamakla mümkündür.
Ümmetin temel bağı din kardeşliğidir. Müslümanlar için din kardeşliği en temel önceliktir. İlahi emir de bu yöndedir. Müslümanlar kendilerine dost seçerken önceliği İslam kardeşliğinde aramalıdır. Bazı yanlışlıkların temelinde, ulemanın veya ulema diye insanlara tanıtılan kimselerin topluma uyması yatmaktadır. Âlim olan kimse Allah adına doğruyu söyler ve insanların da kendisine uymasını teşvik eder. Kitlelerin peşinde sürüklendiği kişilerin yanlışı top yekûn toplumun helakine sebep olabilir. İslam’ı önceleyen ve önemseyenlerin sünneti benimsemesi gerekir. Kısacası İhvan-ı İslam olmak gerekir.
Ümmet anlayışının temelinde İslam hizmetlerine gönülden talip olmak, dini görevleri ciddiyetle yerine getirmek, her kademedeki dini çalışmalara destek vermek, “La İlahe illallah” diyenlerle ilgilenmek, usulü dairesinde Şe’air-i İslam’a sahip çıkmak yatmaktadır. Yani ümmetin dertleriyle ilgilenmek temel prensiptir. Zalimlerin zulmü altında inleyen Müslümanlara kayıtsız kalıp, Allah’ın dostunuz olamazlar dediği zevatla diyalog kurmaya çalışanların dayanağı Kur’an’ı Kerim olamaz.
İmana sınır iman ile çizilir. Müslüman’ın en bariz özelliği, inananlardan yana tavır koymasıdır. Bu, peygamberlerin ortak özelliğidir. Peygamberlerin hepsi inananlardan yana tavır almış, inananlara kol kanat germişlerdir. İnsanlığın kaybettiği değerler maalesef inançlı insanlar eliyle olmuştur. Önce ümmete icabet, sonra ümmeti davet gelir. Ümmetin içinde yer almaktan imtina eden Müslümanların İslam’a daveti havada kalır. Ümmet birliğini oluşturamayan insanların din birliğini oluşturması beklenemez. Önce Hak dinin mensubu ümmet bir araya gelsin, kendi araların- da bir birliktelik oluştursun, sonra Hak din İslam ile muharref dinler arasında dünya barışını tesis etmek adına bir diyalog oluşturulacaksa oluşturulsun! Ancak bu diyaloğa ihtiyaç varsa bile ümmet birlikteliğinden çok çok daha sonra gelir.
Ümmet anlayışının bir başka unsuru ise muvahhit nesiller yetiştirmektir. Bu da peygamberlerin temel prensibi olmuştur. En büyük mutluluğumuz bir Müslüman’ı gülerken görmektir.
Biz okullarda başkalarının çocuklarını yetiştirmeye çalışırken, kendi çocuklarımızı televizyon karşısında veya sosyal medya çılgınlığı içinde başkalarının yanlış ve yalan eğitimlerinin kucağına atmamalıyız.
Mehmet Akif’in deyimiyle felâh-ı ümmet için çarpan kalb-i rahîm gerek.
Vesselam…