İnsan iradesini harekete
geçirdiğinden dolayı, davranış adını alan eylemlerin başlangıç noktası ve
kaynağını inançları oluşturur. Bu yönüyle insana insan olma özelliğini
kazandıran temel yapı taşlarından biridir inanç.
Davranış, dini-ahlaki
sorumlulukları olan ibadetler başta olmak üzere toplum yararına
gerçekleştirilen her türlü sosyal faaliyet ve uygulamalardır. İnsanın yaptığı
herhangi bir davranış Kur’an-ı Kerim e ve Nebevi sünnete uygun düşüyorsa, o
davranış iyi davranıştır. Kötülerin davranışları Kur’an’ı Kerimde “susamış
kimsenin geniş düzlüklerde görüp su zannettiği serap”a benzetilmiştir.
İnsanın yaptıkları, karakterinin
tezahürüdür. Bir insanın kişiliğini analiz ederken onun yaptıklarından yola
çıkar, sonuca öyle gidersiniz. Sorumluluk bilinci taşıyan insanlar gerçek
anlamda inanan ve inançlarının gereğine göre iyi ve güzel davranışlarda
bulunanlar ve gündelik hayatlarında Allah’a karşı sorumluluk bilinci
taşıyanlardır. İnanç ve davranış güzelliğine sahip muhsin kişiler yani ihsan
sahipleri, Allah’ı görüyormuş gibi davranan ve davranışlarında titizlik
gösteren kimselerdir.
Hz. Peygamber, bir müminde olması
gerekenle olmaması gereken ikişer özellik saymaktadır. Bunlar müminin kişilik
yapısını gösteren bariz özellikler olarak düşünülmelidir. Olması gereken iki
özellik şöyledir: Mümin saftır; kötülük bilmeyen, kalbi temiz, hile bilmez,
herkese karşı hüsnüzan besleyen kişidir. Saflığı bön ve geri zekâlı anlamında
değil, temiz kişi anlamındadır.
Mümin kerimdir; çok cömert, çok
affeden ve güzel ahlaklıdır.
Olmaması gereken diğer iki
özellik ise: Hilekârlık ve alçaklıktır. Bu özellikleri ile kişi mümin değil
fâcir olur. Fâcir ise asi ve günahkâr demektir. Günah işlemekte hiçbir sakınca
görmeyen kişi demektir.
İslam, insanların ihtiyaç
duydukları bir zamanda yağan bereketli yağmur gibidir. İnsanoğlu da muhtelif
nitelikteki topraklara benzer. Ehli Sünnet mensupları “davranış inancın
değil, inanç davranışın şartıdır” kuralını koymuşlar, davranışı inancın
bir sonucu olarak görmüşlerdir.
İnsanların bir kısmı, dinî
ilimleri bilen, onunla amel eden ve onu başkalarına da öğreten kimselerdir.
Bunlar, yağan yağmuru emip ondan kendi faydalandığı gibi çeşit çeşit bitkiler
yetiştirmek suretiyle insanlara ve diğer canlılara da fayda sağlayan bitek,
verimli, mümbit topraklara benzetilmektedir. Yani hem kendisi faydalanan, hem
de başkalarına fayda veren insanlardır onlar. Anlayış sahibi kişinin halidir bu
hal. Peygamberimizin getirdiği din, suyun toprağı canlandırması gibi ölü
kalpleri diriltir. Müslüman öğrendikleriyle sadece kendisi faydalanmaz, aynı
zamanda başkalarının da faydalanmasına vesile olur. Olunması gereken, tavsiye
edilen budur.
Diğer bir kısım insan da bu
ilimleri öğrenmiş, ancak onu güzelce anlayacak, manasını ve ihtiva ettiği
hükümleri kavrayacak durumda değildir. Ama yine de onu koruyor, ihtiyaç
duyanlara ve isteyenlere veriyor ve böylece onlara fayda sağlıyor. Bu kimseler
de, tuttuğu su ile insanların ve diğer canlıların faydalanmasını sağlayan
toprak gibidir. Bunlar, kendileri gereği gibi faydalanamadığı halde başkalarına
fayda veren insanlardır. Kendilerine faydası olmayan ama insanlara faydalı olan
kişilerdir.
Başka bir kısım insanlar daha
vardır ki, onlar ne ilim öğrenir, ne onunla amel eder, ne de başkalarına
aktarırlar. Bunlar suyu tutmayan kaypak ve verimsiz toprağa benzerler. Ne
kendilerine faydaları vardır, ne de başkalarına! Bu gruptaki insanlar da iki
kısma ayrılır: Biri, dini kabul etmiş, ama ilim öğrenmemiş veya ilim öğrenmiş,
fakat onunla amel etmemiş olan kimselerdir. Bunlar iltifat edilmeyecek
kişilerdir. Diğeri ise dini kabul etmeyen, din kendisine tebliğ olunduğu vakit
onu inkâr eden kimselerdir. Bunlar da hidayetten nasipsiz kimselerdir.
Mümin lüzumsuz iş ve sözden uzak
duran kişidir. İnsanın gereksiz sözleri terk etmesi, Müslümanlığının
güzelliğindendir. Sözler ve işler iyi bir insan olmanın delilleridir. Boş iş ve
sözlerden kaçınan kişidir mümin. “Mâlâyani” kelimesi, gereksiz
sözler anlamına gelir. Gereksiz, faydasız ve fuzuli söz söylemek ve böyle bir
iş yapmak demektir.
Mümin daima diline sahip olan
kişidir. Bir insanın en çok koruması gereken azası dilidir. Silahla birkaç kişi
öldürebilirsiniz ama dil ile dünyayı öldürürsünüz. Bütün organlar dile bağlıdır.
Diyalog, iletişim önce dil ile başlar, sonra diğer azalar devreye girer. İnsan
söylediği söze uymak ve onun peşinden gitmek ihtiyacı hisseder. Dil doğru
olursa bütün azalar doğru olur. Dil şaşırırsa bütün azalar da şaşırır.
Peygamber Efendimizin bizi en çok uyardığı vücut organımız dildir. Söylenen her
söz insanoğlunun lehine değil aleyhinedir. Marufu emretmesi, münkerden men
etmesi ve Allah’ı zikretmesi dışında dilden çıkan sözler zarara yol açabilir,
insana vebal yükleyebilir. Dilini tutan kişinin kurtulacağı müjdelenmiştir.
Hem kendisi faydalanan, hem de
başkalarına fayda veren insanlar olmamız temennisiyle…