İstanbul’un en nezih semtlerinden Üsküdar daki Merkezinde verdiği bir röportajında kesıtler;
Müşterilerine verdiği güven ve el birliğinin bereketiyle duygularını anlatan emin üstün ‘Hepimiz bu dünyada birer misafiriz ama helal rızıkla kazanılmış paraların anahtarlarla berekete dönüştüğünü görmek en büyük mutluluk kaynağım oldu’ mesajını verdi.
Girişimci bir aileyiz
Rahmetli babam ülkemizde ilk otomobili, ilk gazoz makinesini, ilk tuz değirmeni ve ilk un değirmenini yapan kişidir… Dedem de, memleketimizde kunduracılık çok özel bir meslek olduğu için ilk ahşaptan kalıbı yapmıştır. Dedemiz hem âlim, hem de sanatkâr. Çok güzel kitap cildi yapardı. Hükümetin bütün kitaplarını onlar ciltlerdi. Hamdolsun ki onlar kimseden dilenmeden el emeği ile geçinebildiler ve bunu bizlere de öğrettiler. Babam da dedemden aldığı dersle gazoz makinası yapmış. O zamanlarda büyük markalar yoktu gazozda. Herkes kendi bölgesinde üretimini yapardı. O da önce un değirmeni yapmış, su değirmeni yapmış, hep bir adım ileri gitmiş ve sonra tuz değirmeni yapmış. Hep üretmişler. Biz, Üstün ailesi olarak bu bakımdan şanslıyız.
Ya şu yerli araba meselesi…
Yerli otomobil ile 1960’larda tanıştık. 1962’lerde otomobil yapmak bize ait bir şey değildi aslında. Onu dışardan gelen bir şey olarak bildik millet olarak. Bu nedenle de sadece kullanmasını öğrendik. Evimizde ‘Bir gün biz de otomobil sahibi olacağız, iş sahibi olacağız’ hayalleri kurardık. Bu hayallerin başkahramanı ise babamız olmuştur. Rahmetli, kafasında öyle motorlar icat ediyor ve diyordu ki; ‘Hiç enerji olmadan, aynı bu dükkânların kepengini kaldıran yaydan motor yapacağız ve çocuklar ona binecek’. Bu fikir bile bizim hayalimizi o süslerdi. Aynı saat gibi, zemberek yapar gibi yapıp bize 15 yaşımızda onu anlatırdı. İyi ki de anlatmış.
Yaşasın hayallerim
Ben de hayaller kurardım hep. 'Acaba doğru olanı yapabilir miyim’ diye. Mesela bisiklet buldum iki tane. Haftasonu panayırlarda kiraya vermek suretiyle ilk paramı kazanmış oldum. 20 liraya kadar kazancımın olduğu günler gördüm. Onu da babama verirdim, araba yapması için. Bunun yanı sıra okul ihtiyaçlarımı giderirdim. Öyle bir dönemde babamızın yanında olmak ayrı bir keyifti. Çünkü babamın maaşı geçinmemiz için yetmiyordu. İmamlıktan 240 lira maaş alıyordu. Aile olarak kalabalıktık, üç erkek ve 3 kız kardeştik. Masraflar için aile bütçesine yardım etmek bizlere sorumluluk bilincini de aşıladı. Babamızın bizim ve ülkenin kalkınması için ufkumuza sunum vermesi her evlada nasip olmayan bir nimetti. Bu arada kardeşlerimin hepsi hayatta hamdolsun.
Eminevim böyle doğdu
Böyle bir dönemde düşünüp taşındım ve dedim ki ‘bunun için bir el birliği yapalım…’ Ve ilk adımı böylece attık. El birliği yaparak 20 kişiyi birleştirdik. O 20 kişiyi otomobil sahibi yaptık. 20 ayda… İnsanlar baktı ki, 40 milyona mâl olan otomobil 26 milyona mâl oluyor. 2. Grup, 3-4-5 derken biz ayda 5-10 grup yapmaya başladık.
Taksitle faizsiz oto sattık
Bununla birlikte otomobil satışında bir devrim oldu. Piyasada otomobil fiyatı düzeltildi. İnsanlar bayrama girdiği zaman hücum ediyordu, fiyatlar yükseliyordu, yılbaşı oldu mu hücum ediyordu. Otomobiller peşin bile 5-10 milyon pahalı satılıyordu. Biz bu şekilde bir regülasyona sebep olduk. Bizim gibi 100’e yakın firma çıktı. 2005’te artık otomobil sıradan bir şey oldu toplum için. Herkesin alabileceği, ulaşabileceği bir şey oldu. Türkiye bu döneme kadar çok ciddi krizlerden atladı. Mesela enflasyon yüzde 80’lerdeydi… Çok büyük krizler yaşandı. Bu krizleri de iyi kötü atlattık.
Kazandığımızı gayrimenkule yatırdık
2002’de memleket AK Parti ile istikrarlı bir hükümete kavuşunca, biz de 2006’da konuta çevirdik. 1990 yılından 2000 yılına kadar Türkiye’nin değişik yerlerinden araziler aldık. Elimizdeki imkânları gayrimenkul ile değerlendirmek istedik. Antalya’da 100 dönüm bir yer aldık. O bölge hâlâ elimizde durur… Elimizde para oldukça gayrimenkule odaklandık. Sıkıştığımız zaman bunları paraya çevirmek suretiyle borçlarınızı ödüyorduk, kimseye de mahcup olmuyorduk.
100 bin ailenin mutluluğu benim mutluluğumdur
Bugüne kadar 100 bin kişiyi ‘Eminevim ve Emin otomobil’ ailemize dâhil ettik. Pek çoğu ilk kez ev yada otomobil sahibi oldu. Bu heyecanı sürekli taşıyabilme gücünü onlardan alıyorum. Okuyucularla paylaşacağım şu anektod heyecanımın hangi seviyede olduğunu daha iyi anlatacaktır… Geçtiğimiz aylarda bir vatandaş ile sohbet yapıyordum, bu kardeşimizin altında son model bir arabası var, yatı var, katı var, yani zengin bir iş adamı. Bana,’ 1994 yılında sizden aldığım Şahin marka araçta duyduğum heyecanı hâlâ unutamadım’ derken gözlerindeki o parıltı görülmeye değerdi. Halbuki o kardeşimizin son model arabası var ve hiç ondan bahsetmiyor. Neden? Çünkü o yıllarda otomobil alma şansı yokmuş. İşte bizim Emin Şirketler Grubu olarak ev veya otomobil sahibi olmayan insanları sevindirmemiz bereketi de beraberinde getiriyor. 100 bin kişi bizler için normal otomobil verdiğimiz, ev verdiğimiz insanlar değildir. Birçok otomobil şirketi için müşteri sadece otomobili satın alıp giden kişidir. Onlar için parası olan kişiler müşteridir. Ama bizde öyle değil.
Ben de bir faniyim
Hepimiz faniyiz bu dünyada. Ben de öyle. Günü geldiğinde, birileri çıkıp, ‘Emin Abimiz, Eminevim adında, insanların ihtiyacını çözen bir sistem kurdu, insanların neye ihtiyacı varsa onu hayata geçirdi, Allah razı olsun’ derse ne mutlu bana. Helal yoldan insanları ev sahibi ve otomobil sahibi yapmak, hastaneler ve okullar yapmak ve ülkede el birliği ile sosyal adaleti yaymaya gayret etmek herkese nasip olmaz. Ben, böyle anılmak isterim.
Yeni konut müjdemiz var
“Türkiye’de iki türlü konut ihtiyacı var. Yatırım olarak lüks konuta ihtiyaç var, bir de yaşamak için tabi ki. Biz, öncelikle yaşamak için gerekli olan konutu yapacağız, önceliğimiz bu…
Bunun akabinde de C kesiminden B kesimine geçenlere, B kesiminden A’ya geçenlere de hitap edecek lüks konutlara ihtiyaç var. Son kararımıza göre Silivri’de iki bin daire üreteceğiz, bunlar ekonomik konutlar olacak. Arsamızı aldık ve projeler üzerinde çalışıyoruz. Orada 200-250 bin liradan satışlara başlayacağız. Dairelerin tipi ise 2+1 olacak. Anadolu yakasında Kurtköy’deki yerlerimizde Tuzla, Darıca, Yalova’da var projelerimiz. Projelerimizin yüzde 80’ini sattık.
Talepte sosyal boyut da önemli. Biz projelerimizdeki sosyal alanların bazı kısımlarını bayan, erkek olmak üzere de ikiye ayırdık. Hassasiyet gösterdik. Bu da ilgi gördü. Başarılı olacağımıza inanıyoruz.
7 konuttan günde 50 konuta
Biz Eminevim olarak Türkiye’de 2005’te 7 konut teslim ederken, geçen yıl 7 bin konut teslim ettik. Şimdi ise günde 50 tane teslimatımız var. Şuan hakikaten alma şansı olmayan insana hitap ediyoruz. İnsanlar bir şeyi çok kolay aldıkları zaman onun kıymeti olmaz. Düşünün bir şeyi alacaksınız çok kolay alıyorsunuz onun kıymeti yok. Aslında işin bereketli noktası bu Adam işçi mesela, bin 500 lira maaş alıyor, hayatı boyunca ev alma şansı yok, ama bizim elbirliği sistemimiz ile ev sahibi oluyor.”
Türkiye’nin her yerindeyiz
Biz çekilişimizi bin kişilik toplantılar ile hep bir arada yapıyoruz. İnsanlar orada her şeyi görüyor. Enerjimizi onların mutluluklarından sevinmelerinden, onların bağırmalarından alıyoruz. Anadolu’da da bölge toplantıları yapıyoruz. Uzun zamandır, her bölgede ev alanlar ile almayanları bir araya getiriyoruz. Türkiye’de her yere ulaştık yüze yakın da şubemiz var. O şubelerimizin bulunduğu yerde bire bir çalışıyoruz. Anadolu’da daha güçlüyüz. Orada iletişim çok güçlü. Anadolu’da insanlar birbirini tanıdığı için eşine dostuna önerebiliyorlar. Anadolu bereketli, Konya bereketli Ankara bereketli, İstanbul’da nüfus büyük olduğu için en çok İstanbul’da işimiz oldu. İnsanlar çok kolay satın alıyorsa bize ihtiyacı az oluyor. Düşünün ki hayatında ev alma şansı olmayan bölgeler bize veya tasarrufa dayalı insanlar geliyorlar.
Birlikten kuvvet doğar
Toplumda bir elbirliği sistemi oturtulabilirse… Eskiden yüz tane koyunu olan geçinebiliyordu. 100 koyun, 3 yüz lira kâr etse 30 bin lira yapar… Şimdi 30 bin lira çobanın maaşı bile değil. Öyle bir şey yapacaksınız ki çobanın maaşı çıkacak, sizin geliriniz çıkacak hem de profesyonelce bakabileceksiniz. El birliği için insanların birikimleri birleştirilecek, tarlalar kiralanacak. Denilecek ki ‘senin kaç dönüm tarlan var? 40 dönüm. Ne kazanıyorsun? 5 bin lira. Al sana 6 bin lira, ver bakalım bu tarlayı bize kiralayalım. Tarlalar tek elden işlenecek. Böyle bir modeller oturtulacak. Bu modeller ile bu işler çözülebilir. Bunu yaparken de diğerlerine de farklı işler bulmak lazım. Diyelim bir kasabada bin kişi var. Bunun 50-60 tanesi hayvancılıkla meşgul olacak 950 tanesi farklı iş bulacak. " Tabi işimiz tamamen insani ilişkilere bağlı, insan onuru ile yaşayabilen bir varlık. İnsanı eğer ölçmek icap etse, elimizde bir termometre olsa her insanı ölçerken onurlarıyla ölçmemiz lazım; insanca olması lazım. Onun için insani ilişkiler bunu gerektiriyor. Bunu sadece ticaret için yapmıyoruz insanlara güven verelim de ev satalım, güven verelim de araba satalım değil. Hayatımızın şekli bu olması lazım. "
Sanayi işi dönüm noktamız oldu
Sanayide hidrolik silindir imalatı yaptık. Traktör römorkunun arkasını kaldırıp indiren hidrolikleri imal ettik. Lifsan diye bir firma kurduk. Bu arada ben Kastamonu’da sanat okulunda eğitim gördüm. Ondan sonra makine mühendisliğini bitirdim. Yıldız Teknik’i bitirdim ve makine üzerine yoğunlaştım.
İki katı fiyatına araba
90’lı yıllara kadar bizim öncelikli derdimiz hep geçinmekti. O günler de çoluk çocuğumuzun nafakasını temin etme mücadelesine girdik. Daha evvel ‘yeminli teknik’ bürolar vardı. O bürolar ile biz Türkiye’deki konutların, kaçak binaların tespitini yapıp devlete onunla ilgili bilgi verdik. Onlara tapu vermek için. 1982’den 1987’ye kadar böyle devam ettik. 1987’de Gentaş diye bir inşaat şirketi kurdum. Ancak sermayemiz yoktu… 90’lı yıllara geldiğimizde bir boşluk gördüm. Otomobil aşkı toplumu sarmıştı, otomobil almak insanların en büyük hayaliydi. Ancak lüks göründüğü için o zamanın parası ile 15- 20 milyon lira verip satın almak zordu. Vadeli satın aldığınızda da iki katına mal oluyordu. Vatandaş bundan bile memnundu. ‘Aman ne iyi yaptık, 20 milyonluk steyşını 40 milyona aldık ya…’diyordu. Ben de şaşırıyordum. O dönemde de bankalar gazeteler vasıtasıyla otomobil kredisi verirdi, hatta büyük gazetelerin kampanyası olurdu. Sabahleyin 5’te giderdi vatandaş otomobil kampanyasına yazılmak için. Bir kısmı yazılır, bir kısmı yazılamazdı. Yine otomobil almak için bir sene önceden 2 milyon yatırıp aylarca beklerdiniz, sonra da otomobili verirlerdi. Öyle bir dönemi yaşadık bu ülkede.
Emekli olmak istemiyorum
Rakamlar bakımından iyi-kötü şirketler gibi ciro yapıyoruz ama biz burada halkla iç içeyiz, hayvancılığı geliştirmek istiyoruz, tarımı geliştirmek istiyoruz, konut problemini çözmek istiyoruz, işimiz var. 66 yaşındayım emekli olmak gibi bir niyetim yok. Bizim derdimiz çoluk çocuğumuza işi öğretip arkasını devam ettirecek sistemi oturtabilmek.
Müşterilerine verdiği güven ve el birliğinin bereketiyle duygularını anlatan emin üstün ‘Hepimiz bu dünyada birer misafiriz ama helal rızıkla kazanılmış paraların anahtarlarla berekete dönüştüğünü görmek en büyük mutluluk kaynağım oldu’ mesajını verdi.
Girişimci bir aileyiz
Rahmetli babam ülkemizde ilk otomobili, ilk gazoz makinesini, ilk tuz değirmeni ve ilk un değirmenini yapan kişidir… Dedem de, memleketimizde kunduracılık çok özel bir meslek olduğu için ilk ahşaptan kalıbı yapmıştır. Dedemiz hem âlim, hem de sanatkâr. Çok güzel kitap cildi yapardı. Hükümetin bütün kitaplarını onlar ciltlerdi. Hamdolsun ki onlar kimseden dilenmeden el emeği ile geçinebildiler ve bunu bizlere de öğrettiler. Babam da dedemden aldığı dersle gazoz makinası yapmış. O zamanlarda büyük markalar yoktu gazozda. Herkes kendi bölgesinde üretimini yapardı. O da önce un değirmeni yapmış, su değirmeni yapmış, hep bir adım ileri gitmiş ve sonra tuz değirmeni yapmış. Hep üretmişler. Biz, Üstün ailesi olarak bu bakımdan şanslıyız.
Ya şu yerli araba meselesi…
Yerli otomobil ile 1960’larda tanıştık. 1962’lerde otomobil yapmak bize ait bir şey değildi aslında. Onu dışardan gelen bir şey olarak bildik millet olarak. Bu nedenle de sadece kullanmasını öğrendik. Evimizde ‘Bir gün biz de otomobil sahibi olacağız, iş sahibi olacağız’ hayalleri kurardık. Bu hayallerin başkahramanı ise babamız olmuştur. Rahmetli, kafasında öyle motorlar icat ediyor ve diyordu ki; ‘Hiç enerji olmadan, aynı bu dükkânların kepengini kaldıran yaydan motor yapacağız ve çocuklar ona binecek’. Bu fikir bile bizim hayalimizi o süslerdi. Aynı saat gibi, zemberek yapar gibi yapıp bize 15 yaşımızda onu anlatırdı. İyi ki de anlatmış.
Yaşasın hayallerim
Ben de hayaller kurardım hep. 'Acaba doğru olanı yapabilir miyim’ diye. Mesela bisiklet buldum iki tane. Haftasonu panayırlarda kiraya vermek suretiyle ilk paramı kazanmış oldum. 20 liraya kadar kazancımın olduğu günler gördüm. Onu da babama verirdim, araba yapması için. Bunun yanı sıra okul ihtiyaçlarımı giderirdim. Öyle bir dönemde babamızın yanında olmak ayrı bir keyifti. Çünkü babamın maaşı geçinmemiz için yetmiyordu. İmamlıktan 240 lira maaş alıyordu. Aile olarak kalabalıktık, üç erkek ve 3 kız kardeştik. Masraflar için aile bütçesine yardım etmek bizlere sorumluluk bilincini de aşıladı. Babamızın bizim ve ülkenin kalkınması için ufkumuza sunum vermesi her evlada nasip olmayan bir nimetti. Bu arada kardeşlerimin hepsi hayatta hamdolsun.
Eminevim böyle doğdu
Böyle bir dönemde düşünüp taşındım ve dedim ki ‘bunun için bir el birliği yapalım…’ Ve ilk adımı böylece attık. El birliği yaparak 20 kişiyi birleştirdik. O 20 kişiyi otomobil sahibi yaptık. 20 ayda… İnsanlar baktı ki, 40 milyona mâl olan otomobil 26 milyona mâl oluyor. 2. Grup, 3-4-5 derken biz ayda 5-10 grup yapmaya başladık.
Taksitle faizsiz oto sattık
Bununla birlikte otomobil satışında bir devrim oldu. Piyasada otomobil fiyatı düzeltildi. İnsanlar bayrama girdiği zaman hücum ediyordu, fiyatlar yükseliyordu, yılbaşı oldu mu hücum ediyordu. Otomobiller peşin bile 5-10 milyon pahalı satılıyordu. Biz bu şekilde bir regülasyona sebep olduk. Bizim gibi 100’e yakın firma çıktı. 2005’te artık otomobil sıradan bir şey oldu toplum için. Herkesin alabileceği, ulaşabileceği bir şey oldu. Türkiye bu döneme kadar çok ciddi krizlerden atladı. Mesela enflasyon yüzde 80’lerdeydi… Çok büyük krizler yaşandı. Bu krizleri de iyi kötü atlattık.
Kazandığımızı gayrimenkule yatırdık
2002’de memleket AK Parti ile istikrarlı bir hükümete kavuşunca, biz de 2006’da konuta çevirdik. 1990 yılından 2000 yılına kadar Türkiye’nin değişik yerlerinden araziler aldık. Elimizdeki imkânları gayrimenkul ile değerlendirmek istedik. Antalya’da 100 dönüm bir yer aldık. O bölge hâlâ elimizde durur… Elimizde para oldukça gayrimenkule odaklandık. Sıkıştığımız zaman bunları paraya çevirmek suretiyle borçlarınızı ödüyorduk, kimseye de mahcup olmuyorduk.
100 bin ailenin mutluluğu benim mutluluğumdur
Bugüne kadar 100 bin kişiyi ‘Eminevim ve Emin otomobil’ ailemize dâhil ettik. Pek çoğu ilk kez ev yada otomobil sahibi oldu. Bu heyecanı sürekli taşıyabilme gücünü onlardan alıyorum. Okuyucularla paylaşacağım şu anektod heyecanımın hangi seviyede olduğunu daha iyi anlatacaktır… Geçtiğimiz aylarda bir vatandaş ile sohbet yapıyordum, bu kardeşimizin altında son model bir arabası var, yatı var, katı var, yani zengin bir iş adamı. Bana,’ 1994 yılında sizden aldığım Şahin marka araçta duyduğum heyecanı hâlâ unutamadım’ derken gözlerindeki o parıltı görülmeye değerdi. Halbuki o kardeşimizin son model arabası var ve hiç ondan bahsetmiyor. Neden? Çünkü o yıllarda otomobil alma şansı yokmuş. İşte bizim Emin Şirketler Grubu olarak ev veya otomobil sahibi olmayan insanları sevindirmemiz bereketi de beraberinde getiriyor. 100 bin kişi bizler için normal otomobil verdiğimiz, ev verdiğimiz insanlar değildir. Birçok otomobil şirketi için müşteri sadece otomobili satın alıp giden kişidir. Onlar için parası olan kişiler müşteridir. Ama bizde öyle değil.
Ben de bir faniyim
Hepimiz faniyiz bu dünyada. Ben de öyle. Günü geldiğinde, birileri çıkıp, ‘Emin Abimiz, Eminevim adında, insanların ihtiyacını çözen bir sistem kurdu, insanların neye ihtiyacı varsa onu hayata geçirdi, Allah razı olsun’ derse ne mutlu bana. Helal yoldan insanları ev sahibi ve otomobil sahibi yapmak, hastaneler ve okullar yapmak ve ülkede el birliği ile sosyal adaleti yaymaya gayret etmek herkese nasip olmaz. Ben, böyle anılmak isterim.
Yeni konut müjdemiz var
“Türkiye’de iki türlü konut ihtiyacı var. Yatırım olarak lüks konuta ihtiyaç var, bir de yaşamak için tabi ki. Biz, öncelikle yaşamak için gerekli olan konutu yapacağız, önceliğimiz bu…
Bunun akabinde de C kesiminden B kesimine geçenlere, B kesiminden A’ya geçenlere de hitap edecek lüks konutlara ihtiyaç var. Son kararımıza göre Silivri’de iki bin daire üreteceğiz, bunlar ekonomik konutlar olacak. Arsamızı aldık ve projeler üzerinde çalışıyoruz. Orada 200-250 bin liradan satışlara başlayacağız. Dairelerin tipi ise 2+1 olacak. Anadolu yakasında Kurtköy’deki yerlerimizde Tuzla, Darıca, Yalova’da var projelerimiz. Projelerimizin yüzde 80’ini sattık.
Talepte sosyal boyut da önemli. Biz projelerimizdeki sosyal alanların bazı kısımlarını bayan, erkek olmak üzere de ikiye ayırdık. Hassasiyet gösterdik. Bu da ilgi gördü. Başarılı olacağımıza inanıyoruz.
7 konuttan günde 50 konuta
Biz Eminevim olarak Türkiye’de 2005’te 7 konut teslim ederken, geçen yıl 7 bin konut teslim ettik. Şimdi ise günde 50 tane teslimatımız var. Şuan hakikaten alma şansı olmayan insana hitap ediyoruz. İnsanlar bir şeyi çok kolay aldıkları zaman onun kıymeti olmaz. Düşünün bir şeyi alacaksınız çok kolay alıyorsunuz onun kıymeti yok. Aslında işin bereketli noktası bu Adam işçi mesela, bin 500 lira maaş alıyor, hayatı boyunca ev alma şansı yok, ama bizim elbirliği sistemimiz ile ev sahibi oluyor.”
Türkiye’nin her yerindeyiz
Biz çekilişimizi bin kişilik toplantılar ile hep bir arada yapıyoruz. İnsanlar orada her şeyi görüyor. Enerjimizi onların mutluluklarından sevinmelerinden, onların bağırmalarından alıyoruz. Anadolu’da da bölge toplantıları yapıyoruz. Uzun zamandır, her bölgede ev alanlar ile almayanları bir araya getiriyoruz. Türkiye’de her yere ulaştık yüze yakın da şubemiz var. O şubelerimizin bulunduğu yerde bire bir çalışıyoruz. Anadolu’da daha güçlüyüz. Orada iletişim çok güçlü. Anadolu’da insanlar birbirini tanıdığı için eşine dostuna önerebiliyorlar. Anadolu bereketli, Konya bereketli Ankara bereketli, İstanbul’da nüfus büyük olduğu için en çok İstanbul’da işimiz oldu. İnsanlar çok kolay satın alıyorsa bize ihtiyacı az oluyor. Düşünün ki hayatında ev alma şansı olmayan bölgeler bize veya tasarrufa dayalı insanlar geliyorlar.
Birlikten kuvvet doğar
Toplumda bir elbirliği sistemi oturtulabilirse… Eskiden yüz tane koyunu olan geçinebiliyordu. 100 koyun, 3 yüz lira kâr etse 30 bin lira yapar… Şimdi 30 bin lira çobanın maaşı bile değil. Öyle bir şey yapacaksınız ki çobanın maaşı çıkacak, sizin geliriniz çıkacak hem de profesyonelce bakabileceksiniz. El birliği için insanların birikimleri birleştirilecek, tarlalar kiralanacak. Denilecek ki ‘senin kaç dönüm tarlan var? 40 dönüm. Ne kazanıyorsun? 5 bin lira. Al sana 6 bin lira, ver bakalım bu tarlayı bize kiralayalım. Tarlalar tek elden işlenecek. Böyle bir modeller oturtulacak. Bu modeller ile bu işler çözülebilir. Bunu yaparken de diğerlerine de farklı işler bulmak lazım. Diyelim bir kasabada bin kişi var. Bunun 50-60 tanesi hayvancılıkla meşgul olacak 950 tanesi farklı iş bulacak. " Tabi işimiz tamamen insani ilişkilere bağlı, insan onuru ile yaşayabilen bir varlık. İnsanı eğer ölçmek icap etse, elimizde bir termometre olsa her insanı ölçerken onurlarıyla ölçmemiz lazım; insanca olması lazım. Onun için insani ilişkiler bunu gerektiriyor. Bunu sadece ticaret için yapmıyoruz insanlara güven verelim de ev satalım, güven verelim de araba satalım değil. Hayatımızın şekli bu olması lazım. "
Sanayi işi dönüm noktamız oldu
Sanayide hidrolik silindir imalatı yaptık. Traktör römorkunun arkasını kaldırıp indiren hidrolikleri imal ettik. Lifsan diye bir firma kurduk. Bu arada ben Kastamonu’da sanat okulunda eğitim gördüm. Ondan sonra makine mühendisliğini bitirdim. Yıldız Teknik’i bitirdim ve makine üzerine yoğunlaştım.
İki katı fiyatına araba
90’lı yıllara kadar bizim öncelikli derdimiz hep geçinmekti. O günler de çoluk çocuğumuzun nafakasını temin etme mücadelesine girdik. Daha evvel ‘yeminli teknik’ bürolar vardı. O bürolar ile biz Türkiye’deki konutların, kaçak binaların tespitini yapıp devlete onunla ilgili bilgi verdik. Onlara tapu vermek için. 1982’den 1987’ye kadar böyle devam ettik. 1987’de Gentaş diye bir inşaat şirketi kurdum. Ancak sermayemiz yoktu… 90’lı yıllara geldiğimizde bir boşluk gördüm. Otomobil aşkı toplumu sarmıştı, otomobil almak insanların en büyük hayaliydi. Ancak lüks göründüğü için o zamanın parası ile 15- 20 milyon lira verip satın almak zordu. Vadeli satın aldığınızda da iki katına mal oluyordu. Vatandaş bundan bile memnundu. ‘Aman ne iyi yaptık, 20 milyonluk steyşını 40 milyona aldık ya…’diyordu. Ben de şaşırıyordum. O dönemde de bankalar gazeteler vasıtasıyla otomobil kredisi verirdi, hatta büyük gazetelerin kampanyası olurdu. Sabahleyin 5’te giderdi vatandaş otomobil kampanyasına yazılmak için. Bir kısmı yazılır, bir kısmı yazılamazdı. Yine otomobil almak için bir sene önceden 2 milyon yatırıp aylarca beklerdiniz, sonra da otomobili verirlerdi. Öyle bir dönemi yaşadık bu ülkede.
Emekli olmak istemiyorum
Rakamlar bakımından iyi-kötü şirketler gibi ciro yapıyoruz ama biz burada halkla iç içeyiz, hayvancılığı geliştirmek istiyoruz, tarımı geliştirmek istiyoruz, konut problemini çözmek istiyoruz, işimiz var. 66 yaşındayım emekli olmak gibi bir niyetim yok. Bizim derdimiz çoluk çocuğumuza işi öğretip arkasını devam ettirecek sistemi oturtabilmek.