Sayın okuyucumuz bugünlerde görüntülü ve yazılı basında tanık olduğunuz üzere, Türkiye ile işgalci İsrail rejimi arasında varılan mutabakattan söz edilmektedir. Gazeteler “Türkiye İle İsrail Anlaştı” manşetlerini atmakta ve televizyonlar da bunu haberlerine ve tartışma programlarına taşımakta. Varsın konuşulsun, varsın tartışılsın! Bu bir müddet böyle devam eder. Hükümet yanlısı medya bu anlaşmayı büyük bir başarı olarak pompalıyor. Kısacası açık bir şekilde halkımız üzerinde algı operasyonu yapılıyor. Oysa işgal rejimi İsrail ile (akidemiz açısından) uzlaşmamız mümkün değildir. İllegal Siyonist İsrail’in nasıl kan içici bir rejim olduğunu insanlarımız zaten biliyor. Bu habis rejim daha iki gün önce zeytin tarlalarını yakarak ve masum gencecik çocukları kurşunlara hedef alarak işgal ve katliama kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Bir müddet önce kaleme aldığımız makalemizi (güncelliğini yitirmemiş olmasından dolayı) siz sayın okuyucularımızla paylaşmak istedik.
Hiç kuşkusuz insanlık tarihi birçok savaşa, birçok katliama ve soykırımlara tanık olmuştur. Ancak bazı vahşet olayları vardır ki, tarihte bunun örneklerine pek az rastlanır. Bunlardan birisi ve en vahşiyane olanı hiç kuşkusuz işgalci İsrail'in 68 yıldan beri mazlum Filistin halkına yönelik kesintisiz bir şekilde yapmakta olduğu zulüm ve katliamlardır. İslâm dünyasının suskunluğunu, ikiyüzlü Batı'nın sessizliğini ve hatta desteğini fırsat bilen İsrail Filistin topraklarını kana bulayarak gün be gün işgaline devam etmektedir.
Her seferinde "suyumu bulandırıyorsun!" kabilinden mazeretlerle saldırılarını sürdürüp mazlum Filistin halkına yönelik katliamlarına yenilerini eklemektedir. Ve bu mel'un İsrail cinayetlerini öylesine fütursuzca ve öylesine pişkince yapmaktadır ki işlediği vahşete dünya kamuoyundan onay istemektedir. Buna mukabil Obama "İsrail'in kendini savunma hakkı vardır" diyerek bu vahşete destek vermektedir. Almanya Başbakanı Merkel'in beyanatına bakıyorsunuz, Obama ile ağız birliği yapıp "İsrail'in yanındayız" diyerek Siyonistlere olan desteğini alenen ilan etmektedir. İngiltere ise katledilen yüzlerce çocuk, kadın ve mazlum insana rağmen ölen birkaç işgalci Siyonist asker için İsrail'e başsağlığı diliyor. Fransa'nın açıklamaları da diğerleriyle hemen hemen aynı.
Hadi buna "Haçlı ittifakı" diyelim. Peki Mısır'ın başındaki diktatörün beyanatlarına ne demeli? Filistin'in özgürlüğüne kavuşması için canla başla mücadele eden ve bu yolda binlerce şehid veren Hamas ve İslâmî Cihad gibi cefakâr grupları "ortadan kaldırılması gereken terör örgütleri" olarak görmektedir. (Bilindiği üzere Mısır'ın yeni Firavun'u Sisi iktidara gelir gelmez Refah sınır kapısını kapatmış ve Gazze halkı için hayatî öneme haiz tünellere su basıp elektrik vererek ambargoya katkı sağlamıştı.) Terör örgütü olarak addettiği Hamas ve diğer örgütleri tedip etme adına İsrail'le işbirliği yapıp mazlum Filistin halkına zulmeden Sisi ve avanesi bu son saldırıda ekranların karşısına geçip İsrail'in katliamlarını meşrulaştıran insaf ve ahlâk dışı çirkince beyanatlar vermektedirler.
İşgal güçlerine karşı meşru müdafaa hakkını kullanmak nasıl terör olsun ki? Üstelik ortada eşit koşullarda olmayan asimetrik bir savaş söz konusu. Gazze karadan, denizden ve havadan modern silahlarla acımasızca bombalanıyor, Gazze halkı hunharca katliama tabi tutuluyor, açıkçası Gazze'de soykırım yaşanıyor. Siyonist İsrail kadın, çocuk ve yaşlı demeden, okul hastane gözetmeden, yani hiçbir ayırım yapmadan vahşet örneği sergiliyor. Bir de İsrailli bir bayan milletvekilinin kan içici askerlerine yönelik beyanatı var ki akla ziyan! Bu kahpenin söylediğine bakın: "Özellikle hamile kadınları öldürün ki, bir atışta iki düşmanı birden vurmuş olursunuz!" Elbette ki bu kahpece sarf edilen sözün arka planında kendilerinin kutsal kitabı yatmaktadır! Siyonist askerler muharref Tevrat'tan ilham alarak şöyle yemin etmektedirler: "Düşmanımın erkeklerini kılıçtan geçireceğim, hamile kadınlarının karınlarını deşeceğim, koyunlarını, sığırlarını öldüreceğim, ekinlerini ve ağaçlarını yakacağım, evlerini-barklarını yıkacağım."
Bir başka pasajda şöyle geçmektedir: "Sen benim topuzumsun, cenk silahımsın. Seninle milletleri kıracağım, ülkeleri helâk edeceğim.. Ve seninle erkeği kadını kıracağım.. Ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım.. Ve seninle ere varmamış genç kızı kıracağım.. Ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım. . Ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım.. Ve seninle valiyi ve kaymakamı kıracağım." (Yeremya:51/20-23)
"Ele geçenin bedeni delik deşik edilecek. Yakalanan kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak. Evleri yağmalanacak. Kadınların ırzına geçilecek. Hamile kadınların karınları deşilecek." (İşaya:15-16)
"Onları tamamen yok edeceksin. Onlarla ahidleşmeyeceksin. Onlara acımayacaksın." (Tesniye:7/1-3)
"Ve yaşlıları, gençleri yere çalacak ve rahmin semeresine acımayacaklar-hamile kadınların karınlarını deşecekler. Gözleri çocukları esirgemeyecek." (İşaya:13/15-18)
"Mülklerini alacağımız milletlerin yüksek dağlar üzerinde ve tepeler üzerinde ve her yeşil ağaç altında ilâhlarına ibadet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz." (Tesniye:11/23-25)
"Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla." (Yeremya:11/3)
"Sarhoş olana kadar onların kanlarını için." (Hezekiel:39/18-19)
"O şehrin ahalisini mutlaka kılıçtan geçireceksin. Onu ve onda olan her şeyi ve hayvanlarını yok edeceksin." (Tesniye:7/16, 13/15)
Muharref tevrat bu ve benzeri talimatlarla dolu. Sayın okuyucumuz bu Siyonist vampirlerin kan dökmeye, kan içmeye talan ve tecavüze neden bu kadar teşne olduklarını anlamışsınızdır sanırım. Bu canavarlar muharref Tevrat'tan ilham alarak her türlü gaspı, her türlü tecavüz ve cinayeti kendilerine meşru görmektedirler. Bu nedenledir ki, işgâl ve katliamlara mütemadiyen devam etmektedirler. Ve ne yazık ki bu insanlıktan nasibini almamış canavarlar karşısında dünyanın gıkı çıkmıyor. Birleşmiş haydutlar çetesi, yani Birleşmiş Milletler bırakın yaptırım uygulamayı, bir kınama kararı dahi alamamaktadırlar. Elbette ki, işgalci İsrail'in cüretkârlığı ve fütursuzluğu buradan kaynaklanıyor. Nasıl olsa ikiyüzlü kahpe Batı onları destekliyor! Nasıl olsa İslâm dünyası gaflet ve tefrika içerisinde kendi aralarında boğuşuyorlar. Şu hâlde kim tutar İsrail'i? Ver gelsin zulüm, ver gelsin katliâmlar!
Bu vahşete seyirci kalan biz Müslümanlar Allah'a nasıl hesap vereceğiz? Gözlerimizin önünde katledilen kadın, çocuk ve minik yavrular elbette vicdanlarımızı sızlatıyor, ancak bir şeyler yapmalıyız. Bu zulme, bu vahşete seyirci kalamayız. Kollektif bir şuurla, kollektif bir bilinçle tepkimizi dile getirmeliyiz. En azından çevremizde organize edilen protesto eylemlerine katılmalıyız. Bu vahşeti ağızbirliği ile haykırıp lânetlemeliyiz. Dualarımızla, maddî imkânlarımızla mazlum Filistin halkının yanında olmalıyız. Rahmetli İmâm Humeynî "Her Müslüman bir kova su dökse İsrail'i sel alır" derken İslâm ümmetini güç ve eylem birliğine davet etmekteydi.
Elbette ki İmâm Humeynî (r.a) işgal altındaki Filistin topraklarına ve orada zulme uğrayan mazlum Filistin halkına yönelik ilgi, alâka ve duygusal eğilimini sadece teorik olarak dile getirmiyordu. İmâm Humeynî (r.a.) İslâm Devrimi'nin Lideri olarak zulme uğrayan Müslümanlara karşı mes'uliyet bilinci içerisinde kısa ve uzun vadede yapılması gerekenlere dikkat çekerek İslam Devrimi mes'ullerini harekete geçirmişti. Kısa vadede ve behemehâl Lübnan halkı içerisinde tevhidî bilince sahip Müslümanlardan direniş ve mukavemet hareketi oluşturulmuştu. Hizbullah ismi ile anılan bu vurucu güç ile Siyonist işgalcilere öldürücü darbeler vurulmaya başlanmıştı bile. Öyle ki, on sekiz yıllık verilen mücadele ve gerilla savaşı sonucu yenilmez denilen İsrail'e tarihinde ilk defa yenilgi ve zillet tattırılmış oldu.
Öte yandan Filistinli mücahid gruplara askerî eğitim, lojistik destek ve silah tedariki ile kayda değer yardımlarda bulunarak mukavemetin gücü arttırılmış oldu. Modern silahlara sahip düşman her saldırıda hezimetle geri püskürtüldü. Bu son saldırı da bi iznillâh öyle olacaktır. Hiç kuşkusuz Gazze'deki direniş grupları işgalcilere gereken dersi verecektir. Gördüğünüz gibi Hamas'ın, İslâmî Cihad'ın ve İzzettin Kassam Tugayları gibi mücahid grupların kanlarıyla yazdığı destan ümmete moral kaynağı olmaktadır. Hâlâ "İran nerde?" diye serzenişte bulunan aymaz Müslümanlara ne demeli?! Tel Aviv'e, Ben Goryon Havalimanı'a düşen füzeler İran yapımı değil mi? Siyonist askerleri cehenneme gönderen kurşunlar İran menşeli değil mi? İran yapımı silahlar İslâmî Cihad'ın, İzzettin Kassam Tugayları'nın ve diğer grupların elinde olmasa Gazze şimdiye kadar elli kez işgal edilmişti.
Elbette ki, nihai hedef tüm Filistin topraklarının işgalden kurtarılmasıdır. Merhum İmâm Humeynî bu idealin gerçekleşmesi için her Ramazan ayının son Cuma'sını "Kudüs Günü" ilân ederek, Cuma hutbeleriyle, salon toplantılarıyla, sokak nümayişleriyle Filistin davasının canlı tutulmasını tavsiye etmişti. Nitekim o gün bugündür bu etkinlikler dünyanın her yerinde yapılmaktadır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Merhum İmâm Humeynî Filistin'in kurtarılması idealini sadece teorik olarak dile getirilmesi değil, fiîlen bir şeylerin yapılması gerektiğinin bilincindeydi. Bu nedenledir ki, İmâm Humeynî'nin (r.a) vermiş olduğu talimatla kurulan "Kudüs Ordusu" bu ilâhî mes'uliyetin ön hazırlığını yapmaktadır. Bu hedef ve ideâle mebni olarak Ahmedinejad başta BM kürsüsünde olmak üzere defaatle ve alenen "İsrail'in varlığı gayr-i meşrudur, İsrail dünya haritasından silinmelidir" diyerek bir Müslüman lider olarak mes'uliyetini dile getirmekteydi. Evet, kan içici Siyonist İsrail İslâm coğrafyasının bağrına saplanmış bir hançerdir. Oradan sökülüp atılmalıdır. Bir başka ifadeyle ve İmâm Humeynî'nin deyimiyle "İsrail kanser tümörüdür, sökülüp atılmalıdır."
İsrail'in saldırganlığı hiç kuşkusuz onun sonunu hızlandırmaktadır. İsrail pek yakında akıttığı mazlumların kanında boğulacaktır. Hatırlanacağı üzere mazlum ve çaresiz Filistin halkı intifadayı taşla, sapanla başlatmıştı. Elinde başka bir silah yoktu.. Bütün kuşatılmışlıklarına, bütün imkânsızlıklarına rağmen Davud peygamberden ilhâm alarak karşılarındaki güçlü orduya sapanla mücadeleye koyulmuşlardı. Bugün gelinen noktaya bakın füzeleriyle, roket atarlarıyla düşmana darbe üzerine darbe indirmektedirler. Siyonist İsrail 2005'te, 2008'de, 2012'de hezimete uğradığı gibi bu saldırıda da mağlûp olacaktır. Ve geldikleri gibi değil zaiyatla gidecekler. Bu satırları yazarken son gelen haberde Kassam Tugayları'nın 8 Siyonist askerini daha cehenneme gönderdiği belirtilmekte.
Zulüm ile abad olunmaz. İşgalci İsrail 66 yıldan beri sergilediği vahşet örnekleriyle bölgeye hakim olmaya çalışmaktadır. İşlediği cinayetleri, döktüğü kanları güvenlik gerekçesine dayandırmaktadır. Kumsalda oynayan çocuklar nasıl bir tehdit oluşturmaktadır ki hunharca katledilmeyi hak etsinler? Gece gündüz demeden sivil insanların üzerlerine bomba yağdırmak, evlerini barklarını başlarına yıkmak, füzelerle, roketlerle hastaneleri, okulları, mabedleri vurmak hangi savaş kuralında var? Karadan, havadan ve denizden ölüm kusacaksınız, binlerce insanın kanına gireceksiniz sonrada yaptığınız yanınıza kâr kalacak öyle mi? Hayır! Hayır! Vallahi hayır! Aziz'ün intikâm ve şedidül ikab olan Yüce Rabbimiz pek yakında zorlu ordusunu üzerinize salacak ve sizi darmadağın edecekler. Yaptıklarınızın yanınıza kâr kalmadığını göreceksiniz. Kiminiz kaçmaya yetiştiremeyecek, kiminiz helâk olacak. Bu sizin için kaçınılmaz-mukadder akibettir.
"Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına, 'Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz" diye hükmettik. Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına (sığınaklarınıza) kadar girdiler. Bu yerine gelmesi gereken bir vaad idi...... İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis'e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler.." (İsra:4-7)
Ey kan içici vampirler, siz azıttıkça Allah'ın hükmü üzerinize tekerrür edecek ve pek yakında helâk olacaksınız!
http://www.hicrethaber.com/yazarlar/y/m/328/İsrail Vahşeti