Kompozisyon Yarışmasında dereceye giren öğrenciler:
1. Esra Betül KORKUT –Kadıköy Kız Anadolu İHL
2. Fatma Zehra İSLAM –Zeytinburnu Kız Anadolu İHL
3. Ervanur ERDOĞAN – Maltepe Anadolu İHL
4. Fatma Tuğba GÜNLER – Tuzla Halil Türkkan Kız İHL
5. Tuğba CUDİ –Arnavutköy Prof.Dr.Necmettin Erbakan Kız İHL
6. Zeynep İsmail OĞLU – Maltepe Anadolu İHL
7. Ebrar Dilara ÖZTÜRK- Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi
8. Beyza Elif BAYRAM-Kartal Anadolu İHL
9. Yusuf Alper KİRMAN-Kadıköy Erkek Anadolu Lisesi
10. Nasuh Alperen KOCAOĞLAN – Esatpaşa Kız Anadolu İHL
Bitmeyen Mücadele ERBAKAN Yarışması'nın 2.'si Zeytinburnu Kız Anadolu İHL Öğrencisi Fatma Zehra İSLAM'ın KOMPOZİSYON'U DÖKÜLÜR DİLİMİZDEN UNUTULMAZ SÖZLERİN 1926 yılının ekim ayında yeni bir baharda açan ilk çiçekti Erbakan Hoca'm. Elimizden hiç düşürmeden kokladığımız. Kokladıkça da doyamadığımız. Kış mevsiminin dondurucu çehresiyle ruhumuzda oluşan buz tanecikleri yine bir mart ayında vurdu yürekleri. Şehrin albenili ışıkları arasında, dingin ikindi saatine yaklaşırken Fatih Camisi’nden selan yayıldı İstanbul'un kulağına. Artık zaman sensizliğe gergef işliyor. Marmara’da boğazın derinliklerinde seyre dalıyoruz sen kokan baharları. Nizama adanıyor ruhlarımız. Derya-i Ali Baba Türbesi Merkezefendi Mezarlığı'na imrenerek bakıyor. Rıhtımdaki gemiler Zeytinburnu dolaylarından Bakırköy sahiline doğru yelken açmakta. Topkapı'dan hizaya çekiliyor surlar. Selam veriyor Yedikule Zindanları... Rüzgar, boğaz kıyısında yürüyen beni ve saçlarımı şaha kaldırıyor. Güneş turkuaz gökkubbeye muzip tebessümlerini saçarken günün son selamını veriyor. Martılar insanların gözlerindeki mahmurluğu, sırtlarındaki yorgunluğu götürüyor uzaklara... Tuz kokulu gevrek simitler sıcak çaya yaren çıkıyor mide seyahatine. Nemli gözlerle yaklaşıyorum üzerinde adın yazan mezara. Zaman sanki bana dokunarak akıyor.Son kez bakıp toprağının kokusunu dolduruyorum ciğerime. Ömrümün mesaisine kalmış gibi soluyorum havayı. Ağır ağır iniyorum merdivenlerden... Yine düşüyorsun aklıma. Gah mezarının başında, gah yürek karargahında gah en içli dualarda... Ensari'den bize kalan Eyüp'te Ebu Eyyüp el-Ensari gibi kucaklayan ellerin geliyor aklıma... Adaletsizliği, cehaletin, zulmün hat safhada olduğu bir çağda iyinin, güzelin ,hakikatin yolunu yansıtan milli görüşünü arıyor şimdi insanlık. Kınanmalara rağmen Elif gibi dimdik ayakta duran Vav'a hasret kalıyoruz.Sinene çektiğinden tüm yalnızlıkları katliamları gökler ağırlıyor. Ölümü öldüren gözyaşların akıyor içimize. Ulaşamıyor sana ellerimiz tâgutların çizdiği sınırlar var aramızda. Umutlarını iki avuç gökyüzüne sıkıştıran minnacık ellerde dua oluyorsun özgürlüğün sesine. Cehalet labirentleri arasında kaybolmuş duygularımız saadet susamışlığıyla sarhoş.Mazlum halkların kalbi kahire sokaklarında atmakta. Acziyet içinde Adeviye üzerinde geziniyor ruhum. Musavi yiğitliğini hissediyorum dolaştığım her yerde. Bir Batı rüzgârı esiyor kalkınma hamlesi yapanların önüne set olmak için.Çırpınıyor kartallar yemini yutma arzusuyla.D-8'lerin bölük bölük ölüme gidiyor. Ortadoğu'dan Asya'dan Afrika'dan geliyor yürek burkan nidalar. Aramızdaki bağı bir çırpıda katlediyor hırçınca saldıranlar. Oyunlarına ,zilletlerine , rezilliklerine çomak sokacak onlara'' dur'' diyecek gözlerin kalbime sesleniyor.Nura sevdalı yüreğinle ve aydınliğa meftun bakış açınla nice gönlü cuşu huruşa getirdin. O nazlı bakışında ne çok şey saklı bir bilsen... En önce söküp yüreğimi en derininden ummanlara saldığını söylemeliyim. Taptaze umutlarınla,can alıcı tebessümünle ve şu gencecik duruşunla eskittin yâdımdakileri...Seninle terkettim yalancı cennetleri. Yaşamın ivediliğine ve geçiciliğine hem de kıymetsizliğine çevirdin yönlerimizi. Alıp bizden bizi mest ettin gönüllerimizi.Biliyor musun ? Her birimiz sende kendinden bir parça buldu. Kimi yitiğini kimi daha evvel hiç hissetmediğini kimiyse yıllardır arayıp bir türlü bulamadığını. Sen meçhule gideli bir buçuk milyar direnişini dilden dile taşıdı.Sımsıcak bir sevda olduk seninle . Suya atılan bir taştı bizim sevdamız. Halka halka büyüyen... Bilal-i Habeşi gibi çöllerde kavrulduk yine de yılmadık. Seninle yeşerdi ümmetin umudu. İman meyveleri oldu İbrahim bahçesinde. Alparslan'ı , Fatih'i ,zaferin müjdesini an ve an savunan adam.Dağlar kadar heybetin vardı ardımıza alacağımız. Sağcılık ve solculuk çukurunda debelenenlere kılavuz olan.Küresel güçlerin halkımıza empoze ettiği zihniyetin putunu yıkan devrimin lehçesi. Seni dinledik can kulağımızla...Adı anıldığında gözleri ışık saçan peygamber aşığını arıyor sevdalılar. Yıllardır kangren olan yaramız durmadan kanıyor.Kudüs'ün öksüz çocuğu Mescid-i Aksa prangalar içinde yolunu gözlüyor. Gittiğinde sızlayan kütüğü, yanağında iz bırakan hasırı, bastığında güller açan toprağı sen diye sevmekte güzeldi... İslam birliğini kurmaya adadığın ömründe hayalini bile kuramadığımız başarıların dalgaları vuruyor Mavi Marmara'dan Filistin'e. Sen ahdini yerine getirdin üzülme! Kars'tan Edirne'ye, Mısır’dan Sudan’a, Bosna'dan Pakistan'a minnettarız sana...''Zor bir yolda yürümek mecburiyetinde olan insanlar yolda yürümeye başlamadan önce gönüllerinde ve zihinlerinde yürümek ve yol almak zorundadırlar. Evvela bu yolu ben nasıl aşarım? Korkusundan kurtularak yola çıktıklarında görürler ki yol zor da olsa bir müddet sonra aşılmış yürünmüş ve hedeflenen yere gidilmiştir. İşte o zaman insanların yüreklerinde aslında yolun zannedildiği kadar zahmetli olmadığına ve bütün sıkıntılı yolların aşılabileceğine dair imkân doğar." Demişti Erbakan Hocam. Hicretin siyasi bir liderin gidişi değil evladın annesini yitirmesiydi. Gel ey İslamın baharı, şafağın müjdesiyle. Gecelerin mehtaplı endamıyla... Gel de bu sevda alemim yeni bir şafak atsın en koyu asırda.'' La tehzen'' diye avut bizi. Fecrin doğusu gibi doğsun ümitler. Yakılsın esfelede yolunu şaşırmış insanlığın eşrefli kandili. Ve yeşersin uğruna can kurban davanın karanfilleri. Dökülünce dilimizden unutulmaz sözlerin... Fatma Zehra İSLAM
1. Esra Betül KORKUT –Kadıköy Kız Anadolu İHL
2. Fatma Zehra İSLAM –Zeytinburnu Kız Anadolu İHL
3. Ervanur ERDOĞAN – Maltepe Anadolu İHL
4. Fatma Tuğba GÜNLER – Tuzla Halil Türkkan Kız İHL
5. Tuğba CUDİ –Arnavutköy Prof.Dr.Necmettin Erbakan Kız İHL
6. Zeynep İsmail OĞLU – Maltepe Anadolu İHL
7. Ebrar Dilara ÖZTÜRK- Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi
8. Beyza Elif BAYRAM-Kartal Anadolu İHL
9. Yusuf Alper KİRMAN-Kadıköy Erkek Anadolu Lisesi
10. Nasuh Alperen KOCAOĞLAN – Esatpaşa Kız Anadolu İHL
Bitmeyen Mücadele ERBAKAN Yarışması'nın 2.'si Zeytinburnu Kız Anadolu İHL Öğrencisi Fatma Zehra İSLAM'ın KOMPOZİSYON'U DÖKÜLÜR DİLİMİZDEN UNUTULMAZ SÖZLERİN 1926 yılının ekim ayında yeni bir baharda açan ilk çiçekti Erbakan Hoca'm. Elimizden hiç düşürmeden kokladığımız. Kokladıkça da doyamadığımız. Kış mevsiminin dondurucu çehresiyle ruhumuzda oluşan buz tanecikleri yine bir mart ayında vurdu yürekleri. Şehrin albenili ışıkları arasında, dingin ikindi saatine yaklaşırken Fatih Camisi’nden selan yayıldı İstanbul'un kulağına. Artık zaman sensizliğe gergef işliyor. Marmara’da boğazın derinliklerinde seyre dalıyoruz sen kokan baharları. Nizama adanıyor ruhlarımız. Derya-i Ali Baba Türbesi Merkezefendi Mezarlığı'na imrenerek bakıyor. Rıhtımdaki gemiler Zeytinburnu dolaylarından Bakırköy sahiline doğru yelken açmakta. Topkapı'dan hizaya çekiliyor surlar. Selam veriyor Yedikule Zindanları... Rüzgar, boğaz kıyısında yürüyen beni ve saçlarımı şaha kaldırıyor. Güneş turkuaz gökkubbeye muzip tebessümlerini saçarken günün son selamını veriyor. Martılar insanların gözlerindeki mahmurluğu, sırtlarındaki yorgunluğu götürüyor uzaklara... Tuz kokulu gevrek simitler sıcak çaya yaren çıkıyor mide seyahatine. Nemli gözlerle yaklaşıyorum üzerinde adın yazan mezara. Zaman sanki bana dokunarak akıyor.Son kez bakıp toprağının kokusunu dolduruyorum ciğerime. Ömrümün mesaisine kalmış gibi soluyorum havayı. Ağır ağır iniyorum merdivenlerden... Yine düşüyorsun aklıma. Gah mezarının başında, gah yürek karargahında gah en içli dualarda... Ensari'den bize kalan Eyüp'te Ebu Eyyüp el-Ensari gibi kucaklayan ellerin geliyor aklıma... Adaletsizliği, cehaletin, zulmün hat safhada olduğu bir çağda iyinin, güzelin ,hakikatin yolunu yansıtan milli görüşünü arıyor şimdi insanlık. Kınanmalara rağmen Elif gibi dimdik ayakta duran Vav'a hasret kalıyoruz.Sinene çektiğinden tüm yalnızlıkları katliamları gökler ağırlıyor. Ölümü öldüren gözyaşların akıyor içimize. Ulaşamıyor sana ellerimiz tâgutların çizdiği sınırlar var aramızda. Umutlarını iki avuç gökyüzüne sıkıştıran minnacık ellerde dua oluyorsun özgürlüğün sesine. Cehalet labirentleri arasında kaybolmuş duygularımız saadet susamışlığıyla sarhoş.Mazlum halkların kalbi kahire sokaklarında atmakta. Acziyet içinde Adeviye üzerinde geziniyor ruhum. Musavi yiğitliğini hissediyorum dolaştığım her yerde. Bir Batı rüzgârı esiyor kalkınma hamlesi yapanların önüne set olmak için.Çırpınıyor kartallar yemini yutma arzusuyla.D-8'lerin bölük bölük ölüme gidiyor. Ortadoğu'dan Asya'dan Afrika'dan geliyor yürek burkan nidalar. Aramızdaki bağı bir çırpıda katlediyor hırçınca saldıranlar. Oyunlarına ,zilletlerine , rezilliklerine çomak sokacak onlara'' dur'' diyecek gözlerin kalbime sesleniyor.Nura sevdalı yüreğinle ve aydınliğa meftun bakış açınla nice gönlü cuşu huruşa getirdin. O nazlı bakışında ne çok şey saklı bir bilsen... En önce söküp yüreğimi en derininden ummanlara saldığını söylemeliyim. Taptaze umutlarınla,can alıcı tebessümünle ve şu gencecik duruşunla eskittin yâdımdakileri...Seninle terkettim yalancı cennetleri. Yaşamın ivediliğine ve geçiciliğine hem de kıymetsizliğine çevirdin yönlerimizi. Alıp bizden bizi mest ettin gönüllerimizi.Biliyor musun ? Her birimiz sende kendinden bir parça buldu. Kimi yitiğini kimi daha evvel hiç hissetmediğini kimiyse yıllardır arayıp bir türlü bulamadığını. Sen meçhule gideli bir buçuk milyar direnişini dilden dile taşıdı.Sımsıcak bir sevda olduk seninle . Suya atılan bir taştı bizim sevdamız. Halka halka büyüyen... Bilal-i Habeşi gibi çöllerde kavrulduk yine de yılmadık. Seninle yeşerdi ümmetin umudu. İman meyveleri oldu İbrahim bahçesinde. Alparslan'ı , Fatih'i ,zaferin müjdesini an ve an savunan adam.Dağlar kadar heybetin vardı ardımıza alacağımız. Sağcılık ve solculuk çukurunda debelenenlere kılavuz olan.Küresel güçlerin halkımıza empoze ettiği zihniyetin putunu yıkan devrimin lehçesi. Seni dinledik can kulağımızla...Adı anıldığında gözleri ışık saçan peygamber aşığını arıyor sevdalılar. Yıllardır kangren olan yaramız durmadan kanıyor.Kudüs'ün öksüz çocuğu Mescid-i Aksa prangalar içinde yolunu gözlüyor. Gittiğinde sızlayan kütüğü, yanağında iz bırakan hasırı, bastığında güller açan toprağı sen diye sevmekte güzeldi... İslam birliğini kurmaya adadığın ömründe hayalini bile kuramadığımız başarıların dalgaları vuruyor Mavi Marmara'dan Filistin'e. Sen ahdini yerine getirdin üzülme! Kars'tan Edirne'ye, Mısır’dan Sudan’a, Bosna'dan Pakistan'a minnettarız sana...''Zor bir yolda yürümek mecburiyetinde olan insanlar yolda yürümeye başlamadan önce gönüllerinde ve zihinlerinde yürümek ve yol almak zorundadırlar. Evvela bu yolu ben nasıl aşarım? Korkusundan kurtularak yola çıktıklarında görürler ki yol zor da olsa bir müddet sonra aşılmış yürünmüş ve hedeflenen yere gidilmiştir. İşte o zaman insanların yüreklerinde aslında yolun zannedildiği kadar zahmetli olmadığına ve bütün sıkıntılı yolların aşılabileceğine dair imkân doğar." Demişti Erbakan Hocam. Hicretin siyasi bir liderin gidişi değil evladın annesini yitirmesiydi. Gel ey İslamın baharı, şafağın müjdesiyle. Gecelerin mehtaplı endamıyla... Gel de bu sevda alemim yeni bir şafak atsın en koyu asırda.'' La tehzen'' diye avut bizi. Fecrin doğusu gibi doğsun ümitler. Yakılsın esfelede yolunu şaşırmış insanlığın eşrefli kandili. Ve yeşersin uğruna can kurban davanın karanfilleri. Dökülünce dilimizden unutulmaz sözlerin... Fatma Zehra İSLAM