Türkiye Cumhuriyeti, İsrail devletini dünyada tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. Bu tarihi karar, 1949 yılında, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) hükümeti döneminde alındı. O günkü karar, yıllar sonra bile hem dış politika tartışmalarının hem de kamu vicdanının temel meselelerinden biri olmayı sürdürüyor. Peki Türkiye, neden ve nasıl İsrail’i tanıdı? Hangi küresel dengeler bu kararı şekillendirdi?
Yeni Kurulan İsrail Devleti ve Ortadoğu’daki Kırılma
İsrail devleti, 14 Mayıs 1948’de, İngiliz mandasından ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Bu ilanla birlikte Filistin topraklarında büyük bir çatışma başladı. Nakba (Felaket) olarak bilinen bu süreçte yüzbinlerce Filistinli mülteci durumuna düştü, Arap ülkeleri ise İsrail’i tanımayı reddetti.
Ancak bu gerilime rağmen Türkiye, sadece birkaç ay sonra diplomatik olarak hareket geçti. 28 Mart 1949 tarihinde, dönemin Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak başkanlığındaki chp hükümeti, İsrail devletini resmen tanıyan kararnameyi imzaladı.
ABD Baskısı mı, Stratejik Zorunluluk mu?
Kararın arkasında, dönemin süper gücü Amerika Birleşik Devletleri’nin baskısı olduğu iddiaları geniş yer bulur. Soğuk Savaş’ın başlangıç dönemine girilirken, Türkiye Batı Bloku’na yaklaşma arzusundaydı. NATO üyeliği için destek arayan Türkiye, özellikle ABD ve İngiltere ile diplomatik uyum geliştirmeye çalışıyordu.
ABD, İsrail’in tanınması yönünde müttefiklerinden destek bekliyor ve bu yönde diplomatik baskı kuruyordu. Türkiye de bu bağlamda, Ortadoğu’da Batı’nın stratejik ortağı olma hevesiyle İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.
CHP’nin “Laik Realizm” Doktrini
1940’lı yılların CHP’si, dış politikada daha çok seküler realizm temelinde kararlar alıyordu. İsrail'in tanınması da bu çerçevede değerlendirildi. Parti içinde bazı çekinceler olsa da, dönemin CHP kadroları bu adımı, ekonomik, askeri ve diplomatik çıkarlar doğrultusunda gerekli gördü.
O tarihte ne halktan geniş bir bilgilendirme yapıldı ne de Meclis'te kapsamlı bir tartışma yürütüldü. Karar, kapalı kapılar ardında alındı ve Türkiye kamuoyunda neredeyse hiç tartışılmadan uygulamaya sokuldu.
Filistin Tepkisi ve Arap Dünyasındaki İtibar Kaybı
Türkiye’nin bu kararı, özellikle Filistin halkı nezdinde büyük tepkiye yol açtı. O dönem Türkiye, Arap ülkeleriyle henüz güçlü ilişkiler kuramamıştı. Ancak İsrail’in tanınmasıyla birlikte, Arap coğrafyasında Türkiye’ye karşı şüphe ve güvensizlik oluştu.
Bazı Arap devletleri Türkiye ile diplomatik ilişkileri dondurdu, bazıları ise ekonomik işbirliklerini askıya aldı. Türkiye’nin İslam dünyasında konumunu sorgulayan yaklaşımlar bu dönemden itibaren yükselişe geçti.
Diplomatik Temsil ve İlk Temaslar
1949’daki tanımanın ardından Türkiye, 1950 yılında İsrail’e Tel Aviv merkezli bir maslahatgüzar gönderdi. Ancak bu ilişkiler, uzun yıllar boyunca tam büyükelçilik seviyesine çıkarılmadı. Türkiye, İsrail’in Kudüs’ü "başkent" ilan etmesini tanımadı ve büyükelçiliğini Kudüs’e taşımadı.
Yine de iki ülke arasında ekonomik, ticari ve askeri ilişkiler kontrollü bir şekilde gelişti.
Tarihi Kararın Bugüne Yansıması
İsrail’in tanınması kararı, bugün hâlâ tartışma konusu. Özellikle Filistin’de yaşanan dram her yeniden alevlendiğinde, 1949’da alınan bu karar kamuoyunda yeniden gündeme geliyor. Günümüzde pek çok siyasi çevre, bu kararın gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor.
CHP’nin bugün geldiği noktada Filistin’e daha yakın bir söylem geliştirmesi, tarihsel bir yüzleşme anlamına mı geliyor, yoksa siyasi pozisyon alma mı, bu da tartışma konusu.