Hocam, Resulullah (sav) Efendimizin, “İstanbul, elbette fethedilecektir, onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır. Onun askerleri ne güzel askerlerdir” diye müjdelediği kutlu kumandan ve asker olabilmek için tarihsel süreç içinde defalarca kuşatıldı. İstanbul’un Müslümanlar için öneminden ve fetih öncesindeki kuşatmalarından söz eder misiniz?
Malumunuz fetih fethetmek, açmak demektir. Fetih, bir beldeyi, bir bölgeyi İslam’a açmak, İslam toprağı haline getirmektir. İstanbul’un fethi ise İslam fetihleri içinde çok özel bir yeri olan fetihtir. Zira bu fetih Peygamberimizin müjdelediği kutlu ve mübarek bir fetihtir. Bu sebeple Müslümanlar, Peygamberimizin müjdesine nail olmak için büyük ordularla surlar önüne gelerek şehri defalarca kuşatmışlardır. Bütün İslam hükümdarları bu şehri İslam’a açmak, İslam toprağı yapmak istemiş ancak başarılı olamamışlardır. Bu kutlu fetih 568 yıl önce Osmanlı Devleti’nin yedinci hükümdarı II. Mehmed’e, Fatih Sultan Mehmed’e nasip olmuştur. İstanbul, Müslümanlar tarafından Emeviler döneminden başlamak üzere birçok defa kuşatılmıştı. Hatta İstanbul, İslamiyet’i kabul etmeden önceki Türkler tarafından da ele geçirilmek istenmiş, 629 yılında gerçekleşen Avar kuşatması sonuçsuz kalmıştı. Daha sonraki devirlerde Ruslar ve Bulgarlar da bu güzel şehri kuşatmıştı. Müslüman Araplar ise Emeviler döneminde üç defa surlar önüne gelmiş, şehri kuşatmışlardı. Emeviler’in birinci kuşatması ilk Emevi halifesi Muaviye döneminde 669 yılında gerçekleşmişti. Muaviye, halife olur olmaz Peygamberimizin müjdesine nail olabilmek için İstanbul’un fethine yönelik fütuhata başlamış ve Kıbrıs ve Anadolu fetihlerinden sonra bizzat İstanbul üzerine ordular sevk ederek şehri kuşatmıştı. Ancak İslam orduları bu kuşatmada ve sonrasındaki muhasaralarda başarılı olamamıştı. Çünkü İstanbul kara ve deniz tarafından sağlam surlarla çevrilmiş oldukça müstahkem bir şehirdi. Bu sebeple kuşatma muharebeleriyle ele geçirilmesi oldukça zordu.
Ortaçağın en müstahkem şehri
İstanbul Ortaçağın en müstahkem şehirlerinden birisiydi. Şehir her yönden, kara ve deniz tarafından yüksek surlarla çevrilmişti. Şehri ele geçirmek isteyenler, ortaçağın en güçlü savunma hattı sayılan bu surları aşmak zorundaydı. Ancak o dönemin teknikleriyle bu mümkün olmuyordu. Kara surları çok yüksek olup üç kademeden oluşuyordu ve önünde içi su dolu hendek vardı. Haliç kıyısındaki surlar nispeten kara surlarına göre daha zayıf ise de Bizanslılar her kuşatma sırasında Haliç girişini zincirlerle kapatıyordu ve böylece fethetmek için gelen orduların donanmaları Haliç limanına giremiyordu. Yani, İstanbul dört tarafı suyla çevrili bir şehirdi diyebiliriz. Merhum Semavi Eyice Hocamız beşinci yüzyılda yapılmış olan İstanbul surları için, “Ortaçağın en güçlü savunma hattı” demişti. Esasen bütün ortaçağ şehirleri kale şehirlerdir, etrafı surlarla çevrilidir. Ama kale şehirlerin en müstahkemini İstanbul’da görüyoruz. Buna rağmen Müslümanlar şehri defalarca ele geçirmek istemişler, Emeviler ve Abbasiler döneminde surlar önüne kadar gelerek şehri karadan ve denizden kuşatmışlardı. Abbasiler’den sonra İslam dünyasının bayraktarlığını üstlenen Selçuklular da İstanbul’u ele geçirmek istemişler ancak Üsküdar sahiline kadar ilerledikleri halde Boğaz’ı geçip şehri kuşatamamışlardır. Nihayet Osmanlılar, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olan bu şehri önce her yönden abluka altına almışlar, dış dünya ile bağlantısını kesmek istemişlerdir. Sultan I. Murad zamanında Osmanlı Devleti’ne tabi hale gelmiş olan Bizans İmparatorluğu artık Türk toprakları ortasında bir ada gibi kalan, yalnızca İstanbul ve çevresinden ibaret bir şehir devleti haline düşmüştü. Osmanlı Devleti’nin bekası için, toprakları ortasındaki bu imparatorluğun muhakkak ele geçirilmesi gerekiyordu.
Osmanlı Türkleri için ele geçirilmesi hedeflenen Kızıl Elma
İstanbul Osmanlı Türkleri için ele geçirilmesi hedeflenen bir “Kızıl Elma” idi. Bu amaçla Sultan I. Bayezid İstanbul’u iki defa kuşatmış ancak birincisinde Haçlılar’ın Tuna’yı geçip Osmanlı topraklarında ilerleyerek Niğbolu’ya gelmesi, ikincisinde ise Timur’un Anadolu’ya ulaşması üzerine yıllarca süren kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmıştı. İstanbul, Bayezid’in Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilip esir düşmesinden sonra başlayan karışıklık döneminde bile kuşatılmıştı. Bayezid’in oğullarından Musa Çelebi 1411 yılında İstanbul’u şiddetli bir şekilde kuşatmış ancak o da başarılı olamamıştı. Daha sonra II. Murad’ın 1422’deki kuşatması da sonuçsuz kalmıştı. Bizans İmparatoru bu kuşatma sırasında padişahın küçük yaştaki kardeşi Şehzade Mustafa’yı destekleyerek saltanat iddiasına girişmesine sebep olmuş, padişah bu durum üzerine kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmıştı. Şehir bu tarihten sonra 1453 yılına kadar bir daha kuşatılamamış, fetih 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmed’e nasip olmuştu.
Hocam, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul kuşatmasını ve fethin nasıl gerçekleştiğini anlatır mısınız?
Fatih Sultan Mehmed, babası II. Murad’ın ölümü üzerine ikinci defa tahta çıkar çıkmaz İstanbul’u fethetmek için hazırlıklar yapmaya başlamış olan kararlı bir hükümdardı. O sırada 19 yaşında olan II. Mehmed’in hükümdarlığının ve devletinin bekası için bu fetih şart idi. Çünkü Osmanlı Devleti toprakları ortasında bir ada gibi kalmış olan Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, devletin bekası için tehlike oluşturuyordu. Bizans imparatorları devamlı olarak Batı’dan yeni Haçlı seferlerinin düzenlenmesini istedikleri gibi, II. Mehmed tahta çıktığı sırada İstanbul’da Orhan adında bir Osmanlı şehzadesi de rehin tutuluyordu. Bu durum Osmanlı Devleti’nin bekası için önemli bir tehdit idi. İmparator bu şehzadeyi her an serbest bırakabilirdi. Bu sebeple Sultan II. Mehmed, İstanbul’u fethederek hem Peygamberimizin müjdesine nail olmak, hem de devleti için daima bir tehdit unsuru olan Bizans’a son vermek istiyordu. Bunun için tahta çıkar çıkmaz fetih hazırlıklarına girişmişti. Önce Anadolu’dan gelebilecek saldırıları önlemek amacıyla Karamanoğluları ile anlaşma yapmış, daha sonra İstanbul’a Karadeniz üzerinden gelebilecek yardımların önünü kesmek için Rumelihisarı’nı inşa ettirmişti. 1452 yılı Nisanında başlayan hisarın inşası çok kısa bir sürede tamamlanmış, Ağustos’da Boğaz’a girişler kontrol altına alınmıştı.
İmparatora elçi gönderiliyor
Hisarın inşası tamamlandıktan sonra Edirne’ye dönen padişah kuşatma için son hazırlıklarını yapmaya başladı. Büyük toplar döktürüyor, Gelibolu’da bulunan donanmasını güçlendiriyordu. Bir mühendis, bir mimar gibi harita ve planlar üzerinde çalışan genç Sultan, nihayet bütün hazırlıklarını tamamlayınca Edirne’den İstanbul üzerine harekete geçti. 1453 yılının 5 Nisanında surlar önüne gelen Sultan, can kaybına sebep olmamak için İslami geleneğe uygun olarak İmparatora bir elçi göndermiş ve şehri teslim etmesini istemişti. Ancak teklifi kabul edilmeyince 6 Nisan’da top atışlarıyla kuşatma başlamıştı. Osmanlı topçusunun yoğun top atışlarıyla surlarda gedikler açılmaya çalışılıyordu. İstanbul’un bu son kuşatması kara ve deniz surları tarafından yapılan hücumlarla 54 gün boyunca devam etti. Padişah, 21-22 Nisan gecesi, o zamana kadar görülmemiş bir olay gerçekleştirmiş, 70 kadar gemisini karadan yürüterek Haliç sularına indirmişti. Böylece İstanbul, kara surlarına göre daha zayıf olan Haliç surlarından da kuşatılmaya başlanmış, şehri savunanların savunma gücü zayıflatılmıştı. Nihayet 29 Mayıs sabahı başlayan son genel hücum sırasında surlarda açılan gediklerden şehre giren Müslüman Türkler, Hz. Peygamberin müjdeliği bu şehri fethetmiş, Osmanlı Devleti’nin Asya ve Avrupa’da bulunan toprakları bütünleşmişti. Bu kutlu fethi gerçekleştirmiş olan Sultan II. Mehmed artık büyük bir “Fâtih” idi. Bu fetihle bin yıldan fazla hüküm süren Bizans İmparatorluğu sona erdiği gibi aynı zamanda bir çağ bitmiş yeni bir çağ başlamıştı.
Hocam, peki ecdadımızın çağ açıp çağ kapatarak bizlere miras bıraktığı bu şehri hakkıyla, hakkaniyetiyle koruyabiliyor muyuz?
Fatih Sultan Mehmed, büyük hazırlıklarla, 54 gün süren bir kuşatma sonucunda Peygamberimizin müjdesine nail olmuştu. İstanbul, 568 yıl önce, 29 Mayıs 1453 Salı günü, Osmanlıların eline geçmiş, Bizans’ın Konstantinopolis’i Türk İstanbul olmuştu. Bu fetih, aynı zamanda yeni bir çağın da başlangıcı idi. Fatih Sultan Mehmed, Ebul Feth (Fetih Babası) unvanını almış, devleti bir cihan imparatorluğuna dönüşmüştü. Bu kutlu fetih, İslam dünyasında olduğu kadar dünyada da çok büyük yankı yapmıştı. Artık Osmanlı Devleti bir dünya devleti haline gelmişti. Fatih Sultan Mehmed, sadece üstün bir askeri başarıyla bu fethi gerçekleştirmekle kalmamış, yaptığı imar ve iskan çalışmalarıyla bu şehrin bir kültür şehri olmasını da sağlamış büyük bir hükümdardı. O’nun asıl gayesi, İstanbul’u Osmanlı Devleti’nin payitahtı yapmak ve burasını dünyanın ticaret ve kültür merkezi haline getirmekti. İstanbul kılıçla fethedilmişti. İslami anlayışa göre bu şehrin malı mülkü fatihinindi. Şehri fetheden askerin üç gün ganimeti ele geçirme hakkı vardı. Ama Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u savaşarak fethetmiş olmasına rağmen, bu güzel şehrin tahrip olmaması için yağmaya müsaade etmemiş, ilk günün sonunda askerine yağmayı yasaklamıştı. Şehirde bulunan mabedlerin bir kısmını, başta Ayasofya olmak üzere camiye tahvil etmiş, ama bir kısmını da aynen korumuştu. Fatih Sultan Mehmed, şehirde yaşayan Rumların ve Galata’da yaşayan Cenevizlerin din ve vicdan hürriyetlerinin kendi koruması altında olduğunu ilan etmiş, kendilerine ahidname vererek İslam adalet ve hoşgörüsünün en güzel örneğini göstermiş bir hükümdardı.
İstanbul’un fethi Rumlar için de bir kurtuluştur
İstanbul fatihi, fetihten hemen sonra İstanbul’un imar ve iskânına da başlamıştı. Vezir ve devlet adamlarına şehrin her tarafının bir Türk-İslam şehrine dönüşmesini emretmiş, kendisi de Topkapı Sarayı’nı, Kapalıçarşı’yı, Fatih Camii ve Külliyesi’ni yaptırmıştı. Vezirlerinden her biri bir bölgenin, bir mahallenin imarını üzerlerine almıştı. Böylece Sultan Fatih’in bu çalışmalarıyla, Bizans’ın son yıllarında nüfusu azalmış, eski görkemini kaybetmiş olan İstanbul medeni bir şehir haline gelmişti. Fatih Sultan Mehmed’in fetihten sonraki uygulamalarına bakınca İstanbul’un fethinin, aynı zamanda Rumlar için de bir kurtuluş olduğunu görüyoruz. Zira İstanbul, son 200 yıl içinde Katolik-Ortodoks çatışması içinde çok büyük tahribata uğramıştı. Dördüncü Haçlı Seferi sırasında şehri işgal eden Latinler, 57 yıl sonra buradan ayrılmak zorunda kaldıklarında şehri ateşe vererek tahrip etmişlerdi. Oysa Fatih Sultan Mehmed, şehri savaşarak ele geçirmiş olmasına rağmen tahrip olmasını istememiş, yapmış olduğu imar ve iskân çalışmalarıyla başkent edindiği bu şehri ticaretin ve kültürün de merkezi haline getirmişti. Bu açıklamalardan sonra sorunuza dönecek olursak; bizlere emanet edilen bu şehri hakkıyla koruyabildik mi, ya da koruyabiliyor muyuz? Maalesef bu soruya olumlu cevap veremiyoruz. Bizler yakın zamana kadar bu güzel şehrimizin kıymetini bilemedik. Fatih Sultan Mehmed’in bize miras bıraktığı bu güzel şehri, tarihi dokusunu yok ederek kontrolsüz bir şekilde büyüttük. Bu büyüme sırasında şehirdeki tarihi yapıları yok ederek yerlerine yenilerini inşa ettik. Nerede eski bir yazı, eski bir kitabe, eski bir eser varsa hor gözle bakarak söküp attık, atmaya çalıştık. Eski mahallelerimizi, tarihi eserlerimizi aynen koruyacak yerde üzerlerine yeni binalar yaptık. Ecdadımızın bize miras bırakmış olduğu mimari eserlerin değerini bilemedik. Yıkılmaya, yok olmaya bıraktık. Şükür son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğümüz ve yerel yönetimler onca tahribata rağmen ayakta kalmayı başarmış olan yapıları korumak için var güçleriyle çalışmaya başladılar. Yok olan eserlerimizin bir kısmı yapılan restorasyon çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarıldı, çıkarılıyor. Tarihi eserlerimize karşı bir sahiplenme bilinci oluştu çok şükür. Ecdad yadigârı camilerimiz, külliyelerimiz, çeşmelerimiz ve daha birçok eser korunmaya, asli görevlerini yapmaya başladı çok şükür. Bu kültürel mirasın bizim için çok büyük bir zenginlik olduğunu yeni yeni anlamaya başladık. Zira şehirlerin en büyük hazinesi tarihi dokularıdır. Günümüzde bizde de bu bilinç oluşmaya başladı çok şükür. Bu vesileyle fethinin 571’nci yılında, İstanbul’umuzu bize miras bırakmış olan Fatih Sultan Mehmed ile gazilerimizi ve şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
HİCRETHABER: RÖPORTAJ: NEDİM ODABAŞ
RÖPORTAJ
Yayınlanma: 31 Mayıs 2024 - 16:24
Başar: İstanbul'un fethi, kutlu ve müjdelenmiş bir fetihtir.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fehameddin Başar “İstanbul, İslamiyet’in ilk dönemlerinden itibaren defalarca kuşatılmış, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) müjdesine nail olmak isteyen kumandanlar şehri fethetmek istemişlerdir. İstanbul’un fethi, mübarek, kutlu ve müjdelenmiş bir fetihtir. Bütün İslam hükümdarları, bu şehri İslam’a açmak, Peygamberimizin müjdelediği bu şehri İslam toprağı yapmak istemişlerdir”
RÖPORTAJ
31 Mayıs 2024 - 16:24