Diyarbakır Saadet Partisi İl Başkanlığı'nın Gündemler ile Alakal Basın AçıklamasıSaadet Partisi Diyarbakır il Başkanı Fesih Bozan Diyarbakır ve Türkiye Gündemi,Dış Politika ile alakalı Baın açıklaması yaptı.Basın Metni şu yöndedir.DEĞERLİ BASIN MENSUPLARITürkiye gündemi öyle hızla değişiyor ki halk, bugünkü gündemle uğraşırken dünü unutuyor. Bu hızlı gündemin içindeDiyarbakır’da işsizlik, esnafının perişanlığı, sosyal problemler, basına yansıyan birçok resmi kurumdaki partizancılık, rüşvet yolsuzluk iddaaları da devam edip gidiyor. Zaman zaman basına yansıyan bu iddaalar hakkında yetkililerin gereğini yapmalarını bekliyoruz. UYUM YASALARIBilindiği gibi Anayasa değişikliğinin Geçici 21. maddesine göre uyum yasalarının en geç 6 ay içinde çıkarılması gerekiyordu.Bu sürenin üzerinden 3 ay geçti. Ancak henüz bu yasalar TBMM’ye bile sunulmuş değil.Bunu doğru bulmuyoruz. Anayasa keyfilik kaldırmaz. Referandum sonuçlarına saygı göstermesini bekleyen iktidar, önce kendi getirdiği Anayasa’ya saygı göstermek zorundadır.İktidar, 16 Nisan referandumuyla Milletten boş kağıda imza alarak, “üstünü istediğim şekilde doldururum” düşüncesinde görülmektedir. Eğer samimi olsalardı önce düşünülen yasa değişikliklerini yapar sonrada milletten, “Evet” veya “Hayır” için oy isterlerdi. UYUM YASALARINDA 2 KIRMIZI ÇİZGİMİZBiz, sorumlu muhalefet anlayışımız gereği, uyum yasaları ile ilgili teklif ve önerilerimizi geçen hafta Genel Başkanımız, CHP, BBP ve Demokrat Parti’yi ziyaret ederek kamuoyu ile paylaştı.İktidar ve diğer partilerden de randevu talebimize olumlu dönüş olduğu takdirde kendilerine de bu tekliflerimizi paylaşmış olacağızAncak uyum yasalarında, Saadet Partisi olarak şu iki nokta olmazsa olmaz şartımızdır:Bu düzenlemeler yapılırken AK Parti’nin bekası değil Türkiye’nin bekası dikkate alınmalıdır.Siyasi hesap yaparak değil, milletin talep ve beklentileri dikkate alınarak hareket edilmelidir.
OHAL VE KHK İLE İLGİLİ ENDİŞEMİZ ARTIYOR
15 Temmuz darbe girişimi sonrası iktidar, haklı olarak OHAL ilan etti. Gerekli tedbirler alındıktan sonra kısa bir dönemde kaldırılmalıydı. Ancak üzerinde 19 ay geçmiş, biz halen OHAL yetkileriyle çıkarılan kanunlarla idare ediliyoruz. OHAL iktidara o kadar tatlı geldi ki, bir türlü bırakmak istemiyor, 6. defadır uzatılıyor. Çünkü istediği kanununu çıkarıyor, istediğini yakalıyor, istediğini ihraç, istediğini iade ediyor. Terörle ilgili olsun olmasın her türlü yasayı, Olağan Üstü Halin torbasına koyup çıkartıyor.
Kısacası, “Olağan Üstü Hali” Olağan hale getiren iktidar, artık her işini KHK ile görmeye çalışıyor.
Terörle ilgili ilgisiz, hemen hemen her alanda “Kanun Hükmünde Kararname” yayınlıyor.
Bu yaklaşım bizi ciddi anlamda endişelendiriyor.
Umarız iktidar, uyum yasalarını da, KHK ile düzenlemeye kalkmaz.
Bu durum, bir yandan milli şefliği eleştirirken, öbür yandan milli şefliğe özenmek olur.
UYUM YASALARINDA YAPILMASI GEREKENLER
“Adil bir sistem” ve “adil bir seçim” için yapılması gerekenler bellidir.
- Seçim barajı tamamen kaldırılmalıdır
- Partiler arası kurumsal ittifakın önü açılmalıdır
- Hazine yardımı, seçime katılacak bütün partilere, bu seçimde eşit, daha sonraki seçimlerde ise her partinin aldığı oy oranına göre dağıtılmalıdır.
- Torba kanun uygulamasınada, Torba Kararname’ye de son verilmelidir.
- Kürsü Dokunulmazlığının Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır.
- Cumhurbaşkanı adaylığı için gerekli 100 bin imza şartı engelleyici değil teşvik edici, zorlayıcı değil kolaylaştırıcı olmalıdır.
“KUTULAŞMA” BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZE ZARAR VERİYOR
Hepimizin yaşadığı gibi, Türkiye’de kutuplaşma ve ötekileştirme ile ciddi bir korku havası estirilmektedir. İktidarla beraber olmayan herkes, hain ilan edilmektedir. Ak Parti veya Ak Parti Genel Başkanını eleştiren veya ikaz eden herkes, devlete karşı olmakla, milli olmamakla, kökü dışarda olmakla, terörün diliyle konuşmakla suçlanmaktadır. Ak Partiye üye olmayan bir vatandaş işe giremez olmuş. Liderler, birbirine hakaret etme yarışına girmiştir. Bu dönemde siyasetteki nezaket ve seviye ayaklar altına alınmıştır. Liderlerin sert uslubu, parti tabanlarını da etkilemektedir. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde bu anlayış, birlik ve beraberliğimize ciddi zarar vermektedir. Halkımız, nazik, kibar, dürüst ve seviyeli siyasetçiye hasret kalmıştır.
İktidar ve küçük ortağı MHP’nin hakaret, saldırı, şiddet ve kışkırtıcı uslubundan acilen vaz geçmesi gerekir.
AK PARTİ MHP İTTİFAKI
Türkiye’deki bütün siyasi partiler kendi inandıkları değer ve sistem anlayışlarına göre ülkeyi en iyi şekilde idare edecekleri iddiasıyla mücadele ederler. Tek başlarına iktidar olamazlarsa kısmen de olsa iktidara ortak olmak için koalisyonlar kurarlar. Bu gayet doğaldır. İktidar partisinin herhangi bir partiyla ittifakı ne kadar doğalsa, muhalefet partilerinin de görüşmeleri ve ittifak yapmaları gayet doğaldır. Ancak doğal olmayan, iktidar ve beraber olanlar, onlarla beraber olmayanları gayri milli ve yerli olmamakla suçlamasıdır. Ak Parti ile MHP’nin ittifakında ne yazık ki böyle bir suçlama vardır. Şimdi bakalım kendileri ne kadar milli?
Ekonomi milli mi? Dış politika milli mi? Eğitim milli mi? Hangisi milli? Hiç birisi,
Milli kelimesinin içini doldurmadan bunları söylemek bize göre kamuoyunda bir hava oluşturmaya yönelik bir adımdır.Birliğimiz ve bütünlüğümüzün daha fazla zarar görmemesi için iktidar ve yandaşlarının bu kutuplaştırıcı dili terk etmelerini bekliyoruz.
BYLOCK MAĞDURİYETİ
Saadet Partisi’nin öncülüğünde, Bylock meselesinde kısmi de olsa, 11 bin 480 kişinin mağduriyetleri giderildi. Ancak yeterli değildir.
En kısa zamanda Bylock listeleri tekrar elden geçirilmelidir.
Bir insanın ekmeği ile itibarı ile oynamak basit bir şey değil.
Binlerce insan ihraç edildi; işlerinden, ailelerinden, çevrelerinden oldular.
Devlet, tek bir insanın bile suçsuz yere mağdur olmasını önlemekle mükelleftir.
En kısa zamanda geride kalan mağdurların sorunları çözülmeli, ihraç edilenler biran önce görevlerine döndürülmelidir.
BİR ÜLKE DÖRT SÜTUN ÜZERİNDE GÜÇLENİR
Bir ülkenin dört önemli ve hassas kurumu vardır:
- Eğitim sistemi
- Bürokrasi
- Yargı Sistemi
- Ordu
Bu dört unsur ne kadar güçlü ise devlet o kadar güçlü olur.
Ne kadar yıpranırsa ülke o kadar zafiyet içine düşer.
Peki, gelinen noktada tablo ne?
- Eğitim perişan
- Bürokrasi partizanlıkla tıkanmış,
- Yargıya güven dibe vurmuş.
- Orduya gelince önce ETÖ ile şimdi ise FETÖ ile yıpratılıyor.
ADALET DEVLETİN TEMELİDİR
“Yerel mahkeme iki gazetecinin tutukluluğu devam ederek yargılanmasına karar verdi. Aylardır tutuklu bu gazeteciler de, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ettiler. Anayasa Mahkemesi de, yerel mahkemenin kararını bozdu. Yerel Mahkeme, “Ben seni dinlemiyorum.” dedi. Halbuki Anayasada bir hüküm var, “Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara Cumhurbaşkanı, TBMM dâhil kimse itiraz edemez, uygulamak mecburiyetindedir.” Ama yerel mahkeme, “Ben senin aldığın karara uymuyorum.” dedi.
Kendi lehlerine bir karar verdiğinde anayasa mahkemesinin kararlarına saygı duyulması gerekir diyen iktidar, istemediği bir karar çıkınca da, kararı tanımadıklarını beyan etmektedirler.
Bu kararda da İktidarın birçok yetkilisi, Anaya Mahkemesini topa tuttu. Anayasa Mahkemesi de yerel mahkemede yanlış bir karar verebilir, mühim olan kurala uymaktır. Temyiz müessesesi çalışmazsa adalet çalışmaz.
Adalet, şahsa, makama, servete, ırka, dine, dile ve güce göre olmamalıdır. Hakim ve Savcılar bir karar verirken “yukarı ne der” endişesiyle karar verme durumuna gelmiştir. Böyle hukuk böyle bir adalet sistemi olamaz.
Her zaman söylediğimiz gibi, biz bu uyarılarımızı sorumlu muhalefet vazifesi olarak yapıyoruz.
Şüphesiz ki güç ve kudret sahibi Cenab-ı Allah’tır.
Allah (cc) ülkemizin, milletimizin yar ve yardımcısı olsun.
Fesih Bozan
Saadet Partisi
Diyarbakır İl Başkanı
OHAL VE KHK İLE İLGİLİ ENDİŞEMİZ ARTIYOR
15 Temmuz darbe girişimi sonrası iktidar, haklı olarak OHAL ilan etti. Gerekli tedbirler alındıktan sonra kısa bir dönemde kaldırılmalıydı. Ancak üzerinde 19 ay geçmiş, biz halen OHAL yetkileriyle çıkarılan kanunlarla idare ediliyoruz. OHAL iktidara o kadar tatlı geldi ki, bir türlü bırakmak istemiyor, 6. defadır uzatılıyor. Çünkü istediği kanununu çıkarıyor, istediğini yakalıyor, istediğini ihraç, istediğini iade ediyor. Terörle ilgili olsun olmasın her türlü yasayı, Olağan Üstü Halin torbasına koyup çıkartıyor.
Kısacası, “Olağan Üstü Hali” Olağan hale getiren iktidar, artık her işini KHK ile görmeye çalışıyor.
Terörle ilgili ilgisiz, hemen hemen her alanda “Kanun Hükmünde Kararname” yayınlıyor.
Bu yaklaşım bizi ciddi anlamda endişelendiriyor.
Umarız iktidar, uyum yasalarını da, KHK ile düzenlemeye kalkmaz.
Bu durum, bir yandan milli şefliği eleştirirken, öbür yandan milli şefliğe özenmek olur.
UYUM YASALARINDA YAPILMASI GEREKENLER
“Adil bir sistem” ve “adil bir seçim” için yapılması gerekenler bellidir.
- Seçim barajı tamamen kaldırılmalıdır
- Partiler arası kurumsal ittifakın önü açılmalıdır
- Hazine yardımı, seçime katılacak bütün partilere, bu seçimde eşit, daha sonraki seçimlerde ise her partinin aldığı oy oranına göre dağıtılmalıdır.
- Torba kanun uygulamasınada, Torba Kararname’ye de son verilmelidir.
- Kürsü Dokunulmazlığının Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır.
- Cumhurbaşkanı adaylığı için gerekli 100 bin imza şartı engelleyici değil teşvik edici, zorlayıcı değil kolaylaştırıcı olmalıdır.
“KUTULAŞMA” BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZE ZARAR VERİYOR
Hepimizin yaşadığı gibi, Türkiye’de kutuplaşma ve ötekileştirme ile ciddi bir korku havası estirilmektedir. İktidarla beraber olmayan herkes, hain ilan edilmektedir. Ak Parti veya Ak Parti Genel Başkanını eleştiren veya ikaz eden herkes, devlete karşı olmakla, milli olmamakla, kökü dışarda olmakla, terörün diliyle konuşmakla suçlanmaktadır. Ak Partiye üye olmayan bir vatandaş işe giremez olmuş. Liderler, birbirine hakaret etme yarışına girmiştir. Bu dönemde siyasetteki nezaket ve seviye ayaklar altına alınmıştır. Liderlerin sert uslubu, parti tabanlarını da etkilemektedir. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde bu anlayış, birlik ve beraberliğimize ciddi zarar vermektedir. Halkımız, nazik, kibar, dürüst ve seviyeli siyasetçiye hasret kalmıştır.
İktidar ve küçük ortağı MHP’nin hakaret, saldırı, şiddet ve kışkırtıcı uslubundan acilen vaz geçmesi gerekir.
AK PARTİ MHP İTTİFAKI
Türkiye’deki bütün siyasi partiler kendi inandıkları değer ve sistem anlayışlarına göre ülkeyi en iyi şekilde idare edecekleri iddiasıyla mücadele ederler. Tek başlarına iktidar olamazlarsa kısmen de olsa iktidara ortak olmak için koalisyonlar kurarlar. Bu gayet doğaldır. İktidar partisinin herhangi bir partiyla ittifakı ne kadar doğalsa, muhalefet partilerinin de görüşmeleri ve ittifak yapmaları gayet doğaldır. Ancak doğal olmayan, iktidar ve beraber olanlar, onlarla beraber olmayanları gayri milli ve yerli olmamakla suçlamasıdır. Ak Parti ile MHP’nin ittifakında ne yazık ki böyle bir suçlama vardır. Şimdi bakalım kendileri ne kadar milli?
Ekonomi milli mi? Dış politika milli mi? Eğitim milli mi? Hangisi milli? Hiç birisi,
Milli kelimesinin içini doldurmadan bunları söylemek bize göre kamuoyunda bir hava oluşturmaya yönelik bir adımdır.Birliğimiz ve bütünlüğümüzün daha fazla zarar görmemesi için iktidar ve yandaşlarının bu kutuplaştırıcı dili terk etmelerini bekliyoruz.
BYLOCK MAĞDURİYETİ
Saadet Partisi’nin öncülüğünde, Bylock meselesinde kısmi de olsa, 11 bin 480 kişinin mağduriyetleri giderildi. Ancak yeterli değildir.
En kısa zamanda Bylock listeleri tekrar elden geçirilmelidir.
Bir insanın ekmeği ile itibarı ile oynamak basit bir şey değil.
Binlerce insan ihraç edildi; işlerinden, ailelerinden, çevrelerinden oldular.
Devlet, tek bir insanın bile suçsuz yere mağdur olmasını önlemekle mükelleftir.
En kısa zamanda geride kalan mağdurların sorunları çözülmeli, ihraç edilenler biran önce görevlerine döndürülmelidir.
BİR ÜLKE DÖRT SÜTUN ÜZERİNDE GÜÇLENİR
Bir ülkenin dört önemli ve hassas kurumu vardır:
- Eğitim sistemi
- Bürokrasi
- Yargı Sistemi
- Ordu
Bu dört unsur ne kadar güçlü ise devlet o kadar güçlü olur.
Ne kadar yıpranırsa ülke o kadar zafiyet içine düşer.
Peki, gelinen noktada tablo ne?
- Eğitim perişan
- Bürokrasi partizanlıkla tıkanmış,
- Yargıya güven dibe vurmuş.
- Orduya gelince önce ETÖ ile şimdi ise FETÖ ile yıpratılıyor.
ADALET DEVLETİN TEMELİDİR
“Yerel mahkeme iki gazetecinin tutukluluğu devam ederek yargılanmasına karar verdi. Aylardır tutuklu bu gazeteciler de, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ettiler. Anayasa Mahkemesi de, yerel mahkemenin kararını bozdu. Yerel Mahkeme, “Ben seni dinlemiyorum.” dedi. Halbuki Anayasada bir hüküm var, “Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlara Cumhurbaşkanı, TBMM dâhil kimse itiraz edemez, uygulamak mecburiyetindedir.” Ama yerel mahkeme, “Ben senin aldığın karara uymuyorum.” dedi.
Kendi lehlerine bir karar verdiğinde anayasa mahkemesinin kararlarına saygı duyulması gerekir diyen iktidar, istemediği bir karar çıkınca da, kararı tanımadıklarını beyan etmektedirler.
Bu kararda da İktidarın birçok yetkilisi, Anaya Mahkemesini topa tuttu. Anayasa Mahkemesi de yerel mahkemede yanlış bir karar verebilir, mühim olan kurala uymaktır. Temyiz müessesesi çalışmazsa adalet çalışmaz.
Adalet, şahsa, makama, servete, ırka, dine, dile ve güce göre olmamalıdır. Hakim ve Savcılar bir karar verirken “yukarı ne der” endişesiyle karar verme durumuna gelmiştir. Böyle hukuk böyle bir adalet sistemi olamaz.
Her zaman söylediğimiz gibi, biz bu uyarılarımızı sorumlu muhalefet vazifesi olarak yapıyoruz.
Şüphesiz ki güç ve kudret sahibi Cenab-ı Allah’tır.
Allah (cc) ülkemizin, milletimizin yar ve yardımcısı olsun.
Fesih Bozan
Saadet Partisi
Diyarbakır İl Başkanı