30 Ağustos’ta Kara Harp Okulu’nda düzenlenen mezuniyet töreninde bir grup teğmenin, kanuni yemin dışında ikinci bir yemin etmeleri, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal gündemine oturdu. Bu tartışmaya, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yönelttiği sorular damga vurdu. Bahçeli, ikinci yeminle ilgili olarak oldukça kritik sorular sorarak, konunun daha derin bir zeminde tartışılması gerektiğini vurguladı.Bahçeli’nin, “İlk başta sorulması gereken soru şudur: Vaki yeminin gayesi nedir ve buna kim karar vermiştir?” şeklindeki sorusu, olayın ardındaki niyeti sorgularken, “Yeminler arasındaki bölünmenin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde ayrılık yaratıp yaratmayacağının garantisi nasıl verilecektir?” sorusu ise vesayet endişesini yeniden gündeme taşıdı.
Askeri Vesayet Dönemlerine Dönüş Endişesi
Bahçeli’nin açıklamaları, ikinci yemin meselesinin sadece bir detay olmadığı, askeri vesayet dönemlerine geri dönme arayışlarıyla ilişkilendirildiğini ortaya koydu. MHP liderinin ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, bu tür girişimlerin Türkiye’yi geçmişin darbe dönemlerine geri çekme çabasını akıllara getirdiğini ifade etti.Çelik, “Hükümete kılıç çekildi” şeklindeki yorumların vesayeti diriltmek isteyen odaklar tarafından ortaya atıldığını belirtti. Bahçeli ise darbe dönemlerinin artık geride kaldığını söyleyerek, Türkiye’nin askeri vesayetle olan mücadelesinde önemli aşamalar kaydettiğine dikkat çekti.TSK’nın Yeni Misyonu: Dış Tehditlere Karşı Savunma
Türkiye’nin on yıllar boyunca darbeler, muhtıralar ve vesayetçi yönetimlerle boğuştuğu bir yakın tarihe sahip olduğu biliniyor. 2010 yılına kadar askeri vesayet, darbe tehditleri ve müdahalelerle şekillenen bu dönem, 2016’daki darbe girişiminin ardından önemli reformlarla son buldu. Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) yapısının değiştirilmesi, kuvvet komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması gibi adımlar, TSK’yı demokratik normlara uygun hale getirdi.Bu reformlar, Türkiye’nin askeri yapısında köklü bir dönüşüm sağlarken, ordunun asli misyonuna dönerek dış tehditlere karşı savunma görevine odaklanmasına zemin hazırladı. TSK, son yıllarda Suriye, Irak, Karabağ, Libya gibi coğrafyalarda gerçekleştirdiği operasyonlarla Türkiye’nin dış politikasına katkı sunarak büyük başarılar elde etti.TSK’nın Geleceği: İç Tehdit mi, Dış Tehdit mi?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin son yıllarda dış tehditlere odaklanan misyonu, Suriye, Irak, Karabağ ve Libya’daki başarılı operasyonlarla taçlandırıldı. Bu bağlamda, TSK'nın motivasyonunu yeniden iç tehdit algısına dayandırmanın, Türkiye’nin dış politikasını zayıflatabileceği düşünülüyor. Bahçeli’nin vurguladığı gibi, askeri vesayetin yeniden canlanmasının Türkiye’ye büyük bir zarar vereceği görüşü yaygınlaşıyor.Bu tartışma, TSK’nın gelecekteki rolü konusunda iki farklı yaklaşımı gündeme getiriyor: TSK, mevcut yapısıyla Türkiye'yi dış tehditlerden korumaya odaklanmaya devam mı etmeli yoksa iç tehditlere dayalı bir yaklaşımla eski askeri vesayet dönemlerine mi dönülmeli?Vesayet Tehlikesi Geri Mi Geliyor?
Bahçeli’nin gündeme getirdiği teğmenlerin ikinci yemini meselesi, ordunun yeniden iç tehdit algısıyla şekillenen bir yapıya dönüp dönmeyeceği sorusunu akıllara getiriyor. Türkiye’nin enerjisini boşa tüketen, içe dönük bir tehdit algısına dayalı misyon yerine, dış tehditlere karşı güçlü bir savunma mekanizmasına odaklanan bir TSK’nın varlığı, son yıllarda elde edilen başarıların devamı için kritik önemde.