Yesevi Alperenler Derneği Genel Başkanı Kürşat Mican da konu ile ilgili şunları söyledi:Aziz Türk Milleti;
Nuh Aleyhisselamdan bugüne kadar Türk Milleti töre ile yaşamış ve Allahu Teâla’ya karşı gelecek bir fiil içinde olmamıştır. Bu ölçü üzerine hareket eden şanlı ecdadımız töremizin ve dinimizin kutlu buyruğunu tutarak İ’lay-i Kelimetullah için Nizâm-ı Âlem davasını tek dava bilmiş ve bu uğurda kan dökmüş can vermiştir. Türk töresi ilhamını doğrudan doğruya İslamiyetten, ehlisünnetten almıştır. Ehlisünnetin şiârı ise emr-i maruf nehyi münker yani iyiliği emretmek yasaklardan sakındırmaktır. Allahu teala yüce ve mukaddes kitabımızda Âli İmrân Suresi 104. ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. Yolumuzun ulularından Hac-ı Bektaş-ı Veli Hazretleri Makalât isimli eserinde dinimizi dört kapıya ayırır. Bu dört kapının ilki olan şeriat yani dini kuralların tamamı ise yine onun beyanıyla 10 makama ayrılır. Bektaşi hazretlerine göre onuncu makam iyiliği emredip yasaklardan sakındırmaktır.
İdrakiyle şerefyâb olduğumuz mübarek Ramazan ayının ilk hutbesinde Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Erbaş’ın dinimizin ve töremizin muteber kaynaklarına dayanarak eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiyle ilgili açıklamalarına ilişkin gelişmeleri hayret ve dehşetle takip ediyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının T.C. anayasası 633 sayılı kanun gereği Diyanet İşleri Başkanlığının din konusunda toplumu aydınlatma görevi vardır. Bu görevi ifa ettiği için Diyanet İşleri gibi güzel faaliyetleri olan bir kurumun yıpratılmasına yönelik bu tutumlar kabul edilemez.
Kıyamete kadar geçerli tek din olarak kalacak İslamiyetin emir ve yasaklarını hatırlattığı için alçakça bir hücuma maruz kalan Sayın Erbaş’ın bu çağrısına çağlara öncesinden kalma benzetmesi yapanlar ise din cehaletlerini ortaya koymuşlardır. Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının ayak altına cenneti seren İslam dinine kin kusan kara cübbeli karanlık kişiler ellerinde meşale ile kadın yakma ritüeli ile İslam dini konusundaki cehaletlerini gösterdikleri gibi aslında kendi zihniyetlerinin ait olduğu çağdan haber vermişlerdir. Zira ortaçağın karanlık Avrupasında kadınlar şeytana benzetilmiş ve elinde meşale ile sapkınca onları kovalayanlar din adına kadınlara akıl almaz işkenceler etmiştir.Bu açıklamayı yapan kara cübbeli karanlık birkaç kişi yüzünden mukaddes savunma hakkını ifa edenleri itham etmediğimizi de buradan belirtmek isteriz. Asrımızın Yesevisi Seyyid Ahmet Arvasi der ki: “Tarihine, kültürüne, bayrağına, devletine ve milletine yabancılaşmış nesiller ve kadrolar teşekkül etmişse, bizi biz yapan milli ve mukaddes değerlerimize alenen tecavüz edilebiliyorsa, devletin ve milletin bütünlüğüne yönelen eylemler pervasızlaşmışsa, bunları sadece sosyal değişmelerin tabii sonuçları olarak yorumlamak mümkün değildir; ihanetle, kendini sosyal değişmenin sancıları ile maskeleyemez.” Bugün bu ifadenin tezahürünü görmekteyiz. Bu çevreler elbette güçlerini emperyalizmden almaktadırlar. Bugün emperyalizm Türk Yurdunda ahlakı ve aileyi bozmak için İstanbul sözleşmesini maske olarak kullanmaktadır. İngilizlerden sonra İslamiyet’in iki numaralı düşmanı olan Kızıl dumanı hâlâ üstünde tüten Rusya’nın dahi kabulü bir tarafa görüşülmesini bile 100 yıl için yasakladığı İstanbul Sözleşmesi yürürlükte var oldukça bu tür haysiyetsiz akımlar ve taarruzlar bitmeyecektir. Şahsen bu konunun yıllardır mücadelesini veren ve her bedeli ödemiş birisi olarak asla ve asla bu hadsizliğe ve terbiyesizliğe müsaade etmeyeceğimizi özellikle vurguluyoruz.Dünyamız bir salgın hastalıkla mücadele halindedir. Ülkemiz ve bölgemiz uzun zamandan beri dehşetengiz bir ateş çemberi ile kuşatılmış vaziyettedir Emperyalist devletler bir taraftan bölgemiz üzerinde haritaları değiştirmek için kolları sıvamışken Diğer taraftan ülkemizi ve milletimizi tüm değerlerinden uzaklaştırarak manevi olarak da yıkma gayreti içerisindedirler.Asırlardır İslam’ın sancaktarı, Türk İslam Kültür ve medeniyetinin merkezi olan evliya yurdu şüheda burcu güzel Türkiye’mizde zinanın suç olmaktan çıkarılması ile başlayan ahlaki yozlaşma süreci milletimizi nesillerimizi kendi ruh köklerinden öz değerlerinden ve Türk İslam geleneğinden adım adım koparmaktadır.Emperyalist Haçlı zihniyetinin yaklaşık iki asırdır. Cemiyet hayatımıza gelenek ve göreneklerimize Bizi biz yapan değerlerimize ve aile birliğimize yönelik yıkım çalışmaları son elli yıldır hızına hız katmış medya bu yönde aktif rol almış toplumsal dokumuza uymayan diziler, filmler, yarışmalar, reklamlar ve muhtelif yayınlar ile desteklenmiş ve İstanbul sözleşmesi ile nihai hedefine oldukça yaklaşmıştır. Fener Patriği Gregorius Rus Çarına yazdığı mektupta Türk milletinin dindar olduğu bu sebeple onları maddeten yıkmanın imkânsız olduğunu söylemiş ve Türkleri yıkmak için onları yabancı adetlere alıştırmak gerektiğini belirtmiştir. “Hissettirmeden bünyelerindeki tahribatı tamamladığımız zaman Türkleri zafere götüren güçleri de kırılmış olacaktır.” cümlesi de yine aynı mektuptandır.İstanbul Sözleşmesi madde madde incelenip irdelendiğinde aile yapımızı, aile bağlarımızı ve cemiyet hayatımızı ahlaken çökertmeye ve kutsal değerlerimizi ferdi hayatımızdan silip atmaya yönelik sinsi planın büyük bir parçası olduğunu net bir şekilde görüyoruz.İstanbul sözleşmesi dünyanın imrendiği aile hayatımızı dinamitleyen maddeler ile donatılmıştır. İstanbul sözleşmesi gelecek nesillerimizi raydan çıkarmayı, yörüngesiz bırakmayı, özgürlük paravanıyla dini ve ahlaki değerlerden tamamıyla koparmayı hedeflemektedir. İstanbul Sözleşmesi Türk milletini varoluş gayesinden uzaklaştırmayı amaçlayan sinsi bir projedir batının diktesidir.Peki Nedir bu İstanbul sözleşmesi;11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 14 Mart 2012’de kabul edilen 1 ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren Uluslararası bir sözleşmedir. Kısa adı; İstanbul sözleşmesi olan metnin uzun ismi ise kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele hakkındaki Avrupa Konseyi sözleşmesidir.Bu sözleşme toplumumuzun temel değerlerini derinden sarsacak maddeler ile donatılmıştır.Görünürde şiddet gören, ezilen, mahrum bırakılan ve sömürülen kadınların haklarını savunmak ile ilgili maddelerden oluşan bu sözleşme Aslında kesinlikle bu ulvi hedef ve gayelerin zerresini dahi taşımamaktadır.Dikkat ederseniz sözleşmenin başlığında kadın ya da erkek haklarından değil. Toplumsal cinsiyet haklarından yani toplumdaki tüm cinsel eğilimlerin haklarından bahsedilmektedir.Kadın, erkek ve bir üçüncü cins olarak diğerlerinin hakları ve toplumdaki yerlerine vurgu yapılmaktadır. Eşitlik ilkesinden dem vurarak eşitlik ilkesi manipüle edilerek tüm cinsel eğilimlerinde eşit haklara sahip olması gerektiğine dair gizli bir vurgu yapılmaktadır.Bunu yapabilmek için yöneticilerimize sözleşmeyi lütfen buraya çok dikkat edelim. Üreme şartı olmaksızın toplumsal cinsiyet eşitliği şeklinde imzalatılmıştır. Başta evlilik yapısını bozan kadın haklarından dem vurarak kadını erkeğe, erkeği kadına düşman yapan. Kadını kocasına karşı kışkırtan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramıyla LGBT örgütünün kurumsallaşmasını sağlayan bu örgüt mensuplarının fiillerini meşrulaştıran. Toplumda yaygınlık kazanmasını sağlayan bu sözleşme biran evvel feshedilmeli iyice geç olmadan bu vahim hatadan dönülmelidir.Sonuç olarak bu vahim sözleşme birçok Hristiyan ülkede dahi kabul görmemişken ne acıdır ki? Müslümanların payitahtı olan ülkemizde üstelik İstanbul sözleşmesi adı altında maalesef imzalanmıştır.‘’ Erkeklere benzeyen kadınlara ve Kadınlara benzeyen erkeklere yüce ALLAH lanet etsin ‘’ hadisindeki lanetin muhatabı olmamak için ülkemiz derhal bu sözleşmeye attığı imzayı geri çekmelidir. Zinayı ve sapkın ilişkileri serbest bıraktığımız sürece ülkemizin içinde bulunduğu hastalıklar, bereketsizlik buhranlar ve sıkıntılar asla son bulmayacak ve Yüce ALLAH’ın rahmeti, bereketi ve inayeti üzerimizden kalkacaktır.
Allahu Teala emir ve yasaklarına uymayan kullarına çetin azap edicidir. Bu hususta geçmişte bazı kavimlerde ibadet eden kullar dahi diğer sapkınlarla birlikte azaba uğramıştır. İbadet edenlerin de azaba uğramasının sebebi meleklerce Allaha sorulunca Allahu Teala “Evet onlar bana ibadet ediyor ama diğerlerinin çirkin işlerine ses çıkarmayıp göz yumuyorlar.” demiştir.Bizler Türk milleti olarak binlerce yıllık devlet geleneğine sahibiz, devletimize sesleniyoruz. Milletin sesine kulak verin. Her türlü melanete kapı açan bu İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırdığınız anda zaten bu tür sapkın fiiler hukuksuz işlere dönüşecektir.
Aklı başında tüm sosyal bilimcilerimiz; kamuoyunu ve tüm yetkililerimizi bu gizli amaç konusunda bilgilendirilmelidir. Bu gizli yıkım projesine ivedi olarak son verilmelidir. Bizler Yesevi Alperenler Derneği olarak Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler bakanımız, kabine ve diğer tüm hükümet yetkililerimiz aynı zamanda tüm siyasi partilerimiz ve STK’larımız bildirimizin konusu olan İstanbul sözleşmesini en öncelikli gündemleri yaparak bu sözleşmenin iptali noktasında karar almalarına davet ediyoruz. Bu konu partiler üstü bir konudur. Hatta Milli ve İslami bir davadır.
Konuşmamı bir hadisi şerifle bitiriyorum. Efendimiz Aleyhisselam buyuruyor ki: Sizden biriniz kötü bir iş gördüğünde düzeltebiliyorsa eliyle veya diliyle düzeltsin. Her ikisini de yapamıyorsa kalbinden buğzetsin. Tefsir alimleri el ile düzeltmenin kolluk kuvvetlerine yani devlete ait olduğunu, dil ile düzeltmenin ise ilim sahibi insanların olduğunu belirtmişlerdir. Yüce devletimizden ileride doğması muhtemel bir kargaşaya mahal vermemesi için yetkisini kullanmasını ve bu melun sözleşmeyi feshetmesini bekliyoruz. Ayrıca ilim adamlarımızı bu hususta daha fazla vaaza ve nasihate davet ediyoruz. Daha önceki sapkın faaliyetlerin engelleyicisi olarak şahsım ve derneğim bu konunun her platformda yakinen takipçisi olacaktır. Kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz.
Nuh Aleyhisselamdan bugüne kadar Türk Milleti töre ile yaşamış ve Allahu Teâla’ya karşı gelecek bir fiil içinde olmamıştır. Bu ölçü üzerine hareket eden şanlı ecdadımız töremizin ve dinimizin kutlu buyruğunu tutarak İ’lay-i Kelimetullah için Nizâm-ı Âlem davasını tek dava bilmiş ve bu uğurda kan dökmüş can vermiştir. Türk töresi ilhamını doğrudan doğruya İslamiyetten, ehlisünnetten almıştır. Ehlisünnetin şiârı ise emr-i maruf nehyi münker yani iyiliği emretmek yasaklardan sakındırmaktır. Allahu teala yüce ve mukaddes kitabımızda Âli İmrân Suresi 104. ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. Yolumuzun ulularından Hac-ı Bektaş-ı Veli Hazretleri Makalât isimli eserinde dinimizi dört kapıya ayırır. Bu dört kapının ilki olan şeriat yani dini kuralların tamamı ise yine onun beyanıyla 10 makama ayrılır. Bektaşi hazretlerine göre onuncu makam iyiliği emredip yasaklardan sakındırmaktır.
İdrakiyle şerefyâb olduğumuz mübarek Ramazan ayının ilk hutbesinde Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Erbaş’ın dinimizin ve töremizin muteber kaynaklarına dayanarak eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiyle ilgili açıklamalarına ilişkin gelişmeleri hayret ve dehşetle takip ediyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının T.C. anayasası 633 sayılı kanun gereği Diyanet İşleri Başkanlığının din konusunda toplumu aydınlatma görevi vardır. Bu görevi ifa ettiği için Diyanet İşleri gibi güzel faaliyetleri olan bir kurumun yıpratılmasına yönelik bu tutumlar kabul edilemez.
Kıyamete kadar geçerli tek din olarak kalacak İslamiyetin emir ve yasaklarını hatırlattığı için alçakça bir hücuma maruz kalan Sayın Erbaş’ın bu çağrısına çağlara öncesinden kalma benzetmesi yapanlar ise din cehaletlerini ortaya koymuşlardır. Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının ayak altına cenneti seren İslam dinine kin kusan kara cübbeli karanlık kişiler ellerinde meşale ile kadın yakma ritüeli ile İslam dini konusundaki cehaletlerini gösterdikleri gibi aslında kendi zihniyetlerinin ait olduğu çağdan haber vermişlerdir. Zira ortaçağın karanlık Avrupasında kadınlar şeytana benzetilmiş ve elinde meşale ile sapkınca onları kovalayanlar din adına kadınlara akıl almaz işkenceler etmiştir.Bu açıklamayı yapan kara cübbeli karanlık birkaç kişi yüzünden mukaddes savunma hakkını ifa edenleri itham etmediğimizi de buradan belirtmek isteriz. Asrımızın Yesevisi Seyyid Ahmet Arvasi der ki: “Tarihine, kültürüne, bayrağına, devletine ve milletine yabancılaşmış nesiller ve kadrolar teşekkül etmişse, bizi biz yapan milli ve mukaddes değerlerimize alenen tecavüz edilebiliyorsa, devletin ve milletin bütünlüğüne yönelen eylemler pervasızlaşmışsa, bunları sadece sosyal değişmelerin tabii sonuçları olarak yorumlamak mümkün değildir; ihanetle, kendini sosyal değişmenin sancıları ile maskeleyemez.” Bugün bu ifadenin tezahürünü görmekteyiz. Bu çevreler elbette güçlerini emperyalizmden almaktadırlar. Bugün emperyalizm Türk Yurdunda ahlakı ve aileyi bozmak için İstanbul sözleşmesini maske olarak kullanmaktadır. İngilizlerden sonra İslamiyet’in iki numaralı düşmanı olan Kızıl dumanı hâlâ üstünde tüten Rusya’nın dahi kabulü bir tarafa görüşülmesini bile 100 yıl için yasakladığı İstanbul Sözleşmesi yürürlükte var oldukça bu tür haysiyetsiz akımlar ve taarruzlar bitmeyecektir. Şahsen bu konunun yıllardır mücadelesini veren ve her bedeli ödemiş birisi olarak asla ve asla bu hadsizliğe ve terbiyesizliğe müsaade etmeyeceğimizi özellikle vurguluyoruz.Dünyamız bir salgın hastalıkla mücadele halindedir. Ülkemiz ve bölgemiz uzun zamandan beri dehşetengiz bir ateş çemberi ile kuşatılmış vaziyettedir Emperyalist devletler bir taraftan bölgemiz üzerinde haritaları değiştirmek için kolları sıvamışken Diğer taraftan ülkemizi ve milletimizi tüm değerlerinden uzaklaştırarak manevi olarak da yıkma gayreti içerisindedirler.Asırlardır İslam’ın sancaktarı, Türk İslam Kültür ve medeniyetinin merkezi olan evliya yurdu şüheda burcu güzel Türkiye’mizde zinanın suç olmaktan çıkarılması ile başlayan ahlaki yozlaşma süreci milletimizi nesillerimizi kendi ruh köklerinden öz değerlerinden ve Türk İslam geleneğinden adım adım koparmaktadır.Emperyalist Haçlı zihniyetinin yaklaşık iki asırdır. Cemiyet hayatımıza gelenek ve göreneklerimize Bizi biz yapan değerlerimize ve aile birliğimize yönelik yıkım çalışmaları son elli yıldır hızına hız katmış medya bu yönde aktif rol almış toplumsal dokumuza uymayan diziler, filmler, yarışmalar, reklamlar ve muhtelif yayınlar ile desteklenmiş ve İstanbul sözleşmesi ile nihai hedefine oldukça yaklaşmıştır. Fener Patriği Gregorius Rus Çarına yazdığı mektupta Türk milletinin dindar olduğu bu sebeple onları maddeten yıkmanın imkânsız olduğunu söylemiş ve Türkleri yıkmak için onları yabancı adetlere alıştırmak gerektiğini belirtmiştir. “Hissettirmeden bünyelerindeki tahribatı tamamladığımız zaman Türkleri zafere götüren güçleri de kırılmış olacaktır.” cümlesi de yine aynı mektuptandır.İstanbul Sözleşmesi madde madde incelenip irdelendiğinde aile yapımızı, aile bağlarımızı ve cemiyet hayatımızı ahlaken çökertmeye ve kutsal değerlerimizi ferdi hayatımızdan silip atmaya yönelik sinsi planın büyük bir parçası olduğunu net bir şekilde görüyoruz.İstanbul sözleşmesi dünyanın imrendiği aile hayatımızı dinamitleyen maddeler ile donatılmıştır. İstanbul sözleşmesi gelecek nesillerimizi raydan çıkarmayı, yörüngesiz bırakmayı, özgürlük paravanıyla dini ve ahlaki değerlerden tamamıyla koparmayı hedeflemektedir. İstanbul Sözleşmesi Türk milletini varoluş gayesinden uzaklaştırmayı amaçlayan sinsi bir projedir batının diktesidir.Peki Nedir bu İstanbul sözleşmesi;11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 14 Mart 2012’de kabul edilen 1 ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren Uluslararası bir sözleşmedir. Kısa adı; İstanbul sözleşmesi olan metnin uzun ismi ise kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele hakkındaki Avrupa Konseyi sözleşmesidir.Bu sözleşme toplumumuzun temel değerlerini derinden sarsacak maddeler ile donatılmıştır.Görünürde şiddet gören, ezilen, mahrum bırakılan ve sömürülen kadınların haklarını savunmak ile ilgili maddelerden oluşan bu sözleşme Aslında kesinlikle bu ulvi hedef ve gayelerin zerresini dahi taşımamaktadır.Dikkat ederseniz sözleşmenin başlığında kadın ya da erkek haklarından değil. Toplumsal cinsiyet haklarından yani toplumdaki tüm cinsel eğilimlerin haklarından bahsedilmektedir.Kadın, erkek ve bir üçüncü cins olarak diğerlerinin hakları ve toplumdaki yerlerine vurgu yapılmaktadır. Eşitlik ilkesinden dem vurarak eşitlik ilkesi manipüle edilerek tüm cinsel eğilimlerinde eşit haklara sahip olması gerektiğine dair gizli bir vurgu yapılmaktadır.Bunu yapabilmek için yöneticilerimize sözleşmeyi lütfen buraya çok dikkat edelim. Üreme şartı olmaksızın toplumsal cinsiyet eşitliği şeklinde imzalatılmıştır. Başta evlilik yapısını bozan kadın haklarından dem vurarak kadını erkeğe, erkeği kadına düşman yapan. Kadını kocasına karşı kışkırtan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramıyla LGBT örgütünün kurumsallaşmasını sağlayan bu örgüt mensuplarının fiillerini meşrulaştıran. Toplumda yaygınlık kazanmasını sağlayan bu sözleşme biran evvel feshedilmeli iyice geç olmadan bu vahim hatadan dönülmelidir.Sonuç olarak bu vahim sözleşme birçok Hristiyan ülkede dahi kabul görmemişken ne acıdır ki? Müslümanların payitahtı olan ülkemizde üstelik İstanbul sözleşmesi adı altında maalesef imzalanmıştır.‘’ Erkeklere benzeyen kadınlara ve Kadınlara benzeyen erkeklere yüce ALLAH lanet etsin ‘’ hadisindeki lanetin muhatabı olmamak için ülkemiz derhal bu sözleşmeye attığı imzayı geri çekmelidir. Zinayı ve sapkın ilişkileri serbest bıraktığımız sürece ülkemizin içinde bulunduğu hastalıklar, bereketsizlik buhranlar ve sıkıntılar asla son bulmayacak ve Yüce ALLAH’ın rahmeti, bereketi ve inayeti üzerimizden kalkacaktır.
Allahu Teala emir ve yasaklarına uymayan kullarına çetin azap edicidir. Bu hususta geçmişte bazı kavimlerde ibadet eden kullar dahi diğer sapkınlarla birlikte azaba uğramıştır. İbadet edenlerin de azaba uğramasının sebebi meleklerce Allaha sorulunca Allahu Teala “Evet onlar bana ibadet ediyor ama diğerlerinin çirkin işlerine ses çıkarmayıp göz yumuyorlar.” demiştir.Bizler Türk milleti olarak binlerce yıllık devlet geleneğine sahibiz, devletimize sesleniyoruz. Milletin sesine kulak verin. Her türlü melanete kapı açan bu İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırdığınız anda zaten bu tür sapkın fiiler hukuksuz işlere dönüşecektir.
Aklı başında tüm sosyal bilimcilerimiz; kamuoyunu ve tüm yetkililerimizi bu gizli amaç konusunda bilgilendirilmelidir. Bu gizli yıkım projesine ivedi olarak son verilmelidir. Bizler Yesevi Alperenler Derneği olarak Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler bakanımız, kabine ve diğer tüm hükümet yetkililerimiz aynı zamanda tüm siyasi partilerimiz ve STK’larımız bildirimizin konusu olan İstanbul sözleşmesini en öncelikli gündemleri yaparak bu sözleşmenin iptali noktasında karar almalarına davet ediyoruz. Bu konu partiler üstü bir konudur. Hatta Milli ve İslami bir davadır.
Konuşmamı bir hadisi şerifle bitiriyorum. Efendimiz Aleyhisselam buyuruyor ki: Sizden biriniz kötü bir iş gördüğünde düzeltebiliyorsa eliyle veya diliyle düzeltsin. Her ikisini de yapamıyorsa kalbinden buğzetsin. Tefsir alimleri el ile düzeltmenin kolluk kuvvetlerine yani devlete ait olduğunu, dil ile düzeltmenin ise ilim sahibi insanların olduğunu belirtmişlerdir. Yüce devletimizden ileride doğması muhtemel bir kargaşaya mahal vermemesi için yetkisini kullanmasını ve bu melun sözleşmeyi feshetmesini bekliyoruz. Ayrıca ilim adamlarımızı bu hususta daha fazla vaaza ve nasihate davet ediyoruz. Daha önceki sapkın faaliyetlerin engelleyicisi olarak şahsım ve derneğim bu konunun her platformda yakinen takipçisi olacaktır. Kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz.