Avcı, 28 Şubat davasında 21 sanığa müebbet hapis cezası verilmesiyle ilgili olarak şunları söyledi:
"28 Şubat döneminde o zaman biz de olaylara müdahil olmuştuk. O zaman ki 'Batı Çalışma Grubu'nun varlığı, faaliyetleriyle ilgili raporları ilk biz hazırlamıştık. Bugüne kadar süreç geçti. Mahkeme son olarak kararları açıkladı. İlk başlarken de bizim ifademiz alınmadı. Davaya müdahil olmadık. 28 Şubat belgelerinin bir kısmı benim ofisimde bulunmuştu. Bunlardan dolayı benim hakkımda devletin gizli belgelerini bulundurmaktan dava açılmıştı. Ama arkasından o belgeleri kullanıp bu insanlara dava açıldı. Birazcık süreç hukuki olma çizgisinden sorunlu olarak geçti. Askeriyenin sivil yönetime, demokrasiye müdahale etmesinin ne kadar zararlı olduğunu bize gösterdi. Bunu da bariz olarak 15 Temmuz'da birlikte yaşadık. Asker, kendi görevini yapmalı kışlasında durmalı, siyasetçiler kendi görevini yapmalı. Kişilere ceza vermek çok önemli değil. Mühim olan bunun karara bağlanması. Resmi kurumların kendi çizgisi olması, sivil siyasetin kendi içerisinde yürümesini göstermek önemli. Yoksa kişilere abartılı cezaların verilmesi sorgulanabilir. O zaman darbe olmamıştı, sokağa çıkma söz konusu değildi, ancak görevi kötüye kullanma söz konusuydu. Demokrasi kendi içerisinde yaşatılmalı, sivil siyaset kendi içerisinde yaşamalı, resmi kurumlar kendi içerisinde durmalı, birbirlerinin içine girmemeli."
'ORTADOĞU TÜRKİYE İÇİN BATAKLIKTIR'
ABD'nin Suriye'ye yaptığı müdahaleyi de değerlendiren Avcı, Türkiye'nin Suriye politikasını eleştirdi ve şöyle dedi:
"Türkiye, Suriye ve Ortadoğu'nun tüm sorunlarından uzaklaşmalıdır. Çünkü Ortadoğu, Türkiye için bir bataklıktır. Şu anda bölge üçüncü bir dünya savaşının çıkma eşiğine gelmiştir. Büyük bir kaos olduğu görülmektedir. Orada başlayacak bir savaş, tüm bölgeyi ve Türkiye'yi etkileyecektir. Bu açıdan Suriye politikasının baştan beri yürütülüş biçimine karşıyım. Suriye'ye yapılan tüm müdahalelerin yanlış olduğu kanaatindeyim. Bir an önce Türkiye, Suriye ve Ortadoğu bataklığından kurtulup Avrupa Birliği'ne yönelmelidir. Doğru yol bellidir, öbür yol ise Türkiye'yi bataklığa çeken bir yoldur."
Hanefi Avcı kimdir?
1956 yılında Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.Öğrenim yaşamına doğduğu köydeki Karabıyıklı İlkokulu'nda başladı.Ortaokulu Gaziantep'teki Karşıyaka Ortaokulu'nda, liseyi ise Ankara'daki Polis Koleji'nde bitirdi.Ardından Polis Enstitüsü'nde okudu ve lisans öğrenimi için girdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1980 yılında mezun oldu.
Hanefi Avcı daha sonra İçişleri Bakanlığı'na girdi ve bu dönemde sırasıyla Mersin merkez ve Gülnar ilçelerinde görev yaptı. Daha sonra Diyarbakır ve İstanbul illerinde şube müdürlüklerinde çalıştı.Hanefi Avcı Edirne İl Emniyet Müdürlüğü yaptığı sırada, 18 Haziran 2009 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan ortak kararname ile Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü'ne atandı.Ağustos 2010 tarihinde "Haliç'te Yaşayan Simonlar" adlı kitabı Angora Yayıncılık tarafından basıldı. Kitabında Gülen cemaatinin emniyet teşkilatında örgütlendiğini ve telefon dinlemesi dahil yasa dışı faaliyetlerde bulunduğunu iddia etti. Daha sonra merkeze alınmayı talep etti, talebi kabul edildi.
"Devrimci Karargah Örgütü üyesi oldukları ve örgüte yardım ettikleri öne sürülen 89 sanığın yargılandığı davada mütalaasını açıklayan cumhuriyet savcısı, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı 'nın 22 yıl 9 aydan 49 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.Hanefi Avcı 2011 Milletvekilliği seçimleri için İstanbul 3. Bölgeden bağımsız milletvekili adayı oldu. Fakat seçimlerden birkaç gün önce çekildiğini açıkladı.
Devrimci Karargah Örgütü'ne yardım ettiği gerekçesiyle 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezası alan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali tespit etmesi neticesinde 20 Haziran 2014'de tahliye oldu.
Hanefi Avcı 15 Temmuz'u değerlendirdi: Aşırıya kaçılıyor; siyasetçilerin ve basın mensuplarının cezasını halk vermeli
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Gülen Cemaati'nin emniyetteki yapılanmasını anlattığı kitabı yayımlandıktan 1 ay sonra Devrimci Karargah adlı sol örgüte yardım ettiği iddiasıyla tutuklanmıştı
FETÖ'nün emniyetteki yapılanmasını anlattığı Haliç'te Yaşayan Simonlar adlı kitabı yayınladıktan bir ay sonra Devrimci Karargah adlı örgüte yardım etme suçlamasıyla tutuklanan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmeleri Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
"15 Temmuz, bir daha kimsenin benzeri rüyalar göremeyeceğinin göstergesidir"
15 Temmuz'un ve 15 Temmuz sonrasındaki gelişmelerin, ülke tarihinde yaşanan bir çok olaydan çok daha büyük olduğunu ifade ederek sözlerine başlayan Avcı, neticelerinin gelecekte de devam edeceğini söyledi.
"Türk halkı büyük bir sınav vermiştir. Halk, güvenlik güçleriyle birlikte darbeye karşı koymuştur." diyen Avcı, bundan sonraki sürece ilişkin "Kimsenin benzeri rüyalar göremeyeceği, hiç kimsenin demokratik yollar haricinde bu ülkede yönetime gelemeyeceğinin göstergesidir." yorumunu yaptı.
"Bu saatten sonra darbe gibi bir şey mümkün değil"
Türkiye'de bir daha askerin darbe yapmayacağını savunan Avcı, "Bu saatten sonra bu ülkede darbe gibi bir şey mümkün değil. Herkes alması gereken dersi aldı." diye konuştu.
"Muhalifleri susturma boyutuna vardı"
15 Temmuz'daki darbe girişiminin faillerinin cezalandırılması için yapılan işlemlerin muhalifleri susturma boyutuna vardığını dile getiren eski emniyet müdürü, "Olayların faillerini cezalandırmak adına yapılan bazı işlemler, muhalifleri susturma boyutuna varmıştır. Ama insanlar mevcut iktidarın demokratik yollarla değişmesi gerektiğine inanmıştır." diye konuştu.
"İktidara karşı olan herkes aynı kefeye konuldu"
Soruşturmalarda devletin daha akılcı ve stratejik davranması gerektiğini ancak aşırıya kaçıldığını da söyleyen Avcı, şunları söyledi:
O cenaha selam vermiş kişilere bile işlem yapılıyor. Keşke böyle olmasaydı. İçlerinden masum olanların kazanılması gerekirdi. Salt suç işleyenlere, darbeye karışanlara cezai işlemler, diğerlerine idari işlemler yapılabilirdi. Mevcut iktidara karşı olan herkesi aynı kefeye koymak gibi bir hata yapıldı, keşke bu da olmasaydı.
"Siyasetçilerin ve basının cezasını halk vermeli"
Hakkında işlem başlatılan ancak masum olduğu ortaya çıkan kişilerin varlığına değinen Avcı, "Beraat etmiş, ceza almamış ya da hiçbir tahkikata uğramamış insanların mağdur edilmemesi gerekirdi. Devlet zaman zaman olağanüstü önlemler alabilir ve mağduriyetler doğabilir ama mağdur olanların süratle mağduriyetlerinin giderilmesi gerekirdi" derken, siyasetçiler ve basına ilişkin şu görüşleri paylaştı:
Türkiye'de her olayın hesaplaşması mahkemeyle, cezaeviyle yapılır sanılıyor. Hesaplaşma, olan bitenden ders çıkararak, bir daha aynı noktaya gelmemek için önlem alınarak yapılır. FETÖ'nün siyasi ayağı dediğimiz kesimin, siyaseten cezalandırılması gerekir. Yaptıkları teşhir edilsin, siyasi karşılığı olsun.
Mahkemeye çıkarırsanız bunun sonu gelmiyor. Tutuklama bir tedbir olmamalı. Basın, yaşanılanları tarafsızca ortaya dökebilmeli, vatandaş da kanaatini öyle oluşturmalı.
Dünyada siyasetçinin hatasının karşılığı, halkın oyuyla verilir. Hakimin savcının karşısına götürülerek değil. Basın mensupları için de aynı şey geçerli. Basın mensuplarının ve siyasetçilerin cezasını halk vermelidir.
Şırnak’ta 1993-95 yılları arasında işlenen cinayetlerden sorumlu tutulan ve aralarında eski Kayseri İl Jandarma Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak ile itirafçıların da bulunduğu 7 sanığın yargılanmasına devam edildi. Duruşma nedeniyle Diyarbakır Adliyesi çevresinde sıkı güvenlik önlemleri alındı. Adliye çevresi bariyerlerle kapatılırken, binaya girmek isteyenler 2 ayrı arama noktasından geçirildi.
Diyarbakır 6’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugünkü duruşmaya tutuklu sanıklar emekli Albay Cemal Temizöz, Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atak, PKK itirafçıları Adem Yakin, Hıdır Altuğ ve Temer Atak ile sanık ve mağdur avukatları hazır bulunurken, tutuklu sanık Abdulhakim Güven (Fırat Altun) 2 günlük sağlık raporu nedeniyle duruşmaya katılmadı. Yine, sağlık sorunları nedeniyle ara kararla tahliye edilen tutuksuz sanık Kukel Atak da duruşmada bulunmadı.
Davanın 29’uncu duruşmasında, sanıklardan PKK itirafçısı Hıdır Altuğ’un, Siirt Emniyet Müdürü Recep Güven, işadamı Ali İhsan Kaya ile birlikte kendisine bazı askerlerin aleyhine ifade vermesi için yönlendirdiğini iddia ettiği Hanefi Avcı tanık olarak dinlendi. Hakkındaki davalardan tutuklu bulunduğu İstanbul’dan getirilen Hanefi Avcı, mahkeme başkanı, sanık ve mağdur avukatlarının Hıdır Altuğ’un iddiaları ve JİTEM ile ilgili sorularını yanıtladı.
“İtirafçıların Sosyal Sorunlarıyla İlgileniyordum”
Hanefi Avcı, Diyarbakır’da görev yaptığı dönemde Siirt Emniyet Müdürü Recep Güven’in kendisinin emrinde komiser rütbesiyle görev yaptığını söyledi. Güven ile 2005 yılından sonra hiç görüşmediklerini, aralarında bir soğukluk olduğunu anlatan Avcı, “Hıdır’ı tanımam. Kendisine bir telkinde bulunmadım. Ben Diyarbakır’da görev yaptığım dönemde OHAL Valiliği’nin bana verdiği görevle, itirafçıların sosyal sorunları ile ilgileniyordum” dedi.
“Üç Olaya Şahit Oldum”
Mağdur avukatlarının JİTEM hakkında bildiklerini sormasına karşı Avcı, bu yapının içinde olanların, kanun dışına çıkmaya müsait yapıda olduklarını, radikal kararlar alabileceklerini söyledi. Avcı şöyle konuştu:
“Ben bu konuda daha önce Susurluk Komisyonu’na ifade verdim. Ben ’JİTEM var’ dediğim için yargılandım. Ben burada görev yaparken, Cem’ler (Cem Ersever), Arif’ler (Arif Doğan) burada görev yapıyordu. Başlarında Cem vardı. Kendilerini öyle tarif ediyorlardı. Anladığım kadarıyla, ben burada görev yaptığım dönemde Jandarma Asayiş Bölük Komutanlığı içerisinde yerleri vardı. Alay Komutanlığı’nda da yerleri vardı. Orada askerlik yada sivil memur olarak görev yapıyorlardı. Biz bazı toplantılarda bir araya geliyorduk. Ankara ’da Altınpark’ta da yerleri olduğunu biliyorum. Terörle mücadelede yasalarının dışına çıkarak terörle mücadele edenlerin, terörün anlayacağı dilde davranmaya yatkın kişiler olduğunu görüyordum. Zaman zaman kanuna aykırılık durumu vardı. Biz kendi mıntıkamızda olaya müsaade etmezdik. Benim dönemimde üç olaya şahit oldum. Aynı grup tarafından yapıldığını düşünüyorum. Ofis Semti’nde bir avukatın arabasının bombalanması olayı vardı. O olaydan sonra kaçan bir araç durduruldu. Araçtan bulunanların kendilerini JİTEM’ci olarak tanıttıklarına dair bir anons yapıldı. Vedat Aydın olayını soruştururken de buraya doğru gittiğini gördüm. Bunu ilk olarak Susurluk Komisyonu’nda söyledim. Birde gazete bürosunun bombalanması olayı vardı.”
“JİTEM Sorgulara Katıldı”
İtirafçıların devlet dairelerinde kimliklerini değiştirilerek işe alındığını, bunun da Ankara’da ’bir yerin’ yaptığını belirten Hanefi Avcı, itirafçıların cezaevinden mahkeme kararı olmadan çıkarılamadığını bildirdi.
JİTEM’in zaman zaman sorgulara da katıldığını ifade ederek, Türkiye genelinde güvenlik güçleri arasında zaman zaman terörle mücadele farklı yöntemlerin dışına çıkan gruplar olduğunu söyleyen Avcı, “Devlet kendi memurlarına karşı suç duyurusunda bulunduğu zaman tahkikatı yapmamıştır. Vatandaşa yönelik yaptığı işlemleri kendi memuru işlediğinde maalesef aynı şekilde yapmamıştır. Etkin davranmamıştır” dedi.
“Kitabımın Savunucusuyum”
Sanık avukatların Mehmet Savaş Özdağ’ın ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ kitabında ’Dün devlet, bugün cemaat’ tespitinin yanında ’Özel Yetkili Mahkemeler başka amaçlarla çalışıyor’ ifadesini hatırlatarak, “Bu ifadeleri bir bilgiye dayanarak mı yazdınız?” diye sordu.
Hanefi Avcı bu soruya “Kitapta anlattıklarımın savunucusuyum. Emniyet içinde bazı soruşturmaların yönlendirildiğini anlattım. Emin Aslan soruşturmasında olduğu gibi, tahkikatlarda yapılan yanlışları anlattım” dedi.
Cemal Temizöz, Recep Güven’i Sordu
Hanefi Avcı, sanık emekli Albay Cemal Temizöz’ün ’Kitabınızdaki Sabri Uzun ifadesinde şube müdüründen bahsedilmektedir. Recep Güven kimdir?’ sorusuna, “O ismi ima eden haberler basında yer aldı. Onu Sabri Uzun’a sormak lazım. Şimdi burada odur demem şık olmaz” yanıtını verdi.
Avcı’nın kendisine ’komutanların isimlerini ver’ dediğini öne süren sanık Hıdır Altuğ ise, önceki ifadelerini tekrar ettiğini söyledi.
Mahkeme duruşmanın öğleden önceki bölümünü tamamlayarak ara verdi.
"28 Şubat döneminde o zaman biz de olaylara müdahil olmuştuk. O zaman ki 'Batı Çalışma Grubu'nun varlığı, faaliyetleriyle ilgili raporları ilk biz hazırlamıştık. Bugüne kadar süreç geçti. Mahkeme son olarak kararları açıkladı. İlk başlarken de bizim ifademiz alınmadı. Davaya müdahil olmadık. 28 Şubat belgelerinin bir kısmı benim ofisimde bulunmuştu. Bunlardan dolayı benim hakkımda devletin gizli belgelerini bulundurmaktan dava açılmıştı. Ama arkasından o belgeleri kullanıp bu insanlara dava açıldı. Birazcık süreç hukuki olma çizgisinden sorunlu olarak geçti. Askeriyenin sivil yönetime, demokrasiye müdahale etmesinin ne kadar zararlı olduğunu bize gösterdi. Bunu da bariz olarak 15 Temmuz'da birlikte yaşadık. Asker, kendi görevini yapmalı kışlasında durmalı, siyasetçiler kendi görevini yapmalı. Kişilere ceza vermek çok önemli değil. Mühim olan bunun karara bağlanması. Resmi kurumların kendi çizgisi olması, sivil siyasetin kendi içerisinde yürümesini göstermek önemli. Yoksa kişilere abartılı cezaların verilmesi sorgulanabilir. O zaman darbe olmamıştı, sokağa çıkma söz konusu değildi, ancak görevi kötüye kullanma söz konusuydu. Demokrasi kendi içerisinde yaşatılmalı, sivil siyaset kendi içerisinde yaşamalı, resmi kurumlar kendi içerisinde durmalı, birbirlerinin içine girmemeli."
'ORTADOĞU TÜRKİYE İÇİN BATAKLIKTIR'
ABD'nin Suriye'ye yaptığı müdahaleyi de değerlendiren Avcı, Türkiye'nin Suriye politikasını eleştirdi ve şöyle dedi:
"Türkiye, Suriye ve Ortadoğu'nun tüm sorunlarından uzaklaşmalıdır. Çünkü Ortadoğu, Türkiye için bir bataklıktır. Şu anda bölge üçüncü bir dünya savaşının çıkma eşiğine gelmiştir. Büyük bir kaos olduğu görülmektedir. Orada başlayacak bir savaş, tüm bölgeyi ve Türkiye'yi etkileyecektir. Bu açıdan Suriye politikasının baştan beri yürütülüş biçimine karşıyım. Suriye'ye yapılan tüm müdahalelerin yanlış olduğu kanaatindeyim. Bir an önce Türkiye, Suriye ve Ortadoğu bataklığından kurtulup Avrupa Birliği'ne yönelmelidir. Doğru yol bellidir, öbür yol ise Türkiye'yi bataklığa çeken bir yoldur."
Hanefi Avcı kimdir?
1956 yılında Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.Öğrenim yaşamına doğduğu köydeki Karabıyıklı İlkokulu'nda başladı.Ortaokulu Gaziantep'teki Karşıyaka Ortaokulu'nda, liseyi ise Ankara'daki Polis Koleji'nde bitirdi.Ardından Polis Enstitüsü'nde okudu ve lisans öğrenimi için girdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1980 yılında mezun oldu.
Hanefi Avcı daha sonra İçişleri Bakanlığı'na girdi ve bu dönemde sırasıyla Mersin merkez ve Gülnar ilçelerinde görev yaptı. Daha sonra Diyarbakır ve İstanbul illerinde şube müdürlüklerinde çalıştı.Hanefi Avcı Edirne İl Emniyet Müdürlüğü yaptığı sırada, 18 Haziran 2009 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan ortak kararname ile Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü'ne atandı.Ağustos 2010 tarihinde "Haliç'te Yaşayan Simonlar" adlı kitabı Angora Yayıncılık tarafından basıldı. Kitabında Gülen cemaatinin emniyet teşkilatında örgütlendiğini ve telefon dinlemesi dahil yasa dışı faaliyetlerde bulunduğunu iddia etti. Daha sonra merkeze alınmayı talep etti, talebi kabul edildi.
"Devrimci Karargah Örgütü üyesi oldukları ve örgüte yardım ettikleri öne sürülen 89 sanığın yargılandığı davada mütalaasını açıklayan cumhuriyet savcısı, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı 'nın 22 yıl 9 aydan 49 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.Hanefi Avcı 2011 Milletvekilliği seçimleri için İstanbul 3. Bölgeden bağımsız milletvekili adayı oldu. Fakat seçimlerden birkaç gün önce çekildiğini açıkladı.
Devrimci Karargah Örgütü'ne yardım ettiği gerekçesiyle 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezası alan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali tespit etmesi neticesinde 20 Haziran 2014'de tahliye oldu.
Hanefi Avcı 15 Temmuz'u değerlendirdi: Aşırıya kaçılıyor; siyasetçilerin ve basın mensuplarının cezasını halk vermeli
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Gülen Cemaati'nin emniyetteki yapılanmasını anlattığı kitabı yayımlandıktan 1 ay sonra Devrimci Karargah adlı sol örgüte yardım ettiği iddiasıyla tutuklanmıştı
FETÖ'nün emniyetteki yapılanmasını anlattığı Haliç'te Yaşayan Simonlar adlı kitabı yayınladıktan bir ay sonra Devrimci Karargah adlı örgüte yardım etme suçlamasıyla tutuklanan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmeleri Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
"15 Temmuz, bir daha kimsenin benzeri rüyalar göremeyeceğinin göstergesidir"
15 Temmuz'un ve 15 Temmuz sonrasındaki gelişmelerin, ülke tarihinde yaşanan bir çok olaydan çok daha büyük olduğunu ifade ederek sözlerine başlayan Avcı, neticelerinin gelecekte de devam edeceğini söyledi.
"Türk halkı büyük bir sınav vermiştir. Halk, güvenlik güçleriyle birlikte darbeye karşı koymuştur." diyen Avcı, bundan sonraki sürece ilişkin "Kimsenin benzeri rüyalar göremeyeceği, hiç kimsenin demokratik yollar haricinde bu ülkede yönetime gelemeyeceğinin göstergesidir." yorumunu yaptı.
"Bu saatten sonra darbe gibi bir şey mümkün değil"
Türkiye'de bir daha askerin darbe yapmayacağını savunan Avcı, "Bu saatten sonra bu ülkede darbe gibi bir şey mümkün değil. Herkes alması gereken dersi aldı." diye konuştu.
"Muhalifleri susturma boyutuna vardı"
15 Temmuz'daki darbe girişiminin faillerinin cezalandırılması için yapılan işlemlerin muhalifleri susturma boyutuna vardığını dile getiren eski emniyet müdürü, "Olayların faillerini cezalandırmak adına yapılan bazı işlemler, muhalifleri susturma boyutuna varmıştır. Ama insanlar mevcut iktidarın demokratik yollarla değişmesi gerektiğine inanmıştır." diye konuştu.
"İktidara karşı olan herkes aynı kefeye konuldu"
Soruşturmalarda devletin daha akılcı ve stratejik davranması gerektiğini ancak aşırıya kaçıldığını da söyleyen Avcı, şunları söyledi:
O cenaha selam vermiş kişilere bile işlem yapılıyor. Keşke böyle olmasaydı. İçlerinden masum olanların kazanılması gerekirdi. Salt suç işleyenlere, darbeye karışanlara cezai işlemler, diğerlerine idari işlemler yapılabilirdi. Mevcut iktidara karşı olan herkesi aynı kefeye koymak gibi bir hata yapıldı, keşke bu da olmasaydı.
"Siyasetçilerin ve basının cezasını halk vermeli"
Hakkında işlem başlatılan ancak masum olduğu ortaya çıkan kişilerin varlığına değinen Avcı, "Beraat etmiş, ceza almamış ya da hiçbir tahkikata uğramamış insanların mağdur edilmemesi gerekirdi. Devlet zaman zaman olağanüstü önlemler alabilir ve mağduriyetler doğabilir ama mağdur olanların süratle mağduriyetlerinin giderilmesi gerekirdi" derken, siyasetçiler ve basına ilişkin şu görüşleri paylaştı:
Türkiye'de her olayın hesaplaşması mahkemeyle, cezaeviyle yapılır sanılıyor. Hesaplaşma, olan bitenden ders çıkararak, bir daha aynı noktaya gelmemek için önlem alınarak yapılır. FETÖ'nün siyasi ayağı dediğimiz kesimin, siyaseten cezalandırılması gerekir. Yaptıkları teşhir edilsin, siyasi karşılığı olsun.
Mahkemeye çıkarırsanız bunun sonu gelmiyor. Tutuklama bir tedbir olmamalı. Basın, yaşanılanları tarafsızca ortaya dökebilmeli, vatandaş da kanaatini öyle oluşturmalı.
Dünyada siyasetçinin hatasının karşılığı, halkın oyuyla verilir. Hakimin savcının karşısına götürülerek değil. Basın mensupları için de aynı şey geçerli. Basın mensuplarının ve siyasetçilerin cezasını halk vermelidir.
Şırnak’ta 1993-95 yılları arasında işlenen cinayetlerden sorumlu tutulan ve aralarında eski Kayseri İl Jandarma Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atak ile itirafçıların da bulunduğu 7 sanığın yargılanmasına devam edildi. Duruşma nedeniyle Diyarbakır Adliyesi çevresinde sıkı güvenlik önlemleri alındı. Adliye çevresi bariyerlerle kapatılırken, binaya girmek isteyenler 2 ayrı arama noktasından geçirildi.
Diyarbakır 6’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugünkü duruşmaya tutuklu sanıklar emekli Albay Cemal Temizöz, Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atak, PKK itirafçıları Adem Yakin, Hıdır Altuğ ve Temer Atak ile sanık ve mağdur avukatları hazır bulunurken, tutuklu sanık Abdulhakim Güven (Fırat Altun) 2 günlük sağlık raporu nedeniyle duruşmaya katılmadı. Yine, sağlık sorunları nedeniyle ara kararla tahliye edilen tutuksuz sanık Kukel Atak da duruşmada bulunmadı.
Davanın 29’uncu duruşmasında, sanıklardan PKK itirafçısı Hıdır Altuğ’un, Siirt Emniyet Müdürü Recep Güven, işadamı Ali İhsan Kaya ile birlikte kendisine bazı askerlerin aleyhine ifade vermesi için yönlendirdiğini iddia ettiği Hanefi Avcı tanık olarak dinlendi. Hakkındaki davalardan tutuklu bulunduğu İstanbul’dan getirilen Hanefi Avcı, mahkeme başkanı, sanık ve mağdur avukatlarının Hıdır Altuğ’un iddiaları ve JİTEM ile ilgili sorularını yanıtladı.
“İtirafçıların Sosyal Sorunlarıyla İlgileniyordum”
Hanefi Avcı, Diyarbakır’da görev yaptığı dönemde Siirt Emniyet Müdürü Recep Güven’in kendisinin emrinde komiser rütbesiyle görev yaptığını söyledi. Güven ile 2005 yılından sonra hiç görüşmediklerini, aralarında bir soğukluk olduğunu anlatan Avcı, “Hıdır’ı tanımam. Kendisine bir telkinde bulunmadım. Ben Diyarbakır’da görev yaptığım dönemde OHAL Valiliği’nin bana verdiği görevle, itirafçıların sosyal sorunları ile ilgileniyordum” dedi.
“Üç Olaya Şahit Oldum”
Mağdur avukatlarının JİTEM hakkında bildiklerini sormasına karşı Avcı, bu yapının içinde olanların, kanun dışına çıkmaya müsait yapıda olduklarını, radikal kararlar alabileceklerini söyledi. Avcı şöyle konuştu:
“Ben bu konuda daha önce Susurluk Komisyonu’na ifade verdim. Ben ’JİTEM var’ dediğim için yargılandım. Ben burada görev yaparken, Cem’ler (Cem Ersever), Arif’ler (Arif Doğan) burada görev yapıyordu. Başlarında Cem vardı. Kendilerini öyle tarif ediyorlardı. Anladığım kadarıyla, ben burada görev yaptığım dönemde Jandarma Asayiş Bölük Komutanlığı içerisinde yerleri vardı. Alay Komutanlığı’nda da yerleri vardı. Orada askerlik yada sivil memur olarak görev yapıyorlardı. Biz bazı toplantılarda bir araya geliyorduk. Ankara ’da Altınpark’ta da yerleri olduğunu biliyorum. Terörle mücadelede yasalarının dışına çıkarak terörle mücadele edenlerin, terörün anlayacağı dilde davranmaya yatkın kişiler olduğunu görüyordum. Zaman zaman kanuna aykırılık durumu vardı. Biz kendi mıntıkamızda olaya müsaade etmezdik. Benim dönemimde üç olaya şahit oldum. Aynı grup tarafından yapıldığını düşünüyorum. Ofis Semti’nde bir avukatın arabasının bombalanması olayı vardı. O olaydan sonra kaçan bir araç durduruldu. Araçtan bulunanların kendilerini JİTEM’ci olarak tanıttıklarına dair bir anons yapıldı. Vedat Aydın olayını soruştururken de buraya doğru gittiğini gördüm. Bunu ilk olarak Susurluk Komisyonu’nda söyledim. Birde gazete bürosunun bombalanması olayı vardı.”
“JİTEM Sorgulara Katıldı”
İtirafçıların devlet dairelerinde kimliklerini değiştirilerek işe alındığını, bunun da Ankara’da ’bir yerin’ yaptığını belirten Hanefi Avcı, itirafçıların cezaevinden mahkeme kararı olmadan çıkarılamadığını bildirdi.
JİTEM’in zaman zaman sorgulara da katıldığını ifade ederek, Türkiye genelinde güvenlik güçleri arasında zaman zaman terörle mücadele farklı yöntemlerin dışına çıkan gruplar olduğunu söyleyen Avcı, “Devlet kendi memurlarına karşı suç duyurusunda bulunduğu zaman tahkikatı yapmamıştır. Vatandaşa yönelik yaptığı işlemleri kendi memuru işlediğinde maalesef aynı şekilde yapmamıştır. Etkin davranmamıştır” dedi.
“Kitabımın Savunucusuyum”
Sanık avukatların Mehmet Savaş Özdağ’ın ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ kitabında ’Dün devlet, bugün cemaat’ tespitinin yanında ’Özel Yetkili Mahkemeler başka amaçlarla çalışıyor’ ifadesini hatırlatarak, “Bu ifadeleri bir bilgiye dayanarak mı yazdınız?” diye sordu.
Hanefi Avcı bu soruya “Kitapta anlattıklarımın savunucusuyum. Emniyet içinde bazı soruşturmaların yönlendirildiğini anlattım. Emin Aslan soruşturmasında olduğu gibi, tahkikatlarda yapılan yanlışları anlattım” dedi.
Cemal Temizöz, Recep Güven’i Sordu
Hanefi Avcı, sanık emekli Albay Cemal Temizöz’ün ’Kitabınızdaki Sabri Uzun ifadesinde şube müdüründen bahsedilmektedir. Recep Güven kimdir?’ sorusuna, “O ismi ima eden haberler basında yer aldı. Onu Sabri Uzun’a sormak lazım. Şimdi burada odur demem şık olmaz” yanıtını verdi.
Avcı’nın kendisine ’komutanların isimlerini ver’ dediğini öne süren sanık Hıdır Altuğ ise, önceki ifadelerini tekrar ettiğini söyledi.
Mahkeme duruşmanın öğleden önceki bölümünü tamamlayarak ara verdi.