Tarihi yapının ibadete açılmasına yönelik atılan adımlar ardından Ayasofya'nın tarihine yönelik araştıramalar başladı. Peki, Ayasofya ne zaman müze oldu? İşte Ayasofya'nın tarihiyle ilgili önemli gerçekler...
Fatih Sultan Mehmet'in 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethiyle birlikte camiye çevrilen ve yüzyıllarca cami olarak hizmet veren Ayasofya, fethin günümüze ulaşan en önemli sembollerinden biri olarak ön plana çıkıyor. Sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın önde gelen yapılarından olan Ayasofya, en çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alıyor.
OSMANLI DÖNEMİNDE CAMİİ OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜRDÜ
Bugünkü Ayasofya aynı yerde öncekilerinden farklı bir mimari anlayışla yapılan üçüncü yapı. İmparator Justinianus tarafından Tralles’li(Aydın) Anthemios ve Miletos’lu (Balat) Isidoros'a yaptırıldı. Yapımına 532 yılında başlandı ve beş yıl gibi bir sürede bitirilerek, 537'de büyük bir törenle ibadete açıldı. İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethiyle camii olarak yeniden düzenlendi. Varlığını Osmanlı mimari unsuru eklemeleriyle sürdürdü ve 1935'te de müzeye dönüştü. İmparator Kapısı, Güzel Kapı ve Mermer Kapı’ larıyla tanınan Ayasofya'da bir kısmı antik şehirlerden getirilen toplam 104 sütun bulunuyor. İmparatorların taç giydikleri "Omphalion” bölümü de, bu sütunlar gibi mermer işçiliğiyle öne çıkıyor.
AYASOFYA'NIN MİMARİ YAPISI
Huşu uyandıran mimarisi dışında; altın kaplama, gümüş kaplama, cam, pişmiş toprak ve renkli taşla yapılan mozaikleriyle de ünlü. 6. yüzyıla ait orijinal tavan mozaikleri bitkisel ve geometrik motifleriyle büyülüyor. 8. üzyıldaki ikona yasağından sonraki figürlü mozaiklerden de, kucağında çocuk İsa ile tasvir edilen Hz. Meryem, Hz. Cebrail, Hz. Mikail ve Vazftizci Yahya İle Deisis Sahnesi mozaikleri mutlaka görülmeli. Sultan Abdülmecid’in Mozaik Tuğrası ise 1847-1849 arası Fossati Kardeşlerin onarımları sırasında yaptırılmış.
Osmanlı döneminde eklenen sekiz büyük yuvarlak hat levha, Sultan Abdülmecid döneminde ünlü hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'nin eseri. Yan neflerdeki iki adet yekpare mermerden yapılmış ve ortalama 1250 litre sıvı alabilen küpler, Sultan III. Murad döneminde Bergama antik şehrinden getirildi
AYASOFYA'NIN CAMİ OLUŞU
916 yıl kilise olarak ibadete açık olan yapı, Fatih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. 29 Mayıs 1453'te, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldığında, Ayasofya yaralı Bizans askerlerinin, kadın ve çocukların sığınma yeriydi.
İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin eline geçmesinden sonraki birkaç gün boyunca Ortodoks Kilisesi mensupları Ayasofya'da ibadete devam etti.
1 Haziran 1453'te İstanbul'daki ilk Cuma namazını burada kılan Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'nın Osmanlı yönetimi altında cami olarak hizmet vereceğini duyurdu. Mihrap ve minber yapıldı, çan ve Haç kaldırıldı. Mozaiklerin üstü kapatıldı.
1481'de ilk minaresi inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet'ten sonra tahta geçen Sultan İkinci Bayezid zamanında bir minare daha dikildi.
1509'daki büyük İstanbul depreminde ilk yapılan minare yıkıldı, yerine tuğladan bir minare yapıldı.
Diğer iki minare de Sultan İkinci Selim zamanında, Mimar Sinan tarafından yenileme çalışmaları sırasında inşa edildi. Bu sebeple Ayasofya'nın farklı zamanlarda yapılan 4 minaresi birbirinden farklı.
İkinci Selim'in türbesi Ayasofya içindeki ilk padişah türbesi oldu. Ayasofya'da, içinde padişahların, eşlerinin ve şehzadelerin de yer aldığı 43 farklı türbe bulunuyor.
Bunların arasında Sultan Üçüncü Murat, Sultan Üçüncü Mehmet, Safiye Sultan ve Nurbanu Sultan da var.
Sultan Ahmet 1616'da Sultan Ahmet Cami'ni inşa ettirene kadar Osmanlı Devleti'nin en büyük ve en önemli camisiydi.
1739'da camiye medrese, kütüphane ve aşevi de eklendi. 1847-1849 arasında yenilenme çalışmaları sırasında kapalı kalan Ayasofya, cami olarak son kez 1849'da açıldı.
AYASOFYA NE ZAMAN MÜZE OLDU?
1923'te cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931'de kapatıldı. Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı.1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi.
AYASOFYA'NIN TILSIMLARI
Zemini beyaz mermer döşenen caminin 3 tarafında ikişer kat cemaatin ibadet edebileceği yer bulunduğunu anlatan Evliya Çelebi, seyahatnamesinin "Ayasofya'nın tılsımları" bölümünde de şunları paylaşır:
"Camide 361 kapı vardır. Fakat 100'ü çok büyük kapılardır. Hepsi de tılsımlıdır. Kaç kere daha saysak bir kapı daha meydana çıkar. Ona da işaret koyup tekrar saysanız işaretsiz bir kapı daha bulursunuz. Kıble tarafın orta kapısı hepsinden daha büyüktür. Bunun tahtalarının Hazreti Nuh'un Cudi Dağı’ndaki gemisinin enkazından olduğu söylenmektedir.
Bu orta kıble kapısı üzerinde sarı pirinç madeninden tabuta benzer uzun bir sandık içinde Kraliçe Sofya'nın cesedinin mumya olarak durduğu söylenir. Birçok şahısların bu sandığa el uzatmaya cesaret ettikleri zaman cami içinde büyük bir gürültü ve titreşme olmuş ki, teşebbüslerinden vazgeçmeye mecbur olmuşlardır. Bir büyük tılsım da budur.
Onun yukarısındaki küçük direklerin kemeri üzerinde mermer bir kitabe üzerinde Kudüs'ü Şerif'in kıble olduğu zamanki eski resmi konulmuştur. Bu da tılsımlı olup el sürmeye cesaret olunamaz.
Kıble kapılarının batı tarafının sonundaki kapının iç yüzündeki bucakta dört köşeli bir beyaz mermer direk konulmuştur. Alt kısmı bir insan boyu bakır kaplıdır. Yine böyle daima terler durur.
Bir rivayete göre, onun temelinde tılsımlı define vardır. Başka bir söylenti de kalede kapatılmış kalan Ya Vedud Sultan'ın yürekler yakıcı ahının sıcaklığından bu zamana kadar terler durur.
Bir söylenti de Hz. Peygamber'in ağız suyunun konulduğu harç bu direğin altında yapıldığı için onun nemli tesiri dolayısıyla terler durur. Görülecek acayip bir şeydir."
Minareleri güçlendiriliyor
Caminin güney batı tarafındaki minarenin şerefeye kadar sökülerek, taşlarının numaralandırıldığını anlatan Sarı, "Projeleri onaylandıktan sonra tekrar şerefeye kadar minare örüldü. Kuzey batıdaki ikinci minare ile Ayasofya tarafındaki minaredeki statik sıkıntılar da giderilecek. 2014 yılında bir minare sökülerek sağlamlaştırılmıştı." diye konuştu.
Caminin 400 yıllık tarihi kapılarının da cami avlusunda kurulan atölyede konservasyonlarının yapıldığını aktaran Sarı, "Sultanahmet Camisi, geleceğe daha güzel onarılmış şekilde taşınmış olacak." dedi.
Uzun yıllardır Ayasofya’yı inceleyen Erhan Altunay ile Göksel Gülensoy, Tapınak Şövalyeleri’ne ait gizli simgeleri ilk kez ortaya çıkardı, pagan inancına ait çok sayıda simge de deşifre edilmiş oldu
Dünya Miras Listesi’nde yer alan Ayasofya, 1935 yılında müze kapsamına alınırken yeniden ibadete açılmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.
1479 yıllık tarihi eserin bir kısmında restorasyon çalışmaları sürdürülürken, Hünkar Kasrı adı verilen bölüm ise ibadete açık tutuluyor.
Ayasofya ile ilgili bu ay başlatılan özel bir kültür turu ise yeni tartışmaları da beraberinde getirecek.
Türk ustaların izleri
ABD’li yazar Dan Brown’ın ‘Cehennem’ romanında adı geçen araştırmacı yönetmen Göksel Gülensoy ile “Ayasofya’nın Gizli Tarihi” kitabının yazarı araştırmacı Erhan Altunay tarafından gerçekleştirilen “Antik Çağ’dan Günümüze İstanbul’a Gizemli Yolculuk” başlıklı kültür turunda, Ayasofya bünyesinde yer alan ancak bilinmeyen gizli simgeler ziyaretçilerle paylaşılıyor.
Bugüne kadar bilinmeyen gizli simgelerin Tapınak Şövalyeleri ile masonik örgütlere ait olduğu belirtilirken, Hıristiyanlık öncesinde yaygın olan pagan inancına ait çok sayıda simge de ilk kez deşifre edilmiş oldu.
Göksel Gülensoy, Ayasofya’da ilk kez tespit edilen pagan ve ezoterik simgeler hakkında, “Yapım sırasında birçok farklı yerden işçi olarak gelenler oldu. İşçiler arasında pagan inanca mensup kişiler kendi simgelerini duvarlara gizlediler. Üst kısımda gördüğünüz sekizgenler, Cennet Kapısı’nın girişindeki Hayat Ağacı bu simgelerden. Bahçe kısmında yer alan bazı taşlarda ise Türk ustaların izleri bulunuyor. Eserin yapıldığı dönem bazı Türk ustaların İstanbul’a geldiğini düşünüyoruz. Taşların bir kısmında Türk damgalarını tespit ettik. Nereye elimizi atsak gizli sembol ve sırlar çıkıyor” değerlendirmesini yaptı.
Fossati işlemiş
Ayasofya’nın iç kısmında bulunan 4 ana sütunda bulunan ve her birinin üzerine gizli olarak kazınan simgeleri ilk kez görüntülerken, ‘Cennet Kapısı’ denilen üst kısımdaki bölümde paganlara ait simgeleri, Altunay ve Gülensoy ikilisi ile inceledik.
Dikkat çeken ayrıntılardan biri girişteki sütunda yer alan masonik simge.
1847’de Osmanlı padişahı Abdülmecid tarafından Ayasofya Camii’nin restorasyonuyla görevlendirilen İtalyan asıllı mimar Gaspare Fossati tarafından sütuna gizli olarak işlenen masonik gönye-pergel simgesi hakkında bilgi veren Erhan Altunay,
“Ayasofya’da Tapınakçılar’a ait yüzlerce gizli simge var. Osmanlı döneminde Ayasofya’yı restore eden mimar Fossati üst düzey bir masondu.
Fossati, masonlar’a ait gönye-pergel simgesini Ayasofya’nın bazı sütunlarına işleyerek esere ihanet etti.
Genellikle sütunların üzerine gizli olarak kazınan simgeler aynı zamanda ezoterik anlamlar da içeriyor.
Poseidon simgeleri ile Tapınakçılar’a ait Tampliye haçlarını birçok noktada tespit ettik.
Poseidon simgesinin depremden koruyucu gücü olduğuna inanılıyordu.
Fatih Sultan Mehmet'in 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethiyle birlikte camiye çevrilen ve yüzyıllarca cami olarak hizmet veren Ayasofya, fethin günümüze ulaşan en önemli sembollerinden biri olarak ön plana çıkıyor. Sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın önde gelen yapılarından olan Ayasofya, en çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alıyor.
OSMANLI DÖNEMİNDE CAMİİ OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜRDÜ
Bugünkü Ayasofya aynı yerde öncekilerinden farklı bir mimari anlayışla yapılan üçüncü yapı. İmparator Justinianus tarafından Tralles’li(Aydın) Anthemios ve Miletos’lu (Balat) Isidoros'a yaptırıldı. Yapımına 532 yılında başlandı ve beş yıl gibi bir sürede bitirilerek, 537'de büyük bir törenle ibadete açıldı. İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethiyle camii olarak yeniden düzenlendi. Varlığını Osmanlı mimari unsuru eklemeleriyle sürdürdü ve 1935'te de müzeye dönüştü. İmparator Kapısı, Güzel Kapı ve Mermer Kapı’ larıyla tanınan Ayasofya'da bir kısmı antik şehirlerden getirilen toplam 104 sütun bulunuyor. İmparatorların taç giydikleri "Omphalion” bölümü de, bu sütunlar gibi mermer işçiliğiyle öne çıkıyor.
AYASOFYA'NIN MİMARİ YAPISI
Huşu uyandıran mimarisi dışında; altın kaplama, gümüş kaplama, cam, pişmiş toprak ve renkli taşla yapılan mozaikleriyle de ünlü. 6. yüzyıla ait orijinal tavan mozaikleri bitkisel ve geometrik motifleriyle büyülüyor. 8. üzyıldaki ikona yasağından sonraki figürlü mozaiklerden de, kucağında çocuk İsa ile tasvir edilen Hz. Meryem, Hz. Cebrail, Hz. Mikail ve Vazftizci Yahya İle Deisis Sahnesi mozaikleri mutlaka görülmeli. Sultan Abdülmecid’in Mozaik Tuğrası ise 1847-1849 arası Fossati Kardeşlerin onarımları sırasında yaptırılmış.
Osmanlı döneminde eklenen sekiz büyük yuvarlak hat levha, Sultan Abdülmecid döneminde ünlü hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'nin eseri. Yan neflerdeki iki adet yekpare mermerden yapılmış ve ortalama 1250 litre sıvı alabilen küpler, Sultan III. Murad döneminde Bergama antik şehrinden getirildi
AYASOFYA'NIN CAMİ OLUŞU
916 yıl kilise olarak ibadete açık olan yapı, Fatih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. 29 Mayıs 1453'te, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldığında, Ayasofya yaralı Bizans askerlerinin, kadın ve çocukların sığınma yeriydi.
İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin eline geçmesinden sonraki birkaç gün boyunca Ortodoks Kilisesi mensupları Ayasofya'da ibadete devam etti.
1 Haziran 1453'te İstanbul'daki ilk Cuma namazını burada kılan Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'nın Osmanlı yönetimi altında cami olarak hizmet vereceğini duyurdu. Mihrap ve minber yapıldı, çan ve Haç kaldırıldı. Mozaiklerin üstü kapatıldı.
1481'de ilk minaresi inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet'ten sonra tahta geçen Sultan İkinci Bayezid zamanında bir minare daha dikildi.
1509'daki büyük İstanbul depreminde ilk yapılan minare yıkıldı, yerine tuğladan bir minare yapıldı.
Diğer iki minare de Sultan İkinci Selim zamanında, Mimar Sinan tarafından yenileme çalışmaları sırasında inşa edildi. Bu sebeple Ayasofya'nın farklı zamanlarda yapılan 4 minaresi birbirinden farklı.
İkinci Selim'in türbesi Ayasofya içindeki ilk padişah türbesi oldu. Ayasofya'da, içinde padişahların, eşlerinin ve şehzadelerin de yer aldığı 43 farklı türbe bulunuyor.
Bunların arasında Sultan Üçüncü Murat, Sultan Üçüncü Mehmet, Safiye Sultan ve Nurbanu Sultan da var.
Sultan Ahmet 1616'da Sultan Ahmet Cami'ni inşa ettirene kadar Osmanlı Devleti'nin en büyük ve en önemli camisiydi.
1739'da camiye medrese, kütüphane ve aşevi de eklendi. 1847-1849 arasında yenilenme çalışmaları sırasında kapalı kalan Ayasofya, cami olarak son kez 1849'da açıldı.
AYASOFYA NE ZAMAN MÜZE OLDU?
1923'te cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931'de kapatıldı. Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı.1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi.
AYASOFYA'NIN TILSIMLARI
Zemini beyaz mermer döşenen caminin 3 tarafında ikişer kat cemaatin ibadet edebileceği yer bulunduğunu anlatan Evliya Çelebi, seyahatnamesinin "Ayasofya'nın tılsımları" bölümünde de şunları paylaşır:
"Camide 361 kapı vardır. Fakat 100'ü çok büyük kapılardır. Hepsi de tılsımlıdır. Kaç kere daha saysak bir kapı daha meydana çıkar. Ona da işaret koyup tekrar saysanız işaretsiz bir kapı daha bulursunuz. Kıble tarafın orta kapısı hepsinden daha büyüktür. Bunun tahtalarının Hazreti Nuh'un Cudi Dağı’ndaki gemisinin enkazından olduğu söylenmektedir.
Bu orta kıble kapısı üzerinde sarı pirinç madeninden tabuta benzer uzun bir sandık içinde Kraliçe Sofya'nın cesedinin mumya olarak durduğu söylenir. Birçok şahısların bu sandığa el uzatmaya cesaret ettikleri zaman cami içinde büyük bir gürültü ve titreşme olmuş ki, teşebbüslerinden vazgeçmeye mecbur olmuşlardır. Bir büyük tılsım da budur.
Onun yukarısındaki küçük direklerin kemeri üzerinde mermer bir kitabe üzerinde Kudüs'ü Şerif'in kıble olduğu zamanki eski resmi konulmuştur. Bu da tılsımlı olup el sürmeye cesaret olunamaz.
Kıble kapılarının batı tarafının sonundaki kapının iç yüzündeki bucakta dört köşeli bir beyaz mermer direk konulmuştur. Alt kısmı bir insan boyu bakır kaplıdır. Yine böyle daima terler durur.
Bir rivayete göre, onun temelinde tılsımlı define vardır. Başka bir söylenti de kalede kapatılmış kalan Ya Vedud Sultan'ın yürekler yakıcı ahının sıcaklığından bu zamana kadar terler durur.
Bir söylenti de Hz. Peygamber'in ağız suyunun konulduğu harç bu direğin altında yapıldığı için onun nemli tesiri dolayısıyla terler durur. Görülecek acayip bir şeydir."
Minareleri güçlendiriliyor
Caminin güney batı tarafındaki minarenin şerefeye kadar sökülerek, taşlarının numaralandırıldığını anlatan Sarı, "Projeleri onaylandıktan sonra tekrar şerefeye kadar minare örüldü. Kuzey batıdaki ikinci minare ile Ayasofya tarafındaki minaredeki statik sıkıntılar da giderilecek. 2014 yılında bir minare sökülerek sağlamlaştırılmıştı." diye konuştu.
Caminin 400 yıllık tarihi kapılarının da cami avlusunda kurulan atölyede konservasyonlarının yapıldığını aktaran Sarı, "Sultanahmet Camisi, geleceğe daha güzel onarılmış şekilde taşınmış olacak." dedi.
Uzun yıllardır Ayasofya’yı inceleyen Erhan Altunay ile Göksel Gülensoy, Tapınak Şövalyeleri’ne ait gizli simgeleri ilk kez ortaya çıkardı, pagan inancına ait çok sayıda simge de deşifre edilmiş oldu
Dünya Miras Listesi’nde yer alan Ayasofya, 1935 yılında müze kapsamına alınırken yeniden ibadete açılmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.
1479 yıllık tarihi eserin bir kısmında restorasyon çalışmaları sürdürülürken, Hünkar Kasrı adı verilen bölüm ise ibadete açık tutuluyor.
Ayasofya ile ilgili bu ay başlatılan özel bir kültür turu ise yeni tartışmaları da beraberinde getirecek.
Türk ustaların izleri
ABD’li yazar Dan Brown’ın ‘Cehennem’ romanında adı geçen araştırmacı yönetmen Göksel Gülensoy ile “Ayasofya’nın Gizli Tarihi” kitabının yazarı araştırmacı Erhan Altunay tarafından gerçekleştirilen “Antik Çağ’dan Günümüze İstanbul’a Gizemli Yolculuk” başlıklı kültür turunda, Ayasofya bünyesinde yer alan ancak bilinmeyen gizli simgeler ziyaretçilerle paylaşılıyor.
Bugüne kadar bilinmeyen gizli simgelerin Tapınak Şövalyeleri ile masonik örgütlere ait olduğu belirtilirken, Hıristiyanlık öncesinde yaygın olan pagan inancına ait çok sayıda simge de ilk kez deşifre edilmiş oldu.
Göksel Gülensoy, Ayasofya’da ilk kez tespit edilen pagan ve ezoterik simgeler hakkında, “Yapım sırasında birçok farklı yerden işçi olarak gelenler oldu. İşçiler arasında pagan inanca mensup kişiler kendi simgelerini duvarlara gizlediler. Üst kısımda gördüğünüz sekizgenler, Cennet Kapısı’nın girişindeki Hayat Ağacı bu simgelerden. Bahçe kısmında yer alan bazı taşlarda ise Türk ustaların izleri bulunuyor. Eserin yapıldığı dönem bazı Türk ustaların İstanbul’a geldiğini düşünüyoruz. Taşların bir kısmında Türk damgalarını tespit ettik. Nereye elimizi atsak gizli sembol ve sırlar çıkıyor” değerlendirmesini yaptı.
Fossati işlemiş
Ayasofya’nın iç kısmında bulunan 4 ana sütunda bulunan ve her birinin üzerine gizli olarak kazınan simgeleri ilk kez görüntülerken, ‘Cennet Kapısı’ denilen üst kısımdaki bölümde paganlara ait simgeleri, Altunay ve Gülensoy ikilisi ile inceledik.
Dikkat çeken ayrıntılardan biri girişteki sütunda yer alan masonik simge.
1847’de Osmanlı padişahı Abdülmecid tarafından Ayasofya Camii’nin restorasyonuyla görevlendirilen İtalyan asıllı mimar Gaspare Fossati tarafından sütuna gizli olarak işlenen masonik gönye-pergel simgesi hakkında bilgi veren Erhan Altunay,
“Ayasofya’da Tapınakçılar’a ait yüzlerce gizli simge var. Osmanlı döneminde Ayasofya’yı restore eden mimar Fossati üst düzey bir masondu.
Fossati, masonlar’a ait gönye-pergel simgesini Ayasofya’nın bazı sütunlarına işleyerek esere ihanet etti.
Genellikle sütunların üzerine gizli olarak kazınan simgeler aynı zamanda ezoterik anlamlar da içeriyor.
Poseidon simgeleri ile Tapınakçılar’a ait Tampliye haçlarını birçok noktada tespit ettik.
Poseidon simgesinin depremden koruyucu gücü olduğuna inanılıyordu.