Tarihte dünyanın çeşitli yerlerinde, İslam anlayışıyla, tüm
insanlığın yüz akı olan medeniyetler inşa ettik. Medeniyetlerin
kendilerine mahsus şehirleri vardır. Bu, yalnız mimarî üslup bakımından değil, hayat üslubu bakımından da göze çarpan bir farktır.
Hz. Âdem ile başladı medeniyet tarihimiz. Bir rivayete göre
Mekke’de kuruldu bu medeniyet. İlk atamız, Hz. Havva ile oraya indirildi. Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail ile hanımı Hacer de orada zemzeme kavuştu. Hz. Muhammed bu şehirde doğdu. Tüm Müslümanların
kıblesidir orası. Her yıl milyonlarca insan hac görevi için oraya akar.
Peygamberler şehridir Kudüs. Hz. Musa ile dini bir merkez,
Hz. Davud ve oğlu Hz. Süleyman ile hem dini ve hem de yönetim
merkezi olmuştur. Bir dönem Haçlıların eline geçen şehri Selahaddin Eyyubi tekrar İslam’a kazandırmıştır.
Kaynağı ilahi olan bu medeniyetin son halkası, Peygamber Efendimizin yaşadığı dönemde kurduğu Asrı Saadet medeniyetidir. Ümmet anlayışını, iman kardeşliğini ve takvayı esas alan; adaletin, eşitliğin ve insan haklarının zirveye ulaştığı; fitne ve fesadın
yok olduğu; cahillik, yobazlık, taassup, ırkçılık ve fakirliğin sona
erdiği bir medeniyetti o medeniyet. Asrı Saadet’te insanlık öylesine ayağa kalktı ki, 30 yılda tüm âleme hızla yayıldı. Tarihte bir
benzeri daha görülmedi bu yayılışın.
Peygamber Efendimizin elinde ilahi kelam ve rehber Kur’an
vardı. Etrafındaki özverili, fedakâr ve mertlikte eşsiz sahabilerle birlikte kurduğu bu medeniyet, dört halife döneminde de devam etti.
Dünyanın dört bir tarafına yayılan sahabilerle, bu medeniyet anlayışı tüm dünyaya yayıldı. Gittikleri her bölgede kurdukları güçlü devletler, bilahare düştükleri ihtilaflar sonucu maalesef yerle bir oldu.
Hz. Ömer’in fethiyle Basra İslam medeniyetine ev sahipliği
yapmaya başladı. Hasan-ı Basri ile zirveye çıkan şehir Müslümanlar tarafından kurulan ilk şehirdir.
Aynı anlayışla Abdullah b. Mes’ud’un gayretleri sonucu,
dünyanın en eski medeniyetlerini birbirine bağlayan ticaret yolu
üzerinde bulunan Küfe, İslam medeniyetine ev sahipliği yaptı. İslam ilmine sınırsız hizmet eden Küfe dönemin merkezi idi. İslam
coğrafyasının merkezi olarak görülen Bağdat, hem ilmi ve hem de
mimarisi ile en görkemli şehir oldu. İslam anlayışı kaybolmaya
başlayınca şehir de yıkılmaya yüz tuttu. Mısır fatihi olarak bilinen
Amr b. El-As tarafından kurulan ve ilk üniversite sayılan el-Ezher medresesinin bulunduğu Kahire, Kuzey Afrika’nın en önemli
yönetim merkezi idi. Mescitler, medreseler, hanlar, sahabe, Ehlibeyt ve âlimlerin kabirleri üzerine yapılan türbeler ve ilim- kültür
merkezi olması ile Kahire ihtişamlı ve abide bir kenttir. Eyyubiler
ve Zengiler döneminde ve sonrasında Osmanlı devrinde ilim ve
fikir merkezi haline gelen Dımaşk (Şam), Hamidiye çarşısı ve tren
istasyonu ile Hristiyanların sömürüsüne kadar doğuda bütün güzellikleri barındıran bir cennet, herkesin rahat ettiği ve geçimini
sağladığı bir şehirdi.
İslam anlayışı ile Endülüs'te dünyanın en parlak medeniyetini kurduk. İlimde, fikirde ve düşüncede dünyaya örnek olacak
bir kültür inşa ettik. Kurtuba, Sevilla, Palermo, Toledo ve Granada gibi İslâm hâkimiyetindeki şehirlerde ilim ve kültür meşa-
leleri parlarken, Paris, Roma gibi diğer Avrupa şehirleri karanlık
dünyalarında ve cehalet denizinde yüzüyorlardı. O dönemde bir
milyondan fazla insanın yaşadığı Kurtuba’da 200.000 ev, 60 saray,
600 cami, 700 hamam, 17 üniversite ve 70 halk kütüphanesi vardı.
Müslümanların iç çekişmeleri sonucu bölünen ve zayıflayan Endülüs, sonunda Hıristiyanların eline geçti. 8 asırlık İslâm hâkimiyeti sona ermekle kalmadı, Hıristiyanlar Müslümanlara ait bütün
izleri; muhteşem câmileri, sarayları, su kanallarını hatta kitapları
bile yok ettiler. Müslümanlar da ya öldürüldü, ya göçe, ya da din
değiştirmeye zorlandı. Din değiştirenlere bile güvenilmeyip engizisyon fırınlarında yakılarak öldürüldüler.
Bir kez daha İslam medeniyetini Ceyhun ile Seyhun nehirleri arasında, yaklaşık 660.000 km²’lik coğrafî bölgeyi içine alan Maveraünnehir'de kurduk. Maveraünnehir İslâm’ın serhat şehridir.
İslam dünyasının parlak bir medeniyet alanı haline gelen bu yerden ilim ve irfan kaynağı olan büyük âlimler, dünyaya ilmi, irfanı
İslamiyet’in örnek ahlakını yaydılar, pek çok talebe yetiştirdiler.
Bu âlimlerin yazdıkları ciltler dolusu eserler Buhara, Semerkand
ve Taşkent kütüphanesinde bulunuyordu. Bu dönemde Harezmî,
Fergani, Saguni, Farabi, İbn Sina, Biruni, Maturidi, Buhari, Tirmizi,
Semerkandi gibi Orta Asya şehirlerinin künyelerini taşıyan birçok
meşhur İslam âlimi ve filozofu yetişmiştir. Zamanla Müslümanlar
yine ihtilafa düştüler, basit meselelerden dolayı kavga ettiler ve o
muhteşem medeniyet yıkıldı.
Arap Yarımadasından, İran körfezindeki ülkelerden ve Hindistan’dan gelen Müslümanlar bugünkü Kenya, Tanzanya ve Mozambik tarafından Afrika’ya girdiler ve Afrika’ya İslam dinini ve
kültürünü getirerek putperest Roma ve Hristiyan kültürünü Mağrip’ten sildiler. Kenya, Zanzibar ve Tanganika bölgesinde İslam
medeniyeti yükselmeye başladı. Timbuktu halen Mali'de İslam’ın
en büyük eserlerini bağrında bulunduran büyük yazmalar kütüphanesinin olduğu şehirdir. Sömürgelerle Afrika'da kurulan İslam
medeniyeti de ortadan kaldırıldı.
Hem coğrafi hem kültürel olarak Doğu ile Batı’yı birleştiren
şehir olan İstanbul, Fatih Sultan Mehmet ile Müslüman bir kente
dönüştü. Kısa zamanda dünyanın en güzel şehri haline geldi. İslam ile İstanbul, camileri, medreseleri, sarayları, hanları, hamamları ve kültürü ile eşine ender rastlanır bir hüviyet aldı.
Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde "Size iki emanet
bırakıyorum; onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız.
O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberinin
sünnetidir" buyurmuşlardır. Onun ümmeti olan bizler Kur’ân-ı
Kerim ve Sünnete uyduğumuz zaman dünyanın hayran kaldığı
İslam medeniyetini inşa ettik. Ne zaman ki o anlayıştan uzaklaşmaya başladık, onunla birlikte kurduğumuz medeniyetler de yıkılmaya başladı. Bu coğrafyalarda insanlarla birlikte inşa ettiğimiz
büyük medeniyetler de yok oldu.
Tarihten günümüze yıkılan İslam medeniyetini yeniden ayağa kaldırma potansiyeline sahip tek bir coğrafya kaldı. O da Anadolu İslam Coğrafyasıdır. Bu topraklarda yaşayan her Müslümanın bunun muhasebesinde bulunarak ve bugüne kadar yapılanları
gözden geçirerek gelecek yıllara yönelik projelerini hazırlaması
gerekir. Bütün bu dünyalarda bize umut bağlayan insanların da
umudu bu coğrafya ve bu coğrafyada yaşayan insanlardır. Bunu
ilimle, hikmetle, marifetle, güçlü bir eğitimle yaparız.
Yeniden İslam Medeniyetinin inşası ümidiyle…