Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başladı cinayet yeryüzünde... Habil’in kanı düşünce toprağa, yeryüzüne yerleşti ve toprak yaşadıkça devam etti cinayet... Kâbil, insanlık tarihinin ilk zalimi, ilk diktatörü ve ilk sömürücüsü oldu. Habiller hep savundu hakkı Kabiller karşısında… Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korktu iyiler ve öldürmek için uzatmadı ellerini kötülere… Yüce Yaradan’a havale ettiler kötüleri. Bildiler; kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın veya yeryüzünde bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki onun bütün insanları öldürmüş gibi olduğu- nu... Bildiler, kim de bir kişiyi yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olacağını... İnandılar apaçık delillerle gelen resullere. Ve şahit oldu insanlık tarihi, yeryüzünde aşırı giden müsriflere…
Habil’in varisleri temiz tuttu bu âlemi her zaman... Yalnız Allah'tan korkup sakındılar. Allah anıldığı zaman yürekleri ürperdi, ayetleri okunduğu zaman imanları arttı ve yalnızca Rablerine tevek- kül ettiler. Rablerinin azabından korktular. Yalnızca Allah'a ibadet ettiler. Allah’tan başka birtakım dostlar tutmadılar. Allah'ı her şeyin üzerinde tuttular. Hz. Yahya gibi iyiliklerde yarıştılar. Allah'tan başka ilah aramadılar. O’ndan başkasına kulluk etmediler. O’na hiçbir şeyi ortak koşmadılar. Kendilerine verilen rızıktan Allah yolunda harcadılar. Nefislerinin cimriliğinden korundular. Her şeyin Allah'tan olduğunu bildiler. Asıl hedefleri Allah'ın rızası oldu. Allah'ın ayetlerine gönülden boyun eğdiler. Allah anıldığı vakit kalpleri titredi. Başlarına gelene sabrettiler. Allah'a güvenip-dayandılar ve yardımın ancak Allah'tan olduğunu bildiler. Müşriklerin eziyetlerine sabredip Rablerine tevekkül ettiler. Ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken daima Allah'ı andılar. Zorluklar onları imanlarından döndüremedi. Allah'ın dinini tebliğ ederek gizli ya da açık infak ettiler. Zekâtı gereği gibi verdiler. Emanete riayet ederek yoksulları korudular. Asla ümitsizliğe kapılmadılar. Suçlulara arka çıkmadılar. İyiliği emredip hoşgörülü ve bağışlayıcı oldular. Adaletten taviz vermeyip barıştırıcı ve uzlaştırıcı oldular. Sabırlı, mütevazı, sözünün eri, arkadan konuşmayan, anne ve babaya iyi davranan ve sözün en güzelini söyleyen oldular.
İyilerle kötülerin savaşı bu güne dek hep devam etti. Yer- yüzünü kana bulamak için yarıştılar kendi aralarında Kabil’in varisleri… “Kâlû belâ” günü ruhlarını, vecihlerini, nefislerini ve iradelerini teslim edeceklerine dair Allah’a verdikleri sözden sonra Allah’ın ahdini bozanlardır onlar. “Biz sadece ıslah ediciyiz” diyerek kendilerini de kandırmayı başaran kalpleri engellilerin her geçen gün hastalıklarının arttığına şahit olduk. Bu halleriyle Rabbine karşı çok nankör olan şeytanın kardeşi oldular. İblis’in askerleri olarak yeryüzünde fesat çıkaranlarla birlikte oldular. Firavun gibi “sizin oğullarınızı kesip öldüreceğiz” naralarıyla ağızlarından salyalar dökerek insanlığın üzerine saldırdılar. İnsanlığa bir hasenat dokununca hüzünlendiler. Bir kötülük isabet edince de ferahladılar. Çünkü kalpleri öyle katılaştı ve karardı ki, içinden nehirler fışkıran, Allah’a karşı duyduğu huşudan dolayı yerinden kopup yuvarlanan kayalar bile onların kalplerinden daha yumuşak kaldı. Rabbimiz meleklere “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kıla- cağım” dediğinde, meleklerin “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” diye sorduğu tiplerdir bunlar. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin ilka edilmiştir. Yecüc ve mecücü merak edenler, bunların yüzlerine ve yaptıklarına baksınlar! Onlarla aynı safta duranların, alınlarından öpenlerin, leşleri ardından taziyede bulunanların, cinayetler üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışanların ve millete düşman olanların akıbeti onlarla aynı olacaktır.
Bu güne kadar tarihe yön veren bâtıl değil; hak olmuştur. Toplumların hareket yönünü belirleyen peygamberler ve onların varisleri olmuştur. Bugün insanî erdemlerle karşılaşıyorsak, bunu bu inanca ve bu insanlara borçluyuz. Hak-batıl mücadelesi dünya tarihinde görülen en uzun ve yaman mücadeledir. Tarihe baktığımızda, hak ve hakikatten yana olanları Hz. Musa, şerden yana olanları Firavun olarak sayarız. Haktan yana olanları Hz. İbrahim, Hz. İsa, Hz. Muhammed olarak anarız, şerden yana olanların isimlerini ise kirlenir diye ağzımıza almaktan bile imtina ederiz.
"Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur."
Biz hangi tarafta olduğumuzun muhasebesini yapalım! Vesselam…