Söz söylemek güzel olanı eylemek iken, lüzumsuz ve mesuliyetsiz söz söylemek söze de dinleyene de eziyettir.
Yumurta küfesini hiç sırtlamamış, peynir gemisine laf yükleyenlerin sözleri fütursuzcadır. Onlar evine gelir söylerler, çarşıda bulur söylerler, kahvehaneye uğrar çayının yudum arasına girer yine “söylerler.”
Olmazları dillerine pelesenk etmişlerdir. Olmaz da olmaz, olamaz derler. Anlatır da anlatır, hiç bir mesuliyet taşımadıklarından sınırsız söz sermayelerini saçar da saçarlar.
Ad ve ünvanlarının kıymet-i harbiyesi olmadığı gibi millet ve memlekete bir artı değer katalım diye bir dertleri de yoktur. Onlar hep söylerler, sözün şehvetine kapılıp söyler, genellikle de “söylenirler.”
Kimi aleni düşman, kimi işbirlikçi kimi de bu grupların sözcüsü durumdadır bunların. Bir kaç kademe bir kaç tür. Bunlar ki milletin hayatını ipotek almak isteyenler, kendi insanını her daim hor görenlerdir. Bunlar ayrı bir zümre olarak; içinde dışında açık gizli düşmanlık, kin, nefret ve haset besleyenlerdir. Onların ülkemiz düşmanlarıyla aynı cephede mevzilendiklerini görüyoruz.
Kimdir bunlar? Nato kullanışlı paralel ihanet çetesi, bölücü terör örgütü, müttefikimiz diye bildiğimiz bazı ülkeler, kapı komşumuz ülkelerden bazıları, medyadan bir bölüm, kin ve nefretle yollara düşen bazı siyasiler, ülke olarak daima kaybetmemizi isteyen bundan medet uman kirli sermaye sahipleri ve onların bitmek tükenmek bilmeyen “yüksek perdeden konuşan” sözcüleri.
Bir partiye ve ya bir kişiye olan husumetlerini vatan aleyhine dönüşmesini “umursamayanlar.”
Yaptıkları sabık uygulamaları ve geçmişleri ile “dışarıdakileri” biliyor, tanıyoruz. İçerideki “bazılarına ne” oluyor? Aslî görevi olarak ecnebilere maddi ve manevi bağlı bulunanları sormuyoruz bile. Bu topraklarda bitmez tükenmez olanlardır onlar.
Bunların temsilci ve sözcülerinden çeşitli tezvirat yapanlar olur, hızını alamayanlar sözün şehvetine kapılıp, sizi Karadeniz sahilinden alıp İzmir’den denize dökmek isteyebilirler. Aslında bunlar “zihinlerindekileri” dillendirenlerdir.
Onlar fikren ve siyaseten yenilince sizi düşman görür denize dökmeyi düşünürler. Sadece fikrî, siyasi rakip demezler. Onların gözünde siz ikinci üçüncü sınıf insanlarsınız. Onlar sahip, onlar ağa siz marabasın. Onlar isterse verir, siz verilerse ancak alırsınız. Bu bakış açısı “değişmez mottolarıdır.”
Dünya tuhaf hallere bürünmüş durumdayken görmek ve kabul etmek istemediğinizi kader zorla gösterir insana. Biri ve bini çeşitli yollardan saldırırken üzerimize “söylenenlerin” dedikleri ile ülke düşmanlarının dedikleri aynıysa bir değil “bin kere dikkat” etmek gerek.
***
Her şey herkesin gözü önünde olup bitiyor ve biz her şeyi görüyoruz. Doğal sebeplerden dolayı haftanın sonunda;
Akşama evine götüreceği ekmeğin derdinde olan “Kasketli Hüsnü Dayı” gibi “huzur” istiyoruz. Öncelikli isteğimiz doğal olarak budur. Mecburiyetimizdir.
Çift başlılık, yetki karmaşası olmasın; siyasiler ve bürokratlar arasında sürtüşme çıkmasın ve krizler olmasın, “huzur ve istikrar” olsun diyebiliriz. Haklılığımızdır.
Dijital ve süpersonik hıza ulaşmış dünyada; ülkemizin de karar alma süreçleri hızlansın, “hızlanalım” diyebiliriz. Hakkımızdır.
Şunu da;
Kanun, yasa ve yönetmelik gereğince değişir, değiştirilir. Siyaset denen kurumda tam da bunun için vardır. Allah’ın kutsal ayeti değil ki bunlar ilanihaye devam etsin. Millet, memleket ve insanlık yararına yapılmış bu kurallar manzumesi “gerek” görüldüğünde değiştirilebilir.
Düşün;
Sırasıyla önce kendini, aileni, akrabanı, milletini, memleketini ve ülkeni. Dünyayı da ardına ekle. Dünyanın ne haller aldığını ülkemizin nerelerden nerelere geldiğini “düşün.” Yine kendini düşün. Bugün dünden iyi, bu yıl gecen yıldan daha halliceyse şükret ve dua et. Çünkü ülken iyi ise milletin, milletin iyi ise memleketin, memleketin iyi ise akrabaların, akrabalar iyi ise ailen, ailen iyi ve “huzurda ise” sen iyisin demektir.
Vereceğiniz cevaplar alacağınız kararlar sizi huzura, umutla geleceğe sevkedecektir.
***
Basit bir ölçü, düz bir bakış açısıyla; ülkemizdeki sistem değişikliği batılıları rahatsız ediyor mu? Rahatsız ettiğini görüyoruz, “şahit oluyoruz” diyorsak hayırlı olan budur.
Beşeri hafızamızı sıfırlayıp cesaretimizi yok etmek isteyenler tarihin tozlu raflarına sevkedilmek üzeredir. Sahibi olduklarını sandıkları ve milleti köle olarak gören zihniyet piyasadan çekilmek “geçersiz hale” gelmek üzeredir. Öfkeleri ve saldırgan oluşları bundandır.
Kötülüğün hafızası keskin ve kuvvetlidir. Kim olduğumuzu bize unutturmuş olan Avrupa fakat kendisi unutmamıştır. Asla unutmuyorlar.
Evet hayır çekişmesi ülke içi siyasetten çok devletler arasında geçiyor. Hayır diyen devletler evet demenin neye karşılık ve ne manaya geldiğini iyi biliyor. Durduğumuz yer onların “tam karşısıdır.”
Tarihin hafızasını yoklayanlar ve basiret sahibi olup kalbinde irfan taşıyanlar geçmişe bakarak bu günü anlamlandırabilirler. Haçlı zihniyetini takındığı bu “tuhaf tavır,” bilindik gelecektir.
Yeryüzünde sürekli yıkıcı bir düşmanlığa uğramış başka bir millet yoktur. Yıllardır hem içeriden hem dışarıdan türlü yollarla saldırı altındayız. Benzeri bir durum olarak geçen yüzyılın başına “geri döndük.”
Türkiye kendi açtığı yolda kendisi yürümek istiyor, kendi kararlarını verecek aşamaya doğru gidiyor, gitmek istiyor. Kimler bu durumdan “rahatsızlık” duyuyor? Neden?
Milletimiz sessiz sedasız vakur bir şekilde tarihî, görevini yerine getirmektedir. Milli uyanışımıza sebep olan her ittifak ve karşılaştığımız her çirkinlik bizi korkudan ve yılgınlıktan uzaklaştırıyor. Yeni yolların başında, “yeni ufukların” karşısındayız artık.
***
Milletimizin irfanı bütün oyunları sıfırla çarpacak derinliktedir.
Seccadeyi altımızdan çekenlere dikkat edecek.
Söylenenleri değerlendirecek, “Huzur ve huzur” diyeceğiz.
Nihayetle;
Dertlenip “bizi geleceğe taşıyanlar” ve bütün “dertleri geleceğe taşıyanlar” arasında tercihte bulunuyorsak;
.
“Dert taşıyanlara yardımcı olamayız.”