Öncelikle temel soru şudur?
1. TÜRKİYE YAHUDİ PROJESİNE ORTAK MI OLACAK?
2. YAHUDİ PROJELERİNİ TEHDİT OLARAK ALGILAYIP KARŞI MI KOYACAK?
Önce şu soru cevaplandırılmalıdır! ABD kimdir? Nasıl bir devlettir? Bunu da Amerikan yöneticileri cevaplandırıyor!
Colin Powell diyor ki; ABD bir Amerikan Yahudi Devletidir. Netenyahu Obama davet etmediği, Dışişleri Bakanlığı kabul etmediği halde ABD Kongre ve Senato’sını toplayıp milletvekillerine ayakta konuşma yapıyorsa bu devlet gerçekten bir Yahudi devletidir. Amerikan Başkanları da onların Noter memurudur.
O halde ABD’nin yaptığı bütün plan ve projelerin İsrail kökenli ve İsrail’in hedef ve çıkarlarını esas alan bir mantıkla hazırlandığını ve yürütüldüğünü kabul etmeye mecburuz.
Zbigniew Brzezinski’ye göre Asya’da hâkimiyet kurmak için Anadolu ve Ukrayna’nın[1] kontrol altına alınması gereklidir. Amerikan değerleri ve Amerikan sisteminin çekiciliğinin devam etmesi halinde bu ülkeler ABD yörüngesinde kalmaya devam edecektir.
ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Suriye iç savaşında gösterdiği tavır dikkate alındığında Türkiye’nin Ortadoğu’da genişlemesine müsaade etmediği ve etmeyeceği kesinlikle anlaşılmıştır. Türkiye’nin bağımsız bir politika izlemesi de Washington’da rahatsızlık yaratmaktadır.
ABD’nin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ve Japonya üzerinde kurduğu egemenliğin askeri, ideolojik ve ekonomik araçları bu ülkeleri omurgasız hale getirmiş ABD’siz bağımsız bir dış politika takip etmekten mahrum kılmıştır. ABD Türkiye üzerinde Japonya/Almanya tipi bir egemenlik kurmayı arzu etmektedir.
Bu örneklerden hareketle ABD egemenliğinde kalarak belli alanlarda genişlemek ancak omurgasız bir dış politika izlemek ve emre girmekle mümkündür. Bu durumda Türkiye’nin ABD ile paralel bir dış politika araçları geliştirmesi mümkün gözükmemektedir.
ABD’nin BOP projesi İsrail’i Ortadoğu’da asal güç haline getirme ve Nil-Fırat sahasını Yahudileştirme projesidir[2]. Bu proje kim için, ne maksatla planlanmıştır? Nasıl işlemektedir? Puzzle yavaş yavaş nasıl şekillenmektedir? Bu konu üzerinde üstünkörü bir analiz yapılsa dahi ABD’nin küresel üstünlüğünü teminat altına alma, Asya-Pasifik’teki esas çatışma alanı ve güç değişim hamlesine karşı koyma ile bağlantılı olmadığı, İsrail’in peşine takılarak gitmek ve küçük işlere büyük enerji sarf ederek ABD’nin zaman ve güç kaybederek tarihten çekilmesine yol açacağı görülmektedir.
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri Ortadoğu coğrafyasında meskûn milletleri yerlerinden söküp atmak, büyük devlet geleneğine sahip Türkiye, Mısır, İran, Rusya gibi devletleri aşarak alan açmak mümkün görülmemelidir.
Bu projenin hedefi, maksadı ve sonuçları bellidir. Bu durum sonunda muhakkak surette bir çatışma ile neticelenecektir.
Hipotezin birinci maddesi yani “ORTAK OLMAK” fikri karşı tarafın hedefleri, teolojik hurafeleri çerçevesinde mümkün değildir. (Bizce bu durumu “öküzün aptalı kasabın bıçağını yalarmış” atasözü ile bağdaştırılabilir.)
Uluslararası Sistemin temel faraziyesi şudur; ÇATIŞMA VE İŞBİRLİĞİ; Bu durumda Türkiye ABD ile hasım durumuna gelmeden çatışma ve işbirliği ekseninde YAHUDİ PROJELERİNİ TEHDİT OLARAK ALGILAYIP KARŞI KOYACAKTIR!?
Burada bize yardım edecek olan ana unsur şudur; ABD’nin kendi içinde de ABD ulus devleti ile Küresel Yahudi sermayesi arasında bir iç çatışma mevcuttur. ABD halkı asgari sosyal güvenlik haklarından, genel sağlık sigortasından mahrum ve gelirler arasında korkunç eşitsizlikler ve ırk/sınıf ayrımı olan bir toplumdur. Bu durum ilelebet böyle gitmeyecektir. Amerikan halkının da bir sabır noktası vardır. Bir noktada bu hal bir patlama ile son bulacaktır.
ABD iç sistemindeki bu zafiyet giderek büyüyecektir. Türkiye “ABD Ulus Devletten” yana tavır koyarak ABD iç sisteminde Amerikan milliyetçilerinden yana bir tutum ile iç değişime odaklanmalıdır.
MESELEYE SONUÇLARI ÜZERİNDEN BAKILDIĞINDA
Yahudi görüşüne göre (Aslında bu teolojik bir varsayım) kıyametler savaşı çıkacak, bu savaşlar çok kanlı olacak, bu savaşı kötülere karşı iyiler kazanacaktır. Bu teolojik hurafenin gerçekleşmesi için Yahudi Lobisi’nin var gücü ile çalıştığı görülmektedir. Burada öngördükleri iyiler kendileri, kötüler de bütün insanlıktır.
Öncelikle kötüler kimdir? Kutsal kitaplarda öngörülen kötüler nasıl tanımlanmıştır? Kötü olarak gösterilenlerle, gerçek kötüler aynı kişiler midir? Kötüleştirme operasyonları bir algı yönetimi midir? Onların söylediği kötüler gerçek kötüler mi? Şaşırtılmış kötüler mi? Aslında gerçek kötüler kendileri mi?
Batı için yani Hıristiyanlığın geleceği için en büyük tehdit İslam’ın yayılması ve gerçek İslam’dır. Radikal İslam, gerçek İslam’ın durdurulması için uydurulmuş farazi İslam’dır. Batı için en büyük tehlike; radikal İslam değil, ılımlı İslam’dır.
Radikal İslam ve çatışmacı cihadı esas alan Radikal İslami guruplar; çatışmanın öznesi değil aracıdır. Radikal İslami guruplar İslam’ı kötü göstermenin aracı ve algı operasyonlarının temel taşıdır.
CİA’nın felsefi araştırmalar ve çatışma kaynakları masasının en önemli keşfi; İslam tarihinde radikalizmin kaynağı ve çatışmacı ideolojinin temel kaynağı olarak “Hariciliği “ bulunması ve IŞİD”[3] adlı bir yapıya monte edilmesidir. Şiiliğin radikalize edilmesi ve Humeyni’nin iktidara getirilmesi de aynı projenin bir parçasıdır. Böylece çatışma için iki eksen oluşturulmuş oldu. Bundan sonra çatışma İslam’ın kendi içinde olacaktır, söylemi bu projenin sonucudur.
İster ilahi menşeli olsun veya olmasın teolojik araştırmaların iyi ve kötü kavramları bellidir. İnsanlık bunların ne olduğunu bilmektedir. İyi ve kötü kavramlarını karıştırmak veya saptırmak namuslu adama iftira atma etkisi yaratarak nihayetinde planı iflasa sürükleyecektir. Eninde sonunda bu plan çökecektir.
Gene Yahudiler ve onların içindeki bilgin kişiler insanlığı yanılttıklarını bilmektedir. Kötülerin kendileri olduğunu da bilmektedir.
Sonuçtan hareketle “ Kıyametler Savaşı’nı “ sonunda iyiler kazanacağına göre kaybedecek olanın yanında yer almak akılcı görülmemelidir.
Müslümanlar (Özellikle Osmanlılar) 17. yy’a kadar Hıristiyan zulmüne karşı Yahudileri korudu, zulüm edilmesini engelledi. Bu tarihten sonra küresel çapta büyük bir maddi güce eriştiler. Hristiyanlarla ittifak yaptılar. İçinde bulunduğumuz çağlarda İslam’ı hedefe koydular. Büyük İsrail’in kurulması için arkalarına ABD gücünü alarak İslam coğrafyasına saldırıyorlar. Evet, kıyametler savaşı çok kanlı olacaktır. Çünkü tarafların gücü denktir. Sonunda yenileceklerdir. Bu hadislerle teolojik vesikalarla teyit edilmiş kadim bilgidir.
Bizim kültürümüzde “hasiyet” adı verilen kavram vardır. Hiç kimse ekmek yediği kaba yapmamalıdır. Bekasını Müslümanlara borçlu olan bir milletin, onlara karşı Firavunları aşan bir zulüm sergilemesi İlahi gazaba mucip olacağı kesindir. Zulüme dayalı hiçbir sistem ayakta kalamaz. İnsanlığı yanıltmayı bir noktaya kadar sürdürebilirler. Terörizmi ve insanlık dışı fesat hareketlerini bir noktaya kadar götürebilirler. Bir gün bütün insanlık bunların zulmüne karşı topyekûn ayağa kalkacaktır. Bu böyle gitmeyecektir.
Sonuç: Yenilmesi kesin olan tarafın yanında yer almak, İlahi vaadi terk ederek zulme alet olmak mantıklı görülmemektedir.
[1] Ukrayna ile Kazakistan’ı birleştirme projesinin esas amacı Rusya’yı tecrit ederek Ortadoğu’dan uzak tutmak olduğu anlaşılmaktadır.
[2] İsrail ırkçı devlet olduğu için bölge ile entegre olması mümkün değildir. Kendi dini akaitleri buna imkân vermemektedir.
[3] Nafi el Mazraka ve Haricilik