Suç ve şehir: Çekirdek ailenin çıkmazı (1)
Türkiye nüfusunun yüzde 92.5’i şehirlere sıkışmış durumda. Kasaba ve köylerden kentlere sürekli göç yaşanırken nüfusumuzun yüzde 7.5 oranı sadece köy ve beldelerde kalmış vaziyette.
Yani 80 milyon 810 bin nüfusumuzun 6 milyon 49 bini köy ve beldelerde oturuyor. Yeni bir kent sosyolojisi ile karşı karşıyayız. 15 milyon nüfuslu İstanbul hâlâ en çok göç alan ilimiz ve Türkiye nüfusunun büyük bölümü Batı ve Akdeniz illerine, kent merkezlerine yığılmaya devam ediyor.
Bir yandan Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan yaşadığı gelişim ve değişim, diğer yandan okuma yazma öğrenim imkânlarının iyileştirilmesi ve üniversitelerin çoğalması ile birlikte kentlere göçü zorunlu kılıyor.
Öncelikle ailelerin şehirlerde iş arayışı, çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlama isteği, eğitim, sağlık imkânlarından yararlanma beklentisi, sosyal güvence, sosyal statü kazanma, teknolojik değişim ve gelişmelerden yararlanma isteği, köy ve kasabalardan kente yoğun göç dalgalarına sebebiyet veriyor.
Kırsalda gelir seviyesinin ülke ortalamasının çok altında oluşu, Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan terör uzun yıllar kente göçü tetikledi. Bu durum doğal olarak köy ve kasabalarımızdaki gençleri ve nüfusumuzun büyük bölümünü kentlere sıkıştırdı.
Kentlerde yeni bir sosyoloji oluşuyor. Türkiye adeta büyük bir çekirdek, kent ailesine dönüşümün sancısını yaşıyor. Anadolu ailesi, muhafazakâr, geniş aile artık yerini kent ailesine devretti.
Türkiye nüfusunun yaklaşık dörtte biri 20 milyonu genç ve çocuk. TÜİK’in resmi verilerinde 15-29 arasında olan nüfusumuz yaklaşık 18 milyon. Bu gençlerin 4.5 milyonu eğitim görmekte, 5.9 milyonu çalışmakta, 2.2 milyonu hem eğitim görmekte hem çalışmakta.
Yaşı 15-29 arasında olan 5.4 milyon genç ne eğitim görüyor ne çalışıyor. Bu gençler maalesef boşta. 5.4 milyon gencin o yaş grubundaki 18 milyon gence oranı tam yüzde 30.3. Yani neredeyse her üç gençten biri boşta. İnsan doğası asla boşluğu kabul etmiyor. Suç ile şehir birbirlerini tetikleyen iki tehlikeli olgudur.
Türkiye, 2015 yılında gerçekleşen dünya suç endeksi raporunda 147 ülke içinde 100. sırada yer almıştı. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmalara göre Türkiye’nin ‘Suç atlası’ gerçekten hepimizi tedirgin etmelidir.
Hazırlanan ‘Suç Atlası’na göre, Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca açılan davalarda, kasten ve taksirle yaralamayı da içeren ‘Vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar’ 60 ilde ilk sıraya yerleşmiş.
TCK uyarınca açılan davalardaki suç türleri bakımından; 20 ilde ‘’mal varlığına’’ 60 ilde ise ‘’vücut dokunulmazlığına’’ karşı işlenen suçlar ilk sırada yerini almış.
Türkiye’nin metropol illeri başında yer alan İstanbul ve Ankara’nın da bulunduğu 20 ilde ilk sırayı alan suç türü; hırsızlık, yağma ve mala zarar vermeyi kapsayan ‘Mal varlığına karşı işlenen suçlar.’
Özel kanunlar uyarınca 61 ilde ilk sırayı ‘’İcra ve İflas Kanununa Muhalefet’’ suçu oluşturmuş.
TÜRKİYE’DE İŞLENEN SUÇ ORANLARI
-> 2004-2014 yılları arasında şiddet, taciz ve tecavüz suçları 14 kat arttı.
-> 2005-2010 yılları arasında 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıya uğradı.
-> Türkiye’de 2011-2014 yılları arasında suç oranları yüzde 58 arttı.
-> 2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre; Türkiye’de çocukların yüzde 74’ü şiddetin en az bir biçimine (aç bırakma, odaya kilitleme, kulağını çekme, dayak atma) maruz kalıyor.
-> Suça sürüklenen çocuk sayısı 2013’ten 2014’e % 6.2 arttı.
-> Cinayet sıralamasında Türkiye 41 ülke arasında 13. sırada.
-> Son 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı.
-> Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğruyor.
-> 7-9 yaşları arasındaki her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Tacize uğrayan 5-10 yaş çocuklarının yüzde 55’i; 10-16 yaş çocuklarının % 40’ı ensest mağduru.
Kentlere yığılan nüfusumuzun kültürel, manevi, ekonomik ve sosyal ihtiyaçları karşılanmadığında kentlerin güvenliği de aynı ölçüde risk altına girmiş oluyor.
Bugün üç kişiden biri uyuşturucu ve hırsızlık suçundan dolayı cezaevlerinde bulunmaktadır. Bu oranın terörden daha fazla olduğunu unutmamak gerekiyor.
Kentlere göç eden büyük geniş aileler, yerini çekirdek aileye (anne, baba ve çocuk) bırakırken bu yeni sosyolojide çekirdek ailenin çıkmazı ve kendi sorunlarını aşma noktasında yaşadığı toplumsal problemlerle yüzleşmeye başladık. 1970-80’lerin kuşağı ile 1990-2000’ler kuşağının kültürel ve sosyal değişim sancılarına tanıklık ediyoruz.
1980’li yılların sonunda kentlere göç ile birlikte geniş ailelerin artık çözülmeye başladığını gördük. Bu tip aile kendi içerisinde çekirdek aile yapılarını barındırsa da genellikle ekonomik kaygılar ve akrabalık ilişkileri nedeniyle bir arada yaşayan dede, nine, anne, baba ve çocuklardan meydana gelmektedir. Daha çok kırsal toplumlarda karşımıza çıkan bu aile tipi ülkemizin sadece doğu şehirlerinde varlığını sürdürmektedir.
2017 yılında 136 bin 808 kişi eşinden boşandı, bu boşanan ailelerin 100 bini çocuklu idi.
Kentli ailenin en temel problemi, sosyal ekonomik sorunlar karşısında çok çabuk dağılmaya başlaması ve suç ile kolay bir ilişkiye sürüklenme olgusudur.